Cennete girmek ancak Allahın fadlı, ihsanı ve rahmeti iledir. Salih ameller, derecenin yükselmesine sebeptir, amma Cennete girmeğe sebep değildir. Hadis-i şerifde; “Sizden birinizi ameli kurtarmaz” buyuruldu. Eshab-ı kiramdan biri sual edip; “Ya Resulallah! Sizin ameliniz de böyle midir?” dedi. “Benim amelim de böyledir. Lakin Allah beni rahmetine daldırıp, büyük ihsan ve kemaller verdi” buyurdu. Bununla son peygamberlik, büyük vilayet ve diğer güzel huy ve hasletlere işaret eyledi.
Cennet, bu dünyada iken Allahın gönderdiği peygamberlere inananlara, onların bildirdiklerine uygun yaşıyan ve doğru yolda yürüyenlere mükafat, iyilik, nimet ve ihsan yeri olarak Allah tarafından yaratılmış ve hazırlanmıştır. Cennete; adem dan kıyamete kadar gelip geçen insanlar içinden Allahın razı olduğu kimseler girecektir. Bunun için insanların kendi zamanlarındaki peygambere ve getirdiği dine inanarak bu inançlarına uygun bir dünya hayatı geçirmeleri ve son nefeslerinde iman ile vefat etmeleri lazımdır. Son peygamber Muhammed ın gelmesi ve İslam dinini bütün İnsanlara tebliğ etmesinden sonra kıyamete kadar gelecek insanların Ona ve Onun bildirdiklerine iman etmeleri şarttır. Allahın rızasına ve Cennetteki en yüksek derecelere kavuşmak; ancak Muhammedin bildirdiklerine şeksiz şüphesiz iman etmekle ve her hususta Ona tam uymakla mümkün olur.
Cabir bin Abdullah bildirdi ki: “Ben Resulallahdan işittim. Şöyle buyurdu: “Allaha hiç bir şeyi ortak koşmayarak kavuşan kimse, Cennete; Ona ortak koşan kimse de Cehenneme girer.” Lokman suresi 13. ayet-i kerimede mealen; “Hani Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle demişti: “Oğulcağızım, Allaha ortak koşma. Çünkü şirk, elbette büyük bir zulümdür” buyurulmuştur.
Ebu Hüreyre , Resulallaha bir köylünün gelerek; “Ya Resulallah! Bana öyle bir iş göster ki onu işlediğim zaman Cennete gireyim” dediğini; Resulallahın da ona; “Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayarak Allaha ibadet edersin, farz kılınmış namazı dosdoğru kılarsın, zekatı verirsin ve Ramazan orucunu tutarsın” buyurduğunu, gelen köylünün de; “Nefsim yed-i kudretinde bulunan Allaha yemin ederim ki, ebedi olarak bunun üzerine ne bir şey arttırırım ve ne de ondan eksiltme yaparım” dediğini, dönüp giderken de Resulallahın, Eshabına; “Cennet ehlinden bir kimseye bakmak isteyen işte bu zata baksın” buyurduğunu haber vermiştir.
Ubade bin Samit bildirdi: Resulallah efendimiz buyurdu: “Herkim, eşsiz, ortaksız bir tek Allahtan başka ilah olmadığına, Muhammed ın Onun kulu olduğuna, Îsa ın Allahın Meryeme ilka ettiği kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, Cennetin ve Cehennemin bir hakikat olduğuna iman ederse, Cennetin sekiz kapısının hangisinden dilerse Allah onu oradan Cennete koyacaktır.”
İbn-i Şümase el-Mehri anlatır: “Ölüm hastalığında iken Amr ibni asın yanına geldik. O, uzun süre ağladı ve yüzünü duvardan tarafa çevirdi. Oğlu Abdullah; “Babacığım! Resulallah sizi şununla müjdelemedi mi?” demeye başladı. İbn-i Şümase der ki: Bunun üzerine Amr yüzünü bize döndürdü ve şunları söyledi: “Muhakkak ki (ahiret için) hazırladığım şeylerin en faziletlisi “La ilahe illallah ve enne Muhammeden Resulallah” şehadetidir. Ben üç hal üzere bulunmuşumdur (ömrüm üç devreye ayrılır). Bir vakitler Resulallaha benim kadar kinli kimse yoktu. Onu öldürmüş olmaklığım kadar beni sevindirecek bir şey de yoktu. Eğer ben bu hal üzere ölmüş olsaydım muhakkak Cehennem ehlinden olacaktım. Sonraki halim şu ki, Allah, dinine muhabbeti kalbime koyduğu zaman, Resulallaha geldim. “Ya Resulallah! Elinizi uzatınız size biat edeyim” dedim. Resulallah mübarek sağ elini uzattı. Ben de elimi çektim. Resulallah; “Ey Amr neyin var?” buyurdu. Ben de bir şartım var ya Resulallah dedim. “Şartın nedir?” buyurdu. “Mağfiret olunmaklığım” dedim. Resulallah; “İslam, kendinden önceki günahları yok eder” buyurdu. Bundan sonra bana hiçbir şey, Resulallahdan daha sevgili olmadı. Bu hal üzere ölseydim Cennet ehlinden olmamı kuvvetle ümid ederdim. Şimdi ise bundan sonra halimin ne olacağını bilmiyorum” buyurdu.
Resulallah Muaz bin Cebeli Yemene vali olarak gönderdiği zaman, kendisine; “Eğer ehl-i kitap (hristiyan ve yahudiler) sana Cennetin anahtarlarından sorarlarsa onlara; “Cennetin anahtarı “La ilahe illallah” kelimesidir diye cevap ver.” buyurdu.
Vehb bin Münebbihe; “Cennetin anahtarı; La ilahe illallah kelime-i tevhidi değil midir?” diye soruldu. O da; “Evet, La ilahe illallah kelimesi Cennetin anahtarıdır. Fakat muhakkak ki her anahtarın dişleri vardır; dişli anahtar getirirsen uyduğu kapıyı sana açar. Eğer dişleri bulunan bir anahtar getiremezsen o anahtar sana kapıyı açmaz. Anahtarın dişleri ise Allahı tevhid olan “La ilahe illallah” kelimesi ile Allahın emrine itaat edip, yasak ettiklerinden kaçınmaktır.”
Allah, çok merhametli olduğu için imanın ve ibadetlerin suretlerini, görünüşlerini, hakiki ve doğru olarak kabul buyuruyor. Böyle kullarını Cennete koyacağını vad ediyor ve müjdeliyor. Cenneti ve Cennette olan kullarını Allah sever. Onlardan razıdır. Allah, sonsuz ihsan sahibi olduğu için, yalnız kalbin tasdik etmesini, inanmasını iman olarak kabul buyurmuştur. Nefsin izanını, inanmasını istememiştir. Böyle olmakla beraber, Cennetin de hem sureti ve hakikati vardır. Dünyada dinimizin yalnız suretine kavuşanlar, Cennetin de yalnız suretine kavuşacaklar, yalnız onun zevkini, tadını alacaklardır. Dünyada dinimizin hakikatine kavuşanlar, Cennetin de hakikatine kavuşacaklardır.
Cennetin yalnız suretine ve yalnız hakikatine kavuşanlar, aynı nimetlerden mesela aynı meyveden yedikleri halde, başka başka lezzet duyacaklardır. Resulallahın zevceleri, müminlerin anneleri olup Cennette Resulallahın yanında bulunacaklar, aynı meyveyi yiyecekler ise de, başka başka tad alacaklardır. Duydukları lezzet, hep aynı olsa idi, müminlerin annelerinin, bütün insanlardan daha üstün olmaları lazım gelirdi. Bunun gibi daha üstün olan kimsenin zevcesinin de, başkalarından üstün olması lazım gelirdi. Çünkü zevceler, Cennette, zevclerinin yanında bulunacaklardır. Dinimizin suretine uyanlar, ahirette azabdan kurtulacak, sonsuz seadete kavuşacaktır.
Enes bin Malikin rivayet ettiği hadis-i şerifde Resulallah efendimiz buyurdu ki: “Cennet hoşa gitmeyen şeylerle; Cehennem de şehvetlerle sarılmıştır.” alimlerin beyanına göre bu hadis-i şerif Resulallahın fasih, bedi, cevamiul-kelim (az söz ile çok mana ifade eden) sözlerindendir. Cennete ancak hoşa gitmeyen şeyleri yapmakla, Cehenneme de şehvetler sebebi ile varılır. Bunlar Cennetle Cehennemi sarmış, perde arkasında bırakmıştır. Dünyada hoşa gitmeyen şeylere göğüs gerip uzak kalanlar Cennete girecek, şehvetlerine kapılıp günah işleyenler de Cehenneme gidecektir. Buradaki hoşa gitmeyen şeylerden maksat yapması nefse ağır gelen şeylerdir. İbadetlere devam, onların güçlüklerine katlanmak, öfkeyi yenerek affetmek, sadaka vermek, kötülük yapana iyilikte bulunmak, nefsin arzularına sabırla karşı gelmek gibi şeyler de buna dahildir.
Şehvetlerden murad ise: Zina, içki, gıybet gibi haram olan şeyleri yapmaktır. Yiyip içmek gibi mübah olan şehvetler buna dahil değildir. Onlarda da ifrat (aşırı) dereceye varmak ise uygun değildir.