Melaike; Arapça cem (çoğul) bir kelime olup, melekler demektir. Müfredi (tekili) melektir. Melek, melek, kelimesinden çevrilmiştir. Melek, eluke masdarından (kökünden) alınmıştır. Eluke, haber vermek demektir. Buna göre melek; haber verici manasınadır. Çünkü onlar, Allah ile kulları arasında vasıtadırlar. Fakat melek çok kullanılan yani frekansı yüksek bir kelime olduğundan, telaffuzda kolaylık için melek, şeklinde söylenmiştir. Melek kelimesinde kuvvet manası da vardır. Çok kuvvetli olan meleklerin yaptıkları işler, onların bu halini göstermektedir. Mesela Enbiya suresi 20. ayet-i kerimesinde mealen; “Gece gündüz hep Allahı tesbih ederler, usanmazlar” buyurulmaktadır. İşte böyle devamlı olarak Allahı tesbih etmek, çok kuvvetli olmayı icabettirir.
Melekler cisim olup, nurdan yaratılmışlardır. Nitekim Resulallah efendimiz; “Melekler nurdan, cinler dumanı olmayan halis bir ateşten yaratıldı” buyurmuşlardır.
Alev, biri zulmani; ikincisi nurani olmak üzere iki kısımdır. Her ikisi de görünmezler. Zulmani olandan cin, nurani olandan ise melekler yaratılmıştır. İnsanlar toprak maddelerinden yaratıldığı halde, Allah, bu maddeleri organik ve organize hale, et ve kemiğe çevirdi. Melek ve cinlerde ise, alev şekli değişerek, onlara mahsus latif, her şekle dönebilen bir hale gelmiştir.
Latif olan melekler gaz halinden de latifdirler. Bu sebeple en dar yerlere, en küçük deliklere, hatta insanın içine ve en sert şeylere bile girebilirler. Diri ve akıllı olup, havada uçar, su üzerinde yürürler. Zor işlere güçleri yeter. Gazların sıvı halden katı, katı halden de sıvı hale geçip şekil almaları gibi, melekler de çeşitli şekiller alabilirler. Enerji ve kuvvet gibi, maddesiz değildirler. Eski filozoflardan bir kısmı böyle sanıyordu. hristiyanların sandığı gibi, melekler, büyük insanların bedenlerinden ayrılan ruhlar değildir.
Fen ilimleri, cisimleri ve cisimlerdeki olayları araştırır, inceler. Fen adamları bunlar üzerinde deneyler yaparak, madde ve hadiseleri anlayıp elde ettikleri neticeyi bildirirler. Gördüklerinden, his ettiklerinden dışarıya çıkmazlar. His olunamayan, incelenemiyen, deneyi yapılamıyan konular, fen bilgisinin dışında kalır. Böyle konularda fen ilimleri namına konuşan kimselerin sözü, kıymetsiz ve ehemmiyetsizdir. Bir fen adamı, melek yoktur deyince; meleğin varlığı fen ile incelenemez, deney ile anlaşılamaz demek isterse, bu sözü fenne uyar. Fakat, deney ile isbat edilemediği için, meleğin varlığına inanılmaz demek istiyorsa, hiç kıymeti olmaz. Çünkü o, bu sözü ile fennin dışına çıkmakda, fenne uymamaktadır. İncelemekle, deneyle varlığı anlaşılamıyan şeyi inkar etmeğe, var olamaz demeğe kalkışmak, varlığını fen göstermektedir demek kadar yersiz ve ilme aykırıdır.
İşte ruh, melek, cin, Cennet, Cehennem gibi varlıklar, madde ve hadise sınırları içinde aranmayıp deney ile anlaşılamadığından, fen konusu dışındadır. Böyle varlıkları anlamak; mucizelerle, üstünlüğü belli olan peygamberlere bildirilmekle ve peygamberlerden işitmekle veya peygamberin yolunda olan alimlerin nakletmesiyle mümkün olur. Bu bilgilere de ulum-i nakliyye (nakli ilimler) denir.
Melekler her canlıdan önce yaratıldı. Onun için, kitaplardan evvel bunlara iman edilmesi bildirildi. Kitaplar da peygamberlerden öncedir. Kuran-ı kerimde de inanılacak şeyler bu sıra ile bildirilmektedir.
Melekler hakkında üç sıfatı bilmek vacibdir:
1- Var olduklarına inanmaktır. Meleklerin hepsi mümindir. Küfür ve şirkten uzaktırlar.
2- Hepsi Allahın emirlerine uyup, yasaklarından sakınırlar.
3- Yeme içme gibi insanlara ait özelliklerden uzaktırlar.
Meleklerin varlığına inanmayan imansız olur. Cisim olduklarına inanmayan, kafir olmazsa da bidat sahibidir.
Meleklerden bir kısmı, diğer meleklere ve insanların peygamberlerine (aleyhimüssalevatü vetteslimat) haber getirmek vazifesi ile şereflenmişlerdir. Enam suresini Cebrail ile birlikte yetmişbin melek getirmiştir. Kuran-ı kerimde Hac suresi 75. ayet-i kerimesinde mealen; “Allah, meleklerden peygamberler seçer” buyurulmaktadır. Bu melekler, Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail ve diğerleridir. Bunlar, Allah ile peygamberler ve diğer insanlar arasında vasıtadırlar. Cebrail , Allahtan peygamberlere vahiy getirmek; Azrail , Allahın emri ile ruhları almak; Mikail , rızıkları ulaştırmak suretiyle vasıta olurlar. Diğerleri de daha başka işlerde vazifelidirler.
Kitapları ve sahifeleri onlar getirmişlerdir. Emin oldukları için getirdikleri de doğrudur. Melekler hata etmez, unutmaz, hile yapmaz ve aldatmazlar. Bunların Allahtan getirdikleri hep doğrudur. Şüphe ihtimali yoktur.
Melekler nehyedilen şeylerden sakınırlar. Emredilenleri yerine getirirler. Kuran-ı kerimde Tahrim suresi 6. ayet-i kerimesinde mealen; “Allah kendilerine ne emretti ise ona isyan etmezler ve emredildikleri şeyi de yaparlar” buyuruldu.
Enbiya suresi 27. ayet-i kerimesinde ise mealen; “Melekler Allahın sözünün önüne geçmezler. Hep Onun emri ile hareket ederler” buyuruldu. İbn-i Abbasın bildirdiğine göre, Allahtan vahiy getirmekte olan Cebrailin , bir ara gecikmesinden endişelenen Resulallah efendimiz; “Ey Cebrail! Sen bizi şu ziyaretinden daha çok ziyaret etmez misin?” buyurarak, daha çok gelmesini istemişti. Bunun üzerine; “Biz (melekler) Rabbimizin emri olmadıkça inmeyiz, önümüzde ve arkamızdaki (geçmiş ve gelecek bütün şeyler) ve bunların arasındakiler hep Onundur (Allahın emir ve iradesine tabidir.) Bununla beraber Rabbin seni unutmuş değildir” mealindeki Meryem suresinin 64. ayet-i kerimesi nazil oldu.
Melekler devamlı Allaha ibadet ederler. Enbiya suresi 19 ve 20. ayet-i kerimelerinde mealen; “Onun katındakiler (melekler), kendisine ibadet etmekten ne kibirlenirler ne de yorulurlar. Gece-gündüz hep Allahı tesbih ederler, usanmazlar” buyurulmaktadır.
Melekler, Allaha ibadetten lezzet alırlar. Allaha ibadeti terketmeyi kendilerinin helaki olarak görürler.
Kab-ül-Ahbar ; meleklerin tesbihlerinin, insanların nefes alıp vermeleri gibi devamlı olduğunu söylemektedir.
Melekler devamlı huzur hali üzere bulunup, zikir yaparlar. İnsan olsun melek olsun, mukarrebinden olan Allahın seçilmiş kulları da devamlı bu şekilde ibadet üzeredirler. Karadaki canlıların hava ile, denizdekilerin de su ile teneffüs etmeleri nasıl kesintisiz devam ediyorsa, mukarreblerin bu şekildeki ibadetleri de öyle devam eder.
Melekler, Allahın kıymetli kullarıdır. Onların Allah katındaki dereceleri yüksektir. Kafirler ve müşriklerin sandıkları gibi, onlar Allahın kızları değildir. Kuran-ı kerimde Enbiya suresi 26. ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır: “Böyle iken (bazı kafirler) dediler ki: “Rahman, (çok merhametli olan Allah) çocuk edindi. (Melekler, Allahın kızlarıdır, dendi.) Allah bundan münezzehtir. Doğrusu onlar (melekler), Allahın ikram olunmuş kullarıdır.”
Kafirler, melekler için dişi diyorlarsa da onlar, erkek ve dişi değildirler. Bu hususda Kuran-ı kerimin Zuhruf suresi 19. ayet-i kerimesinde mealen şöyle buyurulmaktadır: “Onlar, Rahmanın kulları olan melekleri dişi yaptılar. Yaradılışlarına şahid mi idiler. Onların (bu yalan) şahidlikleri yazılacak ve (kıyamette) mesul olacaklardır.”
Melekler evlenmezler. Çocukları olmaz. Hayat sahibi olup diridirler ve Allahın azamet ve celalinin büyüklüğünden korkudadırlar. Nitekim Enbiya suresi 28. ayet-i kerimesinde; “Hepsi Onun korkusundan titrerler” buyurulmaktadır.
Melekler günah işlemezler. Allah, insanları yaratacağını buyurduğu zaman; “Ya Rabbi! Yeryüzünü ifsad edecek ve kan dökecek mahlukları mı yaratacaksın?” (Bakara suresi: 30) gibi meleklerin (zelle) denilen soruları bunların masum, suçsuz olmalarına zarar vermez. Meleklerin bu suali; Allaha itiraz veya ademi ve zürriyetini gıybet etmek için değil, yeryüzünde fesat çıkaracak olan insanların yaratılmasındaki hikmeti öğrenmek istediklerindendir.
Melekler Allahın izni ve bildirmesi ile pek çok sırları ve halleri bilirler. Allah bildirmese idi onlar, gayb ile alakalı şeyleri bilemezlerdi. Çünkü Kuran-ı kerimde Neml suresi 65. ayet-i kerimesinde mealen şöyle buyurulmaktadır: “(Ey Resulüm)! De ki: Göklerde ve yerde olan kimse gaybı bilmez. Ancak Allah bilir.”
Cebrail, İsrafil, Mikail, Azrail, Hamele-i Arş, Cennet meleklerinin büyüğü Rıdvan, Cehennem meleklerinin büyüğü olan Malik, Hafaza melekleri, Münker ve Nekir gibi, meleklerin havasları, üstünleri, peygamberlerden başka bütün insanlardan üstündürler. Hatta Ehl-i sünnet alimlerinin çoğu; insanların üstünlerinin, meleklerin üstünlerinden daha üstün olduklarını söylemişlerdir. Çünkü insanlar, şeytan ve nefisleri ile savaşıyor, ihtiyaçları olduğu halde yükseliyor. Melekler ise zaten yüksek yaratılmışlardır. Melekler, tesbih, takdis ediyorsa da, buna cihadı da katmak, insanların yükseklerine mahsustur. Nisa suresi 95. ayet-i kerimesinde mealen; “Mallarını, canlarını feda ederek, din düşmanları ile Allah rızası için cihad, muharebe eden müslümanlar, oturup, kapanıp cihad edenlerden daha üstündür. Hepsine de Cenneti, söz veriyorum” buyurulmuştur. Müminlerin salihleri ve velileri, meleklerin avamından; meleklerin avamı insanların avamından daha üstündür.
Surun birinci üfürülmesinde, dört büyük melekten ve Hamele-i Arşdan başka bütün melekler de yok olacakdır. Bundan sonra Hamele-i Arş ve daha sonra dört melek yok olacaktır. İkincisinde, önce bütün melekler dirilecektir. Hamele-i Arş ile bu dört melek, surun ikinci üfürülmesinden önce dirilecektir. Demek ki, bu melekler, bütün canlılardan önce yaratıldıkları gibi, her canlıdan sonra yok olacaklardır.
Meleklerden bazısının iki, bazısının dört veya daha çok kanadı vardır. Her hayvanın kanadı ve tayyarelerin kanadları kendilerinin yapısında olup, birbirlerine benzemediği gibi, meleklerin kanadı da kendi cinslerindendir. İnsan görmediği, bilmediği şeyin tadını işitince, bunu bildiği şeyler gibi sanıp, aldanır. Meleklerin kanadları vardır. İnanırız. Fakat, nasıl olduğunu bilemeyiz. Kiliselerde ve bazı mecmua ve filimlerde melek diye görülen kanatlı kadın resimleri uydurmadır. Müslümanlar böyle resim yapmaz. Müslüman olmayanların yaptığı bu bozuk resimleri doğru sanmamalı, onlara aldanmamalıdır. Sayısı en çok olan mahluk meleklerdir. Bunların sayılarını Allahtan başka kimse bilmez. Nitekim Müddessir suresi 31. ayet-i kerimesinde; “Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir” buyrulmaktadır.
Göklerde, meleklerin ibadet etmedikleri boş bir yer yoktur. Göklerin her yeri, rükuda veya secdede olan meleklerle doludur. Göklerde, yerlerde, otlarda, yıldızlarda, canlılarda, cansızlarda, yağmur damlalarında, ağaçların yapraklarında, her molekülde, her atomda, her reaksiyonda, her harekette, her şeyde meleklerin vazifeleri vardır. Bazıları başka meleklerin amiridir. Bazıları insanların peygamberlerine haber getirir. Bazıları insanların kalbine iyi düşünce getirir ki, buna (ilham) denir. Bazılarının, insanlardan ve bütün mahluklardan haberi yoktur.
İmam Fahreddin Razi meleklerin sayıları ile ilgili olarak şöyle bildirdi: İnsanoğlu, cin taifesinin onda biri kadardır. Bu ikisi karadaki canlıların onda biri kadardır. Bunların hepsi denizlerde yaşayan hayvanların onda biri, bunların hepsi dünya göğündeki meleklerin onda biri, bunlar da ikinci kat gökteki meleklerin onda biridir. Yedinci kat göğe kadar bir öncekiler, bir sonrakilerin onda biridir. Bütün bunların hepsi, arşın bir perdesinde olan meleklerin onda biridir. Arş-ı azamın yüzbin perdesi vardır. Bir perde; bütün göklerden yerden, içindekilerden ve arasındakilerden çok daha büyüktür. Bu perdelerin her yerinde kimi secdede, kimi rükuda, kimi kıyamda olan ve çok güzel sesle Allahı tesbih ve takdis eden melekler vardır. Bunların hepsi, arş-ı azam ve etrafına kıyasla denizde bir damla su kadar kalır. Sonra Levh-i mahfuza müvekkel olan melekler vardır. Bunların büyüğü İsrafil dır. O, Levh-i mahfuzu görür. Diğer meleklere, Allahın izni ile emr ve nehy eder. İsrafil bu kadar büyüklüğü ile Allahın korkusundan serçe kuşu gibi titrer.
Kab-ül-Ahbar bildirir: Yeryüzünde iğne ucu kadar yer boş değildir. Her yere müvekkel bir melek vardır. İbn-i Münzirin bildirdiği hadis-i şerifde şöyle bildirildi: “Beyt-ül-mamurda her gün yetmişbin melek namaz kılar. Bir daha namaz kılmak sırası ona gelmez. Meleklerin büyüklerinden olan kerubiyyun melekleri; gece ve gündüz tesbih ederler, hiç usanmaz ve yorulmazlar” Sahih haberlerde geldi ki: “Sidre-tül müntehada o kadar melek vardır ki, adedini ancak Allah bilir. Cebrail ın makamı Sidre-tül müntehadadır.”
Meleklerin sayıları çok olmakla beraber, umumi olarak yer gök ve hamele-i arş şeklinde üç sınıfa münhasırdırlar. Bunlardan başka insanın yemesini, gıda almasını temin edenlerin yanında; hidayet ve irşad ile vazifeli melekler de vardır. Vücudun, hatta bitkilerin her parçasının gıdasını temin için, en az yedi melek vazifelidir. Bu sayı daha da fazla olabilir.
Şöyle ki: Alınan gıda, bazı değişikliklere uğradıktan sonra, kana karışır. Daha sonra et ve kemik olur. Et ve kemik olunca, gıda alma işi tamamlanmıştır. Kandaki besinler, et ve kemik, gücü, kuvveti, bilgi ve ihtiyarı (isteği) olmayan cisimlerdir. Bizzat kendi kendilerine hareket edemez, kendiliklerinden değişikliğe uğrayamazlar. Mesela buğday da böyledir. Kendi kendine un, hamur ve ekmek olamaz. Kan ile hücreye taşınan besinler de kendi kendine et, kemik, sinir ve damar olmaz. Bunları yapacak bir sanatkar lazımdır. Allah zahiri ve batıni nimetler ihsan etmiştir. Zahirdeki sanatkarlar belde halkı olduğu gibi, batındaki sanatkarlar da meleklerdir. İşte gıdayı kandan süzmek; etin ve kemiğin civarına çekmek (hücrenin içine almak); orada tutmak, nihayet gıdayı et, damar ve kemik haline getirmek işlerinde ayrı ayrı melekler vazifelendirilir. İhtiyaçtan fazla olan gıdayı da başka bir melek atar. Yeni meydana gelen eti, eski ete, yeni kemiği eski kemiğe, yeni damarı eski damara bağlamak için de ayrı bir melek lazımdır. Meydana gelen yeni kan, kemik ve damarın, eskilere ne kadar ilave edileceğini tayin edecek yedinci bir melek daha lazımdır. Mesela, bu ilaveler, yuvarlak olan uzvun yuvarlaklığını, enli olanın, enliliğini, içi boş olanın, bu halini bozmayacak kadardır. Her birine lazım olduğu kadar ilave yapılır. Alınan gıda, lüzumundan fazla miktarda, çocuğun burnunda toplanmış olsa, çocuğun burnu büyür, şekli bozulur ve içi boş olma hususiyetini kaybederdi. Bu sebeple, alınan gıdanın, göz kapaklarına, onların inceliğine, göze, onun parlaklığına, dizlere, kalınlığına, kemiklere, sertliğine münasip bir şekilde dağıtım yapılır. Aksi halde azaların biri küçük, diğeri büyük kalırdı.
İşte taksim ve tevzideki bu ayarlamayı yapmak, meleklere havale edilmiştir. Yoksa kandaki besinlerin kendi kendine bu hallere girdiğini sanmak cehalettir.
Bütün bu işleri yapanlar, yer melekleridir. İnsan uykuda istirahatini yaparken, işi ile meşgul olurken, bütün bunlardan habersiz melekler bu gıdayı batında (içinde) işe yarar hale getirmektedirler. Bu miktarda melek, normal azalar içindir. Göz ve kalb gibi hassas yerlerde bu işler için yüzden fazla melek vazifelidir.
Yer melekleri gök meleklerinden yardım alırlar. Bu yardım alma işi muayyen bir tertip üzeredir. Bunun hakikatını ancak Allah bilir. Aynı şekilde, gök melekleri de Hamele-i Arşdan yardım alırlar.
Yer ve göklere, bitki ve hayvanlara, hatta her yağmur damlası ve bir taraftan diğer tarafa giden her bulut için vazifeli melekler vardır.