"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Cehennem melekleri

Bunlara Zebani denir. Nitekim Alak suresi 18. ayet-i kerimesinde mealen; “Biz (onu Cehenneme atsınlar diye) zebanileri çağıracağız.” buyurmaktadır.

Cehennem melekleri Cehennemde emrolunan vazifeleri yaparlar. Cehennem zebanilerinin büyükleri ondokuzdur. Müddessir suresinin 30 ve 31. ayet-i kerimelerinde mealen; “Cehennemin üzerinde ondokuz melek vardır. Biz o ateşin bekçiliğine meleklerden başkasını memur etmedik” buyurulmaktadır.

Cehennem meleklerinin en büyüğünün adı Malikdir. Zuhruf suresi 74 ile 77. ayet-i kerimelerinde mealen şöyle buyruldu: “Muhakkak ki kafirler, Cehennem azabında devamlı olarak kalacaklardır. Kendilerinden o azab hafifletilmez. Onlar bunun içinde (kurtulmaktan) ümidi kesmişlerdir.”

“Biz onlara zulüm etmedik, Fakat kendileri zalim idiler. (Cehennem bekçisi olan Malik adındaki meleğe şöyle) çağrışırlar: “Ey Malik! (İste de) Rabbin bizi öldürsün, (azabdan kurtulalım).” Malik de, “Siz (azab içinde) kalacaksınız” der.”

İnsanların iki omuzunda bulunup, iyiliklerini ve kötülüklerini yazan Kiramen katibin ismindeki iki melek ile, cinnilerden koruyan meleklere Hafaza melekleri denir. Bunlar dört tanedir. İkisi gece, ikisi gündüz gelir. Helada iken yapılanları, Allah meleklere bildirir. Heladan çıkınca yazarlar. Melekler, bir şey üzerine, harf ile yazmaz. Bilgileri; aklımızda, zihnimizde topladığımız gibi, bir yere toplarlar. Şimdi, teyp denilen alette, seslerin banda alınması ve sesli sinema filimlerine alınması gibi, çeşitli yazı şekilleri vardır. Göklerde, bilinmeyen kalemlerle (aletlerle) yazan melekler de vardır. Kafirlerin yalnız kötülükleri yazılır. Her insana musallat olan cin ve insanı da bunlardan koruyan melekler vardır. Sağ taraftaki melek, sol taraftakinin amiridir. İyi işleri yazar. Soldaki kötülükleri yazar. Nitekim Kuran-ı kerimde İnfitar suresinin 10, 11 ve 12. ayet-i kerimelerinde mealen; “Halbuki üzerinizde gözetleyici melekler var. Her ne yaparsanız bilir.” buyurulmaktadır.

Vahidi tefsirindeki bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmaktadır: “Bir kimse bir hayır amel yapınca sağındaki melek o bir iyi amele karşılık on sevab yazar. O kimse bir günah işleyip, sol tarafındaki melek yazmak isteyince, sağdaki melek, soldakinin amiri olduğu için, onu yedi saat bekletir. Eğer o kimse işlediği günah için tevbe ederse, ona günah yazmaz. Tevbe etmezse, bir günah yazar.”

Büyük olan ve hürmet mevkiinde bulunan canlı resmi, köpek ve cünüb kimse bulunan eve rahmet melekleri girmez. Hafaza melekleri ise, insandan yalnız cimada ve helada ayrılır. İnsanların iki omuzunda Kiramen katibin denilen iki melek bulunup, iyiliklerini ve kötülüklerini yazar.

Mücahidden şöyle nakledilir: Bu iki melek, herkesin bütün sözlerini ve işlerini, hastalığından inlemesine kadar yazar.

Yine insanlar için vazifeli melekler hakkında, Kaf suresinin 17 ve 18. ayet-i kerimelerinde şöyle buyurulur: “İnsanoğlunun biri sağ, diğeri sol tarafında oturan iki katip meleğin onların amellerini yazdıklarını hatırla. O, her ne söz ederse muhakkak yanında hazır bir gözcü vardır.”

Rad suresi 11. ayet-i kerimesinde ise şöyle buyurulmaktadır: “Allahın her insanı önünden ve arkasından takib eden melekleri vardır. Onu Allahın emri ile korurlar.” Bu ayet-i kerime, her şahsı ikişer meleğin takib ettiğine, birinin önünde, diğerinin arkasında durduğuna, ikişer meleğin de amellerini yazdığına, birinin sağında, birinin solunda durduğuna delalet etmektedir.

Bir hadis-i şerifde de şöyle buyurulmaktadır: “İnsanların yaptıklarını yazan meleklerden başka melekler de vardır. Yollarda sokak başlarında dolaşırlar. Allahı zikredenleri ararlar. Zikredenleri bulunca birbirine seslenirler. Buraya geliniz. Buraya geliniz, derler. Kanatları ile onları sararlar. O kadar çokturlar ki göke varırlar. Kullarının her işini bilici olan Allah meleklere sorarak; “Kullarımı nasıl buldunuz?” buyurur. “Ya Rabbi! Sana hamd ve sena ediyorlar. Senin büyüklüğünü söylüyorlar ve senin ayıplardan, kusurlardan temiz olduğunu söylüyorlar” derler. “Onlar beni gördüler mi?” buyurur. “Hayır görmediler” derler. “Görselerdi, nasıl olurlardı?” buyurur. “Daha çok hamd ederlerdi ve daha çok tesbih ederlerdi ve daha çok tekbir söylerlerdi” derler. “Onlar benden ne istiyorlar?” buyurur. “Ya Rabbi! Cennetini istiyorlar” derler. “Onlar, Cenneti gördüler mi?” buyurur. “Görmediler” derler. “Görselerdi nasıl olurlardı?” buyurur. “Daha çok yalvarırlardı, daha çok isterlerdi. Ya Rabbi! Bu kulların Cehennemden korkuyorlar, sana sığınıyorlar” derler. “Onlar, Cehennemi gördüler mi?” buyurur. “Hayır görmediler” derler. “Görselerdi, nasıl olurlardı?” buyurur. “Görselerdi daha çok yalvarırlardı ve ondan kurtulmak yoluna daha çok sarılırlardı” derler. Allah meleklere; “Şahid olunuz ki, onların hepsini affeyledim” buyurur. “Ya Rabbi! O zikredenlerin yanında, filan kimse zikretmek için gelmemişti. Dünya menfeati için gelmişti” derler. “Onlar benim misafirlerimdir. Beni zikredenlerle beraberim. Onların yanında bulunanlar da, zarar etmezler” buyurur.”

Meleklerin diğer bir nevi de, insanların kalbine iyi şeyleri ilham ederler. “Fevayih-i Miskiyye” kitabında rivayet edilen hadis-i şerifde Resulallah efendimiz şöyle buyurmuştur: “ademoğlunun kalbinde iki hane vardır: Birinde melek, birinde şeytan bulunur. O kimse Allahı zikr edince şeytan kaçar. Allahı zikretmediği zaman burnunu onun kalbine sokup, ona vesvese verir.”

Bir melek nevi de ana rahminde kişinin işini, rızkını, ecelini, şaki veya said olduğunu yazar.

Abdullah ibni Mesud anlattı: Resulallah bana insanın yaratılış safhalarını bildirdi. Buyurdu ki: “Sizden birinizin (yaratılışının başlangıcında) ana ve babaya ait maddeler kırk gün ananın karnında toplanır (yaratılışa elverişli bir hale gelir). Sonra o maddeler katı bir kan pıhtısı (alaka) halini alır. Sonra yine o kadar zaman içinde mudga (bir çiğnem et) halini alır. (Dördüncü safhada) Allah bir melek gönderir, (Bu safhada bulunan) mudgaya şu dört kelimeyi yazması emrolunur ki, bunlar onun; işi, rızkı, eceli, şaki veya said olduğudur.” Abdullah ibni Mesud devam ederek; “Melek bunları yazdıktan sonra ona ruh üflenir (cenin canlanır)” diye buyurmuştur.

Melekler, tehlikeli durumlarda ve düşmana galip gelme hususunda Allahın sevdiği kullarına yardımcı olurlar. Nitekim, Bedirdeki ilk İslam ordusu bir avuç mücahidden ibaretti. Müşrik ordusu Ramazan-ı şerifin onyedisinde Cuma sabahı, demir zırhlar ve miğferlerle donanmış vaziyette Bedirde harp vaziyetini almışlardı. Sayıları, İslam ordusundan üç-dört kat fazla idi. Müslüman ordusu ise, sadece 313 mücahidden ibaretti. Aynı zamanda Bedir arızalı bir yerdi. Pek kumlu olduğu için zor dolaşabiliyordu. Bedir suyu buraya daha önce gelen Kureyşliler tarafından tutulmuştu. Su olmadığı için ihtiyaçları gidermek pek zor oluyordu. Bütün bu meşakkat ve sıkıntıların içinde bulunan müslümanlar; “Ya Rabbi! Senin düşmanın olan Kureyşe karşı bizi muzaffer eyle. Ey yardım isteyenlerin imdadına yetişen Allahım! Bize yardım eyle” diye dua etmeye başlamışlardı.

Resulallah efendimiz 313 kişilik İslam mücahidini harb nizamına koyduktan sonra, Ebu Bekrle beraber çadıra çekilerek: “Ya Rabbi! İşte Kureyş, kibir ve gurur ile geldi. Sana meydan okuyor. Peygamberini yalanlıyor” buyurduktan sonra mübarek ellerini kaldırarak şöyle yalvardı: “Ya Rab! Peygamberlere nusret (ahdini), bana da hususi olarak zafer vadini yerine getirmeni senden istiyorum. Allahım! Eğer şu bir avuç müslüman helak olursa, sonra sana ibadet eden bulunmayacaktır.” diye yardım istemiş ve bu dua ve niyazını arkasından ridası düşünceye kadar ellerini kaldırarak tekrarlamıştır. Resulallah efendimiz, bu duayı pek ziyade bir heyecanla yaptılar. Allahın, bütün peygamberlere nusret ve yardım ahdi, ayet-i kerimelerde mealen şöyle bildirilmiştir: “Muhakkak peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir; Muhakkak onlar, behamehal o peygamberler, elbette muzaffer olacaklardır ve elbette bizim (mümin) askerlerimiz galip geleceklerdir.” (Saffat suresi: 171-173) Nihayet Ebu Bekir Resulallahın elini tutarak; “Bu kadar dilek yetişir. Ya Resulallah! Allah sana vadettiği zaferi yakında verecektir” dedi. Resulallah bir zırh içinde idi. Niyazdan sonra şu mealde iki ayet-i kerime nazil oldu: “(Bedirdeki) bu topluluk yakında muhakkak hezimete uğrayacak ve onlar (Kureyş) arkalarına dönüp gidecekler. Belki (bu gidişin sonu) azablarımın vadolunduğu saattir ki, o saatin azabı daha büyük bir beladır ve daha acıdır.” Resulallah efendimiz çadırdan çıkarken onu okuyarak çıktı ve doğru harb sahasına gitti.”

Nitekim ayet-i kerimelerde mealen şöyle buyurulmaktadır: “O vakit Rabbinizden yardım ve zafer istiyordunuz da, O size; “Gerçekten ben arka arkaya bin melaike ile imdad ediyorum” diye duanızı kabul buyurmuştu. Allah, meleklerle yardımı, size sırf bir müjde olsun ve bununla kalbleriniz korkudan yatışsın diye yapmıştı. Yoksa zafer, ancak Allahın zatındandır. Gerçekten Allah, (her şeye) mutlak galiptir. Yegane hüküm ve hikmet sahibidir. O vakit Rabbin meleklere şöyle vahyediyordu; “Şüphesiz ki, ben sizinle beraberim, hemen müminlere (yardım ve zafer ilham ederek kalblerine) sebat ilham edin. Ben, kafirlerin kalblerine korku salacağım. Hemen boyunları üstüne vurun (başlarını kesin!) el ve ayak parmaklarına vurun.” (Enfal suresi: 9, 10, 12, 13)