"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Allah

Herşeyi yoktan vareden, varlığı muhakkak lazım olan hakiki mabud. Her varlığın yaratanı, sahibi, hakimi Odur. Onun hakimi, amiri, üstü yoktur.

Dinimizde, Allahın vacib-ül-vücud ve hakiki mabud ve bütün varlıkların yaratıcısı olduğuna inanmak imanın ilk şartıdır. Allaha iman; “Dünya aleminde ve ahiret aleminde bulunan her şeyi, maddesiz, zamansız ve benzersiz olarak yoktan var eden, ancak Allahdır” diye kesin inanmaktır. Her maddeyi, atomları, molekülleri, elementleri, bileşikleri, organik cisimleri, hücreleri, hayatı, ölümü, her olayı, her reaksiyonu, her çeşit kuvveti, enerji çeşitlerini, hareketleri, kanunları, ruhları, melekleri, canlı cansız her varı yoktan var eden ve hepsini, her an varlıkta durduran yalnız Odur. alemlerde olan her şeyi, hiç biri yok iken, bir anda yarattığı gibi, her zaman, birbirlerinden de var etmektedir. Kıyamet zamanı gelince, her şeyi bir anda yine yok edecektir. “Her varlığın yaratanı, sahibi, hakimi Odur. Onun hakimi, amiri, üstünü yoktur” diyerek inanmak lazımdır. Her üstünlük, her kemal sıfat, Onundur. Onda, hiç bir kusur, hiç bir noksan sıfat yoktur. Dilediğini yapabilir. Yaptıkları, kendine veya başkasına faydalı olmak için değildir. Bir karşılık için yapmaz. Bununla beraber, her işinde, hikmetler, faydalar, lütuflar, ihsanlar vardır.

Kullarına iyi olanı, faydalı olanı vermeğe, kimisine sevab, kimisine azab yapmağa mecbur değildir. Asilerin, günah işleyenlerin hepsini Cennete koysa, fadlına, ihsanına yakışır. İtaat, ibadet edenlerin hepsini Cehenneme atsa, adaletine uygun olur. Fakat, müslümanları ve ibadet edenleri Cennete sokacağını, bunlara sonsuz nimetler, iyilikler vereceğini, kafirleri ise, Cehennemde sonsuz azabda bırakacağını dilemiş ve bildirmiştir. O, sözünden dönmez. Bütün canlılar iman edip, itaat etseler Ona hiç bir faydası olmaz. Bütün alem kafir olsa, azgın, taşkın olsa, karşı gelse, Ona hiçbir zarar vermez. Kul, bir şey yapmak dileyince, O da isterse, yaratır. Kullarının her hareketini, her şeyi yaratan Odur. O dilemezse, yaratmazsa, hiç bir şey hareket edemez. O dilemezse, kimse kafir olamaz. Kimse isyan edemez. Küfrü, günahları, diler ise de, bunlardan razı değildir. Onun işine, kimse karışamaz. “Niçin böyle yaptı? Şöyle yapsaydı.” demeğe, sebebini sormağa kimsenin gücü ve hakkı yoktur. Şirkten, küfürden başka, herhangi büyük günahı işleyip, tevbesiz ölen kimseyi, dilerse affeder. Küçük bir günah için dilerse azab eder. Kafir, mürted olarak ölenleri hiç affetmiyeceğini, bunlara sonsuz azab edeceğini bildirmiştir.

Allahı, dünyada baş gözü ile görmek caizdir. Fakat, kimse görmemiştir. Kıyamet günü, mahşer yerinde, kafirlere ve günahı olan müminlere, kahr ve celal ile; salih olan müminlere ise, lütf ve cemal ile görünecektir. Müminler, erkek olsun, kadın olsun Cennette cemal sıfatı ile görecektir. Melekler de görecektir. Kafirler, bundan mahrum kalacaklardır. Cinnilerin de mahrum kalacaklarını bildiren haber kuvvetlidir. Hadis-i şerifde; “Kıyamet günü Rabbinizi, ondördüncü ayı gördüğünüz gibi görürsünüz!” buyruldu. Allah dünyada anlaşılamadan bilineceği gibi, ahirette de anlaşılamadan görülecektir. Allahın görüleceğine inanmalı, nasıl görüleceği düşünülmemelidir. Çünkü, Allahın işleri akıl ile anlaşılamaz. Dünya işlerine benzemez. Fizik ve kimya bilgileri ile ölçülemez. Allahın ciheti, karşıda bulunması yoktur. Allah, madde olmadığı gibi, cisim de değildir. Element değildir. Karışım, bileşik değildir. Sayılı değildir, ölçülmez. Hesab edilmez. Onda değişiklik olmaz. Mekanlı olmayıp, bir yerde değildir. Zamanlı değildir. Öncesi-sonrası, önü-arkası, altı-üstü, sağı-solu yoktur. Bunun için insan düşüncesi, insan bilgisi, insan aklı, Onun hiç bir şeyini anlayamaz. Onun nasıl görüleceğini de kavrayamaz. El, ayak, cihet, yer ve bunlar gibi, Allaha layık olmayan kelimelerin, ayet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde bulunması, bizim anladığımız ve öğrendiğimiz, bugün kullanılan manalarda değildir. Böyle ayet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere müteşabihat denir. Bunlara inanmalı, ne ve nasıl olduklarını anlamağa kalkışmamalıdır. Yahut bunlar, kısaca veya uzun olarak, tevil olunur. Yani, Allaha yakışacak mana verilir. Mesela, el kelimesi, kudret, enerji demek olur.

Allah üzerinden, gece gündüz ve zaman geçmesi düşünülemez. Allahda, hiç bir bakımdan, hiç bir değişiklik olmayacağı için, “Geçmişte, gelecekte şöyledir, böyledir” denemez. Allah, hiç bir şeye hulul etmez. Hiç bir şeyle birleşmez. Allahın zıddı, tersi, benzeri, ortağı, yardımcısı, koruyucusu yoktur. Anası, babası, oğlu, kızı, eşi yoktur. Her zaman, herkes ile hazır ve her şeyi muhit ve nazırdır. Herkese şah damarından daha yakındır. Fakat, hazır olması, ihata etmesi, beraber ve yakın olması, bizim anladığımız gibi değildir. Onun yakınlığı, alimlerin ilmi, fen adamlarının zekası ve evliyanın keşf ve şühudü ile anlaşılamaz. Bunların iç yüzünü, insan aklı kavrayamaz. Allah, zatında ve sıfatlarında birdir, hiç birinde değişiklik, başkalaşmak olmaz.

Allahın isimleri tevkifidir. Yani, İslamiyette bildirilen isimleri söylemek caiz olup, bunlardan başkasını söylemek caiz değildir. Mesela Allaha alim denir. Fakat, alim demek olan fakih denmez. Çünkü İslamiyet, Allaha “fakih” dememiştir. Bunun gibi, Allahadı yerine, tanrı demek caiz değildir. Çünkü tanrı, ilah, mabud demektir. Mesela, “Hindlilerin tanrıları öküzdür” denilmektedir. “Birdir Allah, Ondan başka tanrı yok” denilebilir. Başka dillerdeki Dieu, Gott ve God kelimeleri de, ilah, mabud manasına kullanılabilir. “Allah” adı yerine kullanılamaz.

Allahın isimleri sonsuzdur. “Binbir ismi var” diye meşhurdur. Yani, isimlerinden binbir tanesini insanlara bildirmiştir. Muhammed ın dininde, bunlardan doksan dokuzu bildirilmiştir. Bunlara “Esma-i hüsna” denir.