"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Peygamberler niçin gönderilmiştir

Peygamberler Allah tarafından seçilmiş, gönderilmiş insanlardır. Ümmetlerini Allaha çağırmak; azgın, yanlış yoldan, doğru, saadet yoluna çekmek için gönderilmişlerdir. Davetlerini kabul edenlere, Cenneti müjdelemişler, inanmayanları, Cehennem azabı ile korkutmuşlardır. Onların Allahtan getirdikleri her haber doğru olup asla yanlışlık yoktur. Peygamberlerin sonuncusu, Muhammed aleyhlsselamdır. Onun dini bütün dinleri nesh etmiş, yürürlükten kaldırmıştır. Onun kitabı, geçmiş kitapların en iyisidir. Onun getirdiği din, kimse tarafından değiştirilmeyecek ve kıyamete kadar baki kalacaktır. Îsa gökten inince, Onun dini ile amel edecek ve ümmetinden olacaktır.

Peygamberlerin gönderilmesi kahırdır, cebirdir. İnsanları cebir zinciri ile Cennete çekmek içindir. Nitekim Allah mealen; “Zincirlerle Cennete çekilen insanlara hayret mi ediyorsun?” buyurdu. Din, Cehenneme gitmemeleri için, insanları bağlayan bir kemenddir. Nitekim ayet-i kerimede mealen; “Siz pervane gibi, kendinizi ateşe atıyorsunuz. Ben kemerinizden tutup geriye çekiyorum.” buyuruldu. Allahın cebbarlık (her istediğini yapmak) zincirinin halkalarından biri de, peygamberlerin sözleridir. İnsanlar, doğru yolu, eğri yollardan, bu sözler ile ayırabilir. Onların gösterdiği tehlikeden, insanda korku hasıl olur. Bu ayırış bilgisi ile korku, akıl aynası üzerindeki tozları temizler. Akıl cilalanıp, ahiret yolunu tutmanın, dünya zevklerine kapılmaktan daha iyi olacağını anlar. Bu anlayış, ahiret için çalışmak iradesini hasıl eder. İnsanın uzuvları, iradesine tabi olduğundan, uzuvlar ahiret için çalışmaya başlar. Allah, bu zincir ile insanı zorla Cehennemden uzaklaştırmış, Cennete sürüklemiş olur. Peygamberler, koyun sürüsünün çobanına benzer. Sürünün sağ tarafında çayır, sol tarafında mağara bulunsa; mağarada kurtlar olsa, çoban; mağara tarafında durup, sopasıyla, koyunları korkutarak, çayır tarafına kovalar. İşte peygamberlerin gönderilmesi de buna benzer.

Büyük İslam alimi, hicri ikinci bin yılın yenileyicisi İmam-ı Rabbani hazretleri, Mektubatında peygamberlerin niçin gönderildiği hakkında şöyle buyurdu: “Allah, kullarına acıdığı için, peygamberler gönderdi. Eğer bu büyük insanlar gönderilmeseydi, yolunu şaşırmış olan insanlara, Onu ve sıfatlarını kim bildirir; beğendiklerini, beğenmediklerinden kim ayırabilirdi? Noksan olan insan aklı, o büyüklerin davet nuru ile aydınlanmadıkça bunları bilemez ve ayıramaz. Anlayışımız tam olmadığı için, bu büyüklerin izinde gitmedikçe, bunları anlamakta şaşırır ve aldanırız. Evet, akıl; doğruyu eğriden ayırmağa yarayan, fakat, tam olmayan bir alettir. O büyüklerin daveti ve haber vermeleri ile, tamamlanmaktadır. ahiretin azabı ve sevabı da bu davet ve haberden sonra olur.

Peygamberlerin gönderilmesi, Allahın kendini ve sıfatlarını bildirmek içindir. Bu bilgi de, seadet-i ebediyyeye, yani dünya ve ahiretin sonsuz iyiliklerine sebeptir. Allaha layık olan şeyler, bunların haber vermesi ile, uygun olmayanlardan ayrılmıştır. Zira, insanların kör ve topal olan akılları yoktan var olmuş ve varlıkta kalmayıp yine yok olacaktır. O halde böyle bir akıl; yokluk bulunmayan, isimleri, sıfatları ve fiilleri sonsuz var olan, ebedi, hakiki varlığa uygun olanı anlıyabilir mi ve Ona layık olanı bulabilir mi? Münasib olmayanları ayırabilip, söylemekten sakınabilir mi? Hatta, kendi noksan olduğu için, çok defa kemali, noksan ve noksanı kemal sanır. Peygamberlerin aleyhimüsselam bunları ayırt etmeleri ve bildirmeleri, bu fakire göre, bütün nimetlerin, bütün iyiliklerin üstündedir. Allaha uygun olmayan şeyleri (mesela yok olmağı), Ona münasib görenlerden daha zavallı kim olabilir? Batılı haktan, eğriyi doğrudan ayıran, ibadete, itaate hakkı olmayanları, ibadet edilmesi layık ve lazım olan hakiki vardan ayıran, o büyüklerin sözleridir. Allah, insanları doğru yola, onların sözleri ile çağırıyor. Kullarını, kendisine yaklaşmak saadetine, onların aracılığı ile ulaştırıyor. Allahın beğendiği şeyleri öğrenmek, onlar vasıtası ile kolaylaşıyor. Bu görünen, bilinen varlıkların yaratanı, maliki, sahibi olan Allahın, mahluklarından hangilerini, ne kadar ve nasıl kullanmağa izin verdiği ve hangilerine izin vermediği onların bildirmesi ile anlaşılıyor. Peygamberlerin bu saydıklarımızdan başka daha nice faydaları vardır. O halde, o büyüklerin gönderilmesi, elbette rahmettir, iyiliktir. Fakat, bir kimse nefs-i emmaresine uyarak ve melun şeytana kapılarak, peygamberlere inanmaz ve onların sözlerini bildiren, hakiki din alimlerinin, din mütehassıslarının kitaplarını okumaz ve emirlerini yapmaz ise, bunun sebebi peygamberler değildir. O peygamberler her zaman, insanlık için rahmettir.”

Peygamberlerin bildirdikleri, dinin emir ve yasakları hep rahmettir, iyiliktir. Yoksa, bu emirler ve teklifler, inanmayanların ve düşman olanların sandıkları ve söyledikleri gibi; akla aykırı olmayıp, külfet, eziyet ve işkence de değildir. Bunların sık sık söyledikleri; “Kullarına zor ve yorucu şeyler emredip de, bunları yaparsanız Cennete girersiniz demek insaf mıdır, merhamet midir? Bir şey emretmemeli, herkesi, kendi başına bırakıp, istedikleri gibi yiyip içmeli, gezip eğlenmeli, yatıp kalkmalı idi. Merhamet ve iyilik böyle olurdu.” gibi sözlerin, ne kadar maksadlı olduğu açıkça görülmektedir. Bunlar, iyilik edenlere şükretmenin, sevindiğini bildirmenin, aklın istediği bir şey olduğunu düşünmüyorlar mı? İlahi dinler, dinin emir ve yasakları; bütün nimetleri, iyilikleri yaratan, gönderen Allaha karşı şükrün nasıl yapılacağını göstermektedir. O halde Allahın emir ve yasakları, teklifat-ı ilahiyye, aklın istediği bir şeydir. Bundan başka, dünyanın, hayatın düzeni, bu teklifleri yapmakla olur. Eğer herkes kendi başına bırakılsaydı, kötülükten, karışıklıktan başka bir şey olmazdı. Allahın haram etmesi olmasaydı, nefsleri, keyfleri peşince koşanlar, başkalarının mallarına, canlarına, ırzlarına saldırır, fenalıklar, karışıklıklar ortaya çıkar, saldıran da, karşısındakiler de, zarar görür, hep birlikte helak olurlardı. Memleketlerin mamurluğu, insanların rahatı, yani medeniyet olmaz; insanlık canavarlaşır, merhamet kalkardı. Allah, her şeyin sebepsiz, şartsız maliki, hepimizin sahibidir. Bütün insanlar, Onun mahluku, kullarıdır. Kullarına verdiği her emri ve her şeyi istediği gibi kullanması, hep yerindedir ve faydalıdır. Bunda, zulüm ve fesad olamaz. Memurlar amirlere, kullar sahiplere, emirlerin, işlerin sebebini soramaz. Akla uygun bundan daha açık bir şey yoktur. Peygamberlerin Allah tarafından bizlere haber verdikleri her şey ve her emir, doğrudur. Hepsi tam yerindedir. (1. cild, 266. mektup)