Cehennemin tabakaları yedidir. Birinci tabaka en hafiftir. Fakat dünya ateşinden yetmiş kat daha şiddetlidir. Adı Cehennemdir. Burada müslümanlardan bir kısmı yanıp günahlarından temizleneceklerdir. Cehennemin ikinci tabakası daha şiddetlidir. Adı Sairdir. Burada Tevratı değiştirenler yanacaktır. Üçüncü tabakası daha şiddetli olup adı Sakardır. Burada İncili değiştirenler azab görecektir. Dördüncü tabakanın adı da Cahimdir. Burada güneşe, yıldızlara tapanlar azab görür. Hutame denilen beşincisinde, ateşe ve öküze tapanlar azab görürler. Budistler, Brehmenler burada yanacaktır. Altıncı tabakasının adı Lazy olup burada, hiç dini olmayanlar, müşrikler, azab görüp yanacaklardır. Cehennemin yedinci tabakası, en dibi, en şiddetli tabakası olup adı Haviyedir. Burada, inanmadıkları halde inanmış görünenler ve İslam dininden ayrılıp mürted olanlar yanacaktır. Nisa suresi 145. ayetinde mealen; “İslam görünüp, içerden kafir olanlar (münafıklar), bütün tabakaların altında bulunan yedinci tabakada sonsuz azab olunurlar. Asla onların azabını kaldıracak bir yardımcı bulamazsın.” buyuruldu.
Birinci tabakada azab görenler, günahları affedilmemiş şefaat de edilmemiş olan müminlerdir. Günahlardan temizlenmek için orada azab olunup, sonra çıkar Cennete girerler. İntikam azabı ve sonsuz azab, ancak kafirlere mahsustur. Müminlerden asi olanların bir kısmına yapılan azab, intikam için değildir. Günah, kir ve pisliklerinden temizlemek içindir. Hadis-i şerifde buyuruldu ki: “Cehennemde ebedi kalanlar için ölüm ve rahat ile de yaşamak yoktur. Daima üzüntü ve azabdadırlar. Fakat müslümanlardan bir kısmına günahları sebebi ile ateş isabet eder.”
Cehennem ateşinde bir kere yanıp, yine tazelenip, kül olup, yine tazelenmek ve tekrar yanmak ve bu şekilde azab edilmek kafirleredir. Müminlere böyle azab olmaz. Münafıklar, küfürlerinin katılığından, bela ve sıkıntılarının çokluğundan ve imkan buldukça müminlere eziyet ettiklerinden dolayı, Haviye tabakası olan Cehennemin en aşağı tabakasında yani dibinde olacaklardır.
Hesapları görülen insanlar Allahın huzuruna çıkarılır. Bu durumda amel defterleri uçup gelerek insanların eline düşer. Bazısının amel defteri sağ tarafından, bazısının sol tarafından, bazısının da arka tarafından verilir. Amel defteri sağından verilenlere, nur-i ilahiden nur verilir. Hallerinin iyiliği için kendileri tebrik edilir. Sıratı, Allahın rahmeti ile geçerek Cennete girerler. Cennet hazeneleri, melekleri onlara; elbiseler, binekler, buraklar ve onlara layık şeyleri, girecekleri Cennetlerin kapıları önünde verip, karşılarlar. Onlar gidecekleri yerlere ayrılırlar. Köşk ve saraylarına sevinçle varırlar. Zevcelerinin yanlarına gidip, dillerin anlatamadığı, gözlerinin görmediği, kalblerinden geçiremedikleri bu nimete bakarlar. Yerler, içerler ve süslerini takarlar. Kendilerine ayrılan zevceleri ile sohbet ederler. Sonra üstlerinden hüzün ve kederi gideren, hesablarını kolaylaştıran yaratanlarına hamd ile Allahın kendilerine verdiği şeyler için; “Bize hidayet veren Rabbimize hamd olsun. O hidayet etmeseydi, hidayete eremezdik” (Araf suresi: 43) ayetini okurlar ve şükrederler.
Dünyada yakinleri, imanları ve tasdikleri olduğundan, Allahtan korkup, yine ondan ümid edenlerden oldukları halde, ahiret için öncelik verdikleri salih amelleri sebebiyle gözleri aydın olur. Bu durumda kurtulacaklar kurtulmuş, kafirler veyl ve helake düçar olmuş olurlar.
Amel defterleri sol tarafından ve arkalarından verilenlerin yüzleri siyah, gözleri gök ve mavi olur. Burunlarına dağ (damga) vurulur. Cesedleri büyür, derileri kalınlaşır. Amel defterine bakıp, Kehf suresi. 49. ayet-i kerimede mealen bildirildiği üzere: “Küçük ve büyük günahlardan bir teki bile terkedilmeyip, hepsi sayılmış, yazılmış” gördüklerinde korkarlar ve kendilerine esef ederek; “Eyvah helak olduk” derler. Hal ve şanları kötü, zanları bozuk, ümidleri kesilmiş, korku ve dehşetleri kuvvetli, gam ve gussaları haddinden fazla olur. Onlar; kalbleri sarsan, gözleri ağlatan büyük olaylar gördüklerinden, dehşetin çokluğundan başları eğilmiş, gözlerini zül ve hakaret kaplamış, belleri bükülmüş oldukları halde gözlerini Cehenneme dikerler. Kendilerine bakamazlar. Bu durumda Rablerinin kulu olduklarını söylerler, günahlarını itiraf ederler. Onların bu ikrar ve itirafları, Mülk suresinin 11. ayetinde bildirildiği gibi, ebedi Cehennemde kalmalarına hüküm verilmiş olmaktan başka hiç bir fayda vermez.
Bu hususta Resulallah efendimiz şöyle buyurdu: “İnsanlar Allahın huzurunda dizleri üzerine çökerler. Günah ve kusurlarını itiraf ederler. Hayretlerinin çokluğundan ve dehşete kapılmalarından ötürü, gözleri bulanıp göremezler. Kalbleri anlıyamaz olur. aza ve organları rahatsız ve kudretsiz olup, konuşamazlar. ayet-i kerimede bildirildiği şekilde, kendileri ile yakınları ve akrabaları arasında, yaklaşma ve birleşme kesildiğinden, birbirleriyle görüşmeğe, birbirlerinin halinden konuşmağa, onlara sormağa güçleri olmaz. Dünyada iken inkar ettikleri, inanmadıkları ahiret hallerini, elem ve kederleri ve çeşit çeşit azabları yakinen gördüklerinde, Secde suresi 12. ayet-i kerimesinde bildirildiği gibi; “Ya Rabbi! Gördük ve işittik. Şimdi bizi dünyaya gönder de, salih ameller işleyelim” derlerse de, istekleri kabul olmaz. Cehennemde susuz kalırlar. Kendilerine su verilmez. Açtırlar, doyurulmazlar. Çıplaktırlar, giydirilmezler. Mağlubdurlar, yardım olunmazlar. Mahzundurlar, sevindirilmezler. Nefslerinde, çoluk-çocuk, mal ve kazançlarında zarar ve ziyandadırlar.”
“İnsanlar bu halde iken Allah Cehennem hazinedarlarına, bukağı, zincir ve gürzler alarak yardımcıları ile Cehennemden çıkmalarını emreder. Hemen Cehennemden çıkıp Allahın emrini gözetirler. Şakiler onlara bakıp, ellerindeki bukağı ve zincirleri ve elbiselerini gördüklerinde, parmaklarını ısırıp yerler. Kendilerine, eyvah helak olduk deyip, gözyaşlarını yerlere akıtırlar. Ayakları titrer. Her iyilikten meyus ve ümidsiz olurlar. Bu anda Allah Cehennem meleklerine, Elhakka suresinin 31. ayetinde olduğu gibi; “Onları tutunuz, zincir ve bukağılarla bağlayınız, sonra Cehenneme atınız” buyurur.”
“Allah, Cehennemin hangi tabakasına atmak dilerse, o tabakada görevli zebanileri çağırıp, onlara; “Bunları alınız” diye emredince, her birine yetmiş melek yapışıp bağlarlar. Ağır bukağıları boyunlarına, zincirleri, kızgınlık ve gadabla burunlarına takıp başları ile ayakları arasını arkaları tarafından bir araya getirirler. Bu durumda bel kemikleri kırılır.”
“Bu durumda onlar gözlerini dikip, kapaklarını yummadan dururlar. Şah damarları şişer. Boyunlarındaki etler yanıp soyulur. Bukağıların kızgınlığı beyinlerine işleyip, beyinleri kaynar. Ayaklarına kadar derilerine tesir eder. Vücutlarından derileri dökülüp, etleri yeşil olup, etlerinden sarı sular akar. Bukağılar boyunlarına konduğu zaman, omuzları ile kulakları arasını doldurur, etlerini yakar. Dudakları yanıp dişleri meydana çıkar. Dilleri korkunç seslerle feryad eder. Cehennemin yüksek alevleri onların damar ve sinirlerine kan gibi akar, her parçasına işler. Boyunlarındaki bukağılar, bağlar ve demirlerin kızgınlıklarının çokluğu kalblerine işler. Yürekleri boğazına gelip boğazları şişer. Şişkinlikleri artar. Sesleri kesilir, derileri yanıp mahvolur. Bu durumda Allah Cehennem zebanilerine, onlara elbise giydirmelerini emreder. Zebaniler İbrahim suresi, 51. ayetinde bildirildiği gibi, onlara siyah ve kokusu pis ve gayet kalın katrandan elbise ve don giydirirler. Bunların hararetinden öyle alevli ateş çıkar ki, bu ateş dağların üzerine konsaydı, büyüklük ve sertliklerine rağmen, erirlerdi.”
“Sonra Allah Cehennem zebanilerine, onları kalacakları yere ve herkesi kendi yerine götürünüz buyurur. Cehennem zebanileri önce onlara vurdukları, taktıkları zincir ve bukağıların daha sert ve uzunları ile gelip, her bir melek o zincirlerden birini alıp bir grubu, ayet-i kerimede bildirildiği gibi birbirlerine yaklaşık olarak o zincire dizer, zincirin bir ucunu boynuna alır, onlara arkasını dönerek, yüzleri üzerine sürüyerek, o grubun arkasında yetmişbin melek onları demirden gürzlerle döverek gider. Onları, elleri boyunlarına, alınları ayaklarına bağlı, sertlik, şiddet ve gazabla Cehennem kapısına iletip, orada durdururlar.”
“Sonra melekler Tur suresi, 14. ayet-i kerimesi olan; “İşte bu, sizin dünyada inanmadığınız ateştir. Bu gördüğünüz azab büyük müdür? Yahut siz onu görmez misiniz? Çünkü siz, dünyada iken ona inanmaz, vahiy ve Kuran-ı kerime büyü, azaba yalan derdiniz. Siz şu ateşe girin, ister o azaba sabredin, ister etmeyip feryad ve figan edin. İkisi de eşittir. Orada sonsuz kalırsınız. O, dünyada işlediğiniz şirk ve yalanın cezasıdır” derler.”
“Cehennem kapısında durdurulduklarında, Cehennem kapıları, onlar için açılır. Şiddetli alev ve dumanlar çıkıp, gökteki yıldızlar kadar kıvılcımlar saçılıp, binlerce yıllık yol miktarı yukarı çıkar. O yüksekten Cehennem ehlinin başlarına düşer. Saçlarını yakıp beyinlerini sarsarlar.”
“Sonra Cehennem yüksek sesle; “Ey Cehennemlikler! Bana geliniz. Yakinen biliniz. Rabbimin izzet ve celaline yemin ederim ki, elbette sizden intikam alırız” diye bağırır. Sonra Cehennem; “Allahü zülcelal hazretlerine hamd ederim ki, buğz ve gadabı için beni insanlara gazab edici kıldı. Beni, düşmanlarından intikam alıcı kıldı. Ya Rabbi! Hararetim üzerine hararet ekle. Kuvvetime kuvvet ilave et” diye sena ve dua eder.”
“Bu halde Cehennemden başka melekler çıkıp, Cehennemliklerden her grubu karşılayıp, onları elleri ile kaldırıp, hor ve zelil olarak yüzleri üzerlerine atarlar. Yetmişbin yılda Cehennemdeki dağların başına varırlar. Oraya varmadan ve dağ başlarında kalmadan her birinin yetmiş kere derisi yanıp değişir.”
“Onların Cehennem dağlarının başında ilk önce yedikleri, dışı çok sıcak, çok acı ve çok dikenli zakkumdur.”
“Onlar o zakkumu çiğnemekte iken, melekler gelip onlara gürzler ile vururlar. Kemiklerini kırarlar. Sonra ayaklarından tutup başları aşağı Cehenneme atarlar. Onlar Cehennemin vadi ve derelerine doğru yetmişbin yıl bu hal üzere giderler. Oraya varmadan her birinin yetmiş kere derisi yanıp değişir.”
“O zakkum, ağızlarında durur. Yutamazlar. O zakkum ile yürekleri boğazlarına gelip, boğazları, tıkanıp kalınca, her biri su isterler. Bu halde Cehenneme akmakta olan vadileri görürler.”
“O vadilere varıp, yüzleri üzere düşüp ondan içmek istediklerinde o anda, yüzlerinin derileri soyulup o vadilerin içine düşer. O ateş pınarlı vadide, yüzleri üzere düşmüş oldukları halde, melekler gelip döverler. Kemiklerini kırarlar. Sonra ayaklarından tutup, yüzkırk yıllık aşağıda bulunan ateş ve duman içine yüzükoyun atarlar. O vadilerde durmadan her birisinin yetmiş kere derisi yanıp değişir. Onlar o vadilerdeki sıcak ve kaynar sudan içerler. O kaynar su, onların karınlarında kalmaksızın, derileri yanıp yedi kere değişir.”
“O kaynar su, onların karınlarında karar kıldığında, bağırsaklarını doğrayıp arkalarından çıkar. Sinir ve damarlarına tesir eder. Etleri erir, kemikleri yarılır. Bu halde melekler gelip, yüzlerine, arkalarına ve başlarına demirden öyle gürzlerle vururlar ki, bu gürzlerin her birinin üçyüz altmış ağzı vardır. Başlarına vurunca, beyinlerini keser. Bellerini kırar. Onları ateş içinde yüzükoyun sürüklerler.”
“Cehennemin şiddetli hararetinden, gamından, çeşit çeşit azab ve yer darlığından, Cehennemdekilerin etleri yeşil olur. Kemikleri parça parça olur. Beyinleri kaynayıp, derileri üzerine akar. Derileri yanar. azaları kesilir. Onlardan sarı su ve irinler akar. Bedenleri kurtlanıp, kurtlar kendisini yiyip kemirirler. Her biri yabani eşek gibi olur. O kurtların kartal ve atmaca gibi pençeleri vardır. Onların derileri ile etleri arasını yolup ısırırlar, koparırlar. Etlerini yiyip, kanlarını içerler. O kurtların onlardan başka yiyip içeçekleri yoktur. Sonra melekler onları alıp yüzleri üzerine ateş ve taş üstünde sürükleyerek binlerce yıllık mesafe olan Cehennem denizine çekerler. Cehennem denizine varmadan her gün birçok defa organları yanar, yeniden deri verilir. Cehennem denizine vardıklarında, Cehennem zebanileri gelip, ayaklarından tutup Cehennem denizine atarlar. Cehennem denizinin derinliğini ve enginliğini, onu yaratandan başka bilen yoktur. Onlar bu denize atılıp, kendilerine ateş dokunduğunda, Cehennemliklerden bir kısmı bir kısmına; “Bundan önce azab olunduğumuz ateş, buna göre çok az ve sanki rüya gibi idi” derler.”
“Onları o Cehennem denizine bir kere daldırıp sonra yükseğe kaldırırlar. Yüz metre kadar batırıp çıkarırlar. Sonra melekler, onları gürzleri ile sürer ve döverler. Onları Cehennem denizinin yetmiş yıllık mesafede olan dibine indirirler. Onlardan birisi onun dibinden yukarıya çıkıp, nefes almak ister. Bu durumda melekler, gürzleri ile karşısına çıkıp, onu dövmeğe başlarlar. Gürzlerle başına vurarak, onu Cehennem denizinin dibine atarlar. Allahın dilediği kadar orada kalır. Hatta orada onların etleri ve kemikleri yanıp ruhları kalır. Cehennem denizinin dalgası yetmiş yıl ruhları döver, sonra da onları sahile atar. O sahilde yetmişbin mağara, her mağarada da yetmişbin çukur vardır. Her çukurun genişliği ise gayet büyüktür. İçerisinde boyları otuz metre olan ve ağzında yetmiş dişi bulunan yetmişbin yılan vardır.”
“Onların ruhları Cehennem denizinden o mağaraya çıkar. Orada onların cesed ve derileri yenilenip, zincir ve bukağılara vurulur. Bu halde, üzerlerine yılan ve akrepler çıkıp, her birine binlerce yapışır. Dizlerine, göğüslerine, boğazlarına çıkarlar, onlar hep sabrederler. Burunlarına, dudaklarına, kulaklarına ve dillerine asıldıkları zaman feryad ederler. Fakat onların, yardım isteyecekleri bir yer de yoktur. Böylece Cehenneme atılırlar. O yılanlar, etlerini yer, kanlarını içerler. Akrepler ise sokup ısırır, etlerini düşürür, uzuvlarını keserler. Cehenneme düştüklerinde yılan ve akreplerin zehirinden ötürü ateş durup yetmiş yıl onları yakmaz.”
“Sonra ateş, yetmiş yıl onları yakar, derileri değişir. Acıkırlar ve yemek isterler. Melekler onlara velime denilen ve demirden sert olan yiyecek götürürler. Ağızlarına atıp çiğnerler fakat yiyemezler ve atarlar. Dayanılmaz derecede çok acıktıklarından parmaklarını yerler. Doymayınca dirseklerine ve omuzlarına kadar yerler. Mümkün olsa bedenlerinin her yerini yiyecek duruma gelirler. Sonra demir zincirlerle ökçelerinden zakkum ağacına asılırlar.”
“Yetmişbini, zakkum ağacının bir dalına başları üzerine asılırlar. Altlarında Cehennem yanar, ateşin şiddet ve harareti yüzlerine çarpar. Hatta bedenleri tamamen eriyip, yalnız ruhları kalır. Sonra yeniden beden verilir.”
“Cehennemliklerin, amellerine göre, Cehennem içinde yerleri vardır. Bazısına başkasının girmediği eni ve boyu bir aylık yol olan ateşle kızdırılmış kendisine mahsus yer verilir. Bazısına da eni ve boyu yirmidokuz gecelik mesafe olan yer verilir. Bunların yerleri gittikçe azaltılır. Hatta bunlardan birisine eni ve boyu bir gün bir gecelik yer verilir. Böyle yerlerde azab olunurlar. Bunlardan bazısı sırt üstü yatar, bazısı oturur, bazısı dizleri üzerine çökmüş, bazısı da ayakta, bazısı yüzü ve karnı üzerine yatmış oldukları halde azab olunurlar. Bu yerlerin hepsi, içinde bulunanlara süngü demirinden daha dardır. Ateş; bunlardan bazısının topuklarına, bazısının dizlerine, bazısının beline, bazısının göbeğine, bazısının boynuna kadar olur. Bazısının ateşi de, kendisini yutar!…”
“Cehennemdekilerin, Cehennem dibinde toplandıkları bir gün vardır. Sonra onlar için bir daha bir araya gelme yoktur. O gün gelip, toplanmalarına izin verildiğinde Cehennemin dibinden birisi öyle seslenir ki, sesi en yükseğinden en aşağısına, en yakınından en uzağına kadar olanlara ulaşır. Bu duruma haşr denir. Bağırmasında; “Ey Cehennemlik olanlar! Toplanınız” der. Hepsi toplanırlar. Zebaniler de yanlarında bulunurlar.”
“Onlar aralarında meşveret edip dertleşirler. Zayıfları büyüklerine ve başkanlarına, dünyada size uyduk. Size uyup şirk koştuk. Bugün Allahın azabından bir parçasını bizden uzaklaştırabilir misiniz derler. O gururlu başkanlar, emirlerinde olanlara; “Hepimiz Cehennemdeyiz. Biz sizden azabı nasıl giderebiliriz. Gücümüz olsa, kendi azabımızı gideririz. Allah kulları arasında hükmetti. Herkesi layık olan yere gönderdi” derler. Yine onların başkanları kendilerine uyan zayıflara; “Rahat yüzü görmiyeceksiniz ki, bizden yardım istersiniz” derler. Bu halde kendilerine uyanlar da, ayet-i kerimede bildirildiği gibi; “Bilakis o beddua size olsun. Siz küfürde bizden önce idiniz. Sizin aldatmanızla biz de Cehennemliklerden olduk, burası ne korkunç yerdir” derler. Sad suresi 61. ayet-i kerimesinde bildirildiği gibi; “Ey bizim Rabbimiz! Bizi aldatarak Cehenneme takdim olunmamıza sebep olanların azabını Cehennemde kat kat arttır” derler. Tekrar büyükleri onlara İbrahim suresi 21. ayetinde olduğu gibi; “Eğer Allah bize iman, hidayet etmiş olsaydı, biz de size o yolu gösterirdik. Kurtuluş yolu kapandığından, feryad da etsek, sabır da etsek aynıdır. Bizim için bu azabdan kaçıp kurtulmağa çare yoktur” derler. Yine zayıfları büyüklerine ve başkanlarına Sebe suresi 33. ayetinde bildirildiği gibi; “Belki sizin gece-gündüz hileniz, oyunlarınızla bizim kafir olmamızı, Ona şirk koşmamızı emrederdiniz. Biz sizden, dünyada bizi kendilerine, ibadete çağırdığınız şeylerden sakınırız” derler.”
“Sonra onların başkanları, itaatlıları ve Cehennemliklerin hepsi, şeytanlardan arkadaşları tarafına yüzlerini çevirip, bizleri doğru yoldan saptıran, hak yoldan ayıran siz idiniz diyerek üzerlerine yürürler. Kavga ve mücadele, ayıblama ve kötülemelerinin sonunda şeytan yüksek sesle Cehennemliklere ve şakilere hitaben, ayet-i kerimede bildirildiği gibi; “Allah size, haşr ve cezayı hak olarak vad eyledi. Sizi doğru yola davet eyledi. Siz ise o davete kulak vermediniz, onu kabul ve tasdik etmediniz” ve “Ben size hilaf olarak, kıyamet ve haşr yoktur diye vad eyledim. Benim sizi zorla yenmem ve böyle bir hüccetim yok idi. Ancak vesvese ile davet eyledim. Siz kabul ettiniz. Siz beni kötülemeyin, ben düşmanlığımı yerine getirdim diye beni ayıblamayın. Belki kendinizi ayıplayın ki Rabbinizi bırakıp, benim sözümü tuttunuz. Ne ben size yardım edebilirim, ne de siz bana yardımcı olabilirsiniz. Bundan önce bana uyarak beni ortak tuttuğunuzu ve bana ibadetinizi ben bugün kötü görür, ondan teberri ederim der.”
“Bu durumda, Araf suresi 44. ayet-i kerimesinde bildirildiği gibi; “Aralarında yüksek sesle, Allahın laneti, başkalarına ibadet ile kendilerine zulmedenlere olsun” diyerek bir münadi bağırır.”
“Bu anda onlara uyanlar başkanlarına, başkanlar da kendilerine uyanlara lanet eder. Bunların hepsi de, şeytandan olan arkadaşlarına lanet eder. Şeytanları da onlara lanet eder. Sonra hepsi, şeytanlardan olan arkadaşlarına; “Ne olaydı, bizimle sizin aranız, doğu ile batı kadar uzak olsaydı. Siz bugün bize, ne çirkin ve kötü arkadaş oldunuz. Siz dünyada bizim için ne kötü yardımcı oldunuz” derler. Bu halde birbirlerine bakıp bir kısmı diğerine; “Geliniz Cehennem zebanilerine yalvaralım. Belki Rableri katında bize şefaat ederler. Bir gün kadar olsun azabımız hafifletilir” derler.”
“Bunlar bu sıkıntılı halde iken, Cehennem meleklerine başvurmaları yetmiş sene sürer. Sonra meleğe başvururlar. Cehennem melekleri onlara; “Size dünyada açık beyanlar ile peygamberler gelmedi mi? Sizlere, hakkı ve bu halleri haber vermediler mi?” derler. Cehennemliklerin hepsi birden; “Evet” deyip, kendilerine dünyada açık beyanlarla peygamberler gelip, hakkı ve düçar oldukları korkunç halleri haber verdiklerini söylerler. Cehennem melekleri onlara; “Siz dua edin. Kafirlerin duası kabul olunmaz. Kafirlerin duası dalaletten başka bir şey değildir” derler. Bu zaman Cehennemlikler, Cehennem melekleri tarafından kendilerine iyi cevap verilmediğini gördüklerinde, Cehennem meleklerinin başı olan Malike; “Ey Malik, Rabbine bizim için dua eyle. Hakkımızda ölümle hükmetsin” derler. Bunun üzerine dünya ömrü miktarınca durup onlara cevap vermez. Bir söz söylemez. Tekrar Malike başvururlar. Malik onlara; “Siz ölümle hüküm olunmayıp sonsuz olarak Cehennemde kalırsınız” cevabını verir. Malikden de hayırlı cevap alamadıklarını gördükte, Rablerine yalvarıp; “Ya Rabbi! Bizi Cehennemden çıkar. Bir daha günah işlemeğe dönersek zalimlerdeniz” derler. Malik-i Cebbar tarafından onlara yetmiş sene cevap verilmez. Sonra onları köpek seviyesine indirerek; “Sonsuz olarak Cehennemde kalacaksınız. Susunuz! Bana bir daha bir şey söylemeyiniz. Sizin için oradan çıkmak ve azabın kaldırılması yoktur” buyurur.”
“Cehennemdekiler Allahın kendilerine rahmet etmeyeceğini, haklarında hayır ile cevap vermiyeceğini anladıklarında, birbirlerine; “Bize şefaat edici, dost, arkadaş ve şefkat edici yoktur. Ne olurdu bir kere daha dünyaya dönseydik ve müminlerden olsaydık” derler.”
“Bundan sonra zebani melekleri onları, yerlerine dönderir. Hüccetleri bozulur. Diyecek sözleri kalmadığından Hakkın rahmetinden ümidsiz olurlar. Kendilerine büyük elem ve üzüntü gelip, dünyada yaptıkları günah, kusur ve eksikleri için büyük zarar ve pişmanlıkla çağrışıp bağrışırlar. Kendilerinin ve kendilerine uyanların azablarından hiç bir şey eksilmeden günah ve kusurlarını yüklenirler. İşleri çabuk, sözleri ağır, cesedleri büyük, yüzleri şimşek, gözleri ateş, renkleri alev gibi, dişleri sığır boynuzu gibi ağır ve uzun olur. Ellerinde gürzler bulunan zebaniler yanlarında olur. Eğer o gürzler ile dağlara vursalar, dağlar ufalanıp, toprak olurdu. O gürzler ile, Allaha asi olanlara vururlar. Onların, gözlerinden kanlı yaş akıtırlar. Zira Cehennemlikler onlara, ne kadar yalvarsa, kabul etmezler. Ağlasalar onlara rahmet etmezler. Su isteseler, içecek su vermezler. Ancak onlara erimiş bakır gibi su verilir. Ağızlarına götürürken, yüzlerini kebap gibi kızartır” buyurdu. ayet-i kerimede buyurulduğu gibi; “Ne çirkin su ve ne kötü yerdir” derler.
“Cehennemliklerin her gün üzerlerine öyle büyük bulut gelir ki, onda, gözleri kamaştırır şimşek ve yıldırımlar, belleri büken korkunç sesler, gürlemeler, göz gözü görmez karanlık ve onunla beraber zebani melekleri vardır. Bu büyük bulut, açık bir ses ile Cehennemliklere hitab edip; “Size yağmur yağdırmamı ister misiniz?” dediğinde, Cehennemlikler hep bir ağızdan bize serin yağmur yağdır derler. Bu halde bu bulut, onlara bir saat taş yağdırıp, o taş onların baş ve beyinlerini yarar. Sonra bir saat kaynar sular, ateş, alev ve demir çengeller yağdırır. Sonra bir saat yılan, akrep, kan ve irin yağdırır.”
Bunlar Cehenneme yağdırıldığında Cehennem denizi coşup gadaba gelir, dalgalanır. Bu anda Cehennem içinde dağ kalmaz. Dalgalar hepsini aşar. Cehennemdekilerin hepsi ölmeden denize gömülür.”
“Cehennem, içinde olan asilere Allah tarafından azab ve elem olmak üzere gayz ve gadabını, alev ve dumanını ve zulmetini arttırır.”
“Eğer Cehennemin en aşağı bir kapısı batıda açılmış olsaydı, tesirinden doğuda bulunan dağlar katran erir gibi erirdi. Eğer Cehennem kıvılcımlarından bir kıvılcım uçup batıya düşse idi, doğuda bulunan bir kimsenin beyni kaynardı. Cehennemdekilerin azab bakımından en hafifi, bir kısım insanlardır ki, ayaklarına ateşten iki ayakkabı giydirilip, onun ateşi onların kulak ve burunlarından çıkar. O ateşli ayakkabılardan başlarında beyinleri kaynar. Onlara yakın olan bir kısımları da Cehennemin büyük taşlarından bir taş üzerine indirilir. O taş üzerinde, içinde kızartma yapılan kızgın tavada, içinde, tane sıçradığı gibi sıçrarlar. Bir taştan atlayınca diğer büyük bir taşın üzerine düşerler. Cehennemde olanların hepsi, amellerine göre azab olunurlar.”