Kabir nimeti:
Ebu Hüreyrenin rivayet ettiği hadis-i şerifde, Server-i alem; “Muhakkak ki mümin, kabirde yeşil bir bahçededir. Kabri ona, enine ve boyuna olmak üzere yetmiş arşın genişletilir. Ayın ondördündeki ay gibi kabri ona aydınlatılır.” buyurdu.
Ubade bin Samit buyurdu ki: “Devamlı Kuran-ı kerim okuyan mümine ölüm gelince, Kuran-ı kerim onun yanına gelir ve baş ucunda durur. Bu sırada o yıkanmaktadır. Yıkanma işi bittikten sonra, göğsü ile kefeni arasına girer. Kabrine konduğu zaman, ona Münker ve Nekir ismindeki iki sual meleği gelir. O zaman Kuran-ı kerim, meyyitin göğsü ile kefeni arasından çıkıp, meyyit ile Münker ve Nekir isimli meleklerin arasına girer. Münker ve Nekir, Kuran-ı Kerime; “Sen önümüzden çekil, biz ona sual soracağız” derler. O zaman Kuran-ı kerim onlara; “Vallahi ben ondan ayrılmam. Eğer onun hakkında bir şey ile emr olundu iseniz, siz bilirsiniz” der. Sonra meyyite bakar ve; “Beni tanıyor musun?” diye sorar. Meyyit; “Hayır” cevabını verince, Kuran-ı kerim ona; “Ben senin, okumak için gecelerini uykusuz, gündüzlerini susuz geçirdiğin, şehvetlerine uymadığın, gözlerini başka şeye bakmaktan, kulaklarını başka şeyleri dinlemekten menettiğin Kuran-ı kerimim. Beni sadık bir dost olarak bulacaksın. Seni müjdelerim. Sana, Münker ve Nekirin sualinden sonra, artık bir düşünce ve hüzün yoktur” der. Sonra Münker ve Nekir isimli melekler meyyitin yanından çıkar. Kuran-ı kerim ise, Rabbinin huzuruna varır. Allahtan, döşek ve yaygı diler. Allah, Cennetten döşek, yaygı, kandil ve yasemin verilmesini emreder. Onları bin tane melek taşır. Kuran-ı kerim, o meleklerden önce meyyitin yanına gelir. Ona; “Benden sonra yalnızlık duydun mu? Ben Rabbimin huzurunda idim. Rabbim senin için Cennetten döşek, yaygı, bir kandil ve yasemin verilmesini emir buyurdu” der. Bu sırada melekler, onun yanına girerler. Getirdikleri döşeği altına sererler. Yaygıyı ayaklarının altına, yasemini de göğsünün üstüne koyarlar. Kandili de meyyitin sağ tarafına koyarlar. Kabri, Allahın dilediği kadar genişletilir.”
Allah bazı kabir ehline, kabirde de, dünyada iken yapmış oldukları salih amelleri yapmasına izin verir. Ancak kabirde yaptıkları amellerden dolayı sevab ve karşılık verilmez. Çünkü ölüm ile artık insanoğlunun amelleri kesilmiştir. Fakat bu yaptıkları ibadetler, onların Allahın zikri ve taati ile nimetlenmeleri içindir.
İbn-i Abbas şöyle anlattı: “Eshab-ı kiramdan birisi, bir yere çadır kurmuştu. Orasının kabir olduğunu bilmiyordu. Burada Mülk suresini (Tebareke) okuyan birisi ile karşılaştı. Daha sonra Resulallahın yanına geldi. “Ya Resulallah! Bir yere çadır kurmuştum. Orasının kabir olduğunu bilmiyordum. Bu sırada Mülk suresini okuyan birisine rastladım. Bu sureyi sonuna kadar okudu” dedi. Bunun üzerine Resulallah efendimiz; “Mülk suresi, onu kabir azabından korur.” buyurdu.
Hammad-i Haffar şöyle dedi: “Cuma günü kabristana gitmiştim. Bir kabrin yanına varınca, orada Kuran-ı kerim okunduğunu duydum.”
İbrahim Haffar şöyle anlattı: “Bir kabri kazmıştım. Bitişik kabirden bir kerpiç düştü. Kerpiç parçalanıp, açıldığı sırada, misk kokusu duydum. Kerpicin düştüğü yerden baktığımda Kuran-ı kerim okuyan yaşlı bir zatı gördüm.”
Şeyban bin Cisr, babasının şöyle anlattığını nakletti: Sabit el-Bennaniyi mezara koyduk. Hamid-üt-tavil de yanımda idi. Kabrin kerpici düştü. Sabitin kabirde namaz kıldığını gördüm. Sabit diri iken, her zaman; “Ya Rabbi! Bir kuluna kabirde namaz kılmak kerametini ihsan edersen, bana da ihsan et!” diyerek dua ederdi.
Ebu Said-i Hudri şöyle anlattı: “Baki kabristanında, Sad bin Muazın kabrini kazanlar arasında ben de vardım. Kabir kazma işi bitinceye kadar misk kokusu duyduk.”
Mugire bin Habib anlatır: “Abdullah bin Galib vefat etmişti. Defnedilirken, kabrinden misk kokusu duyuldu. Yakınlarından birisi, o zatı rüyasında görünce, ona, kabrinde duydukları misk kokusunun ne olduğunu sordu. O da; “O koku, Kuran-ı kerimi çok okumamdan dolayı hasıl olan kokudur” dedi.
Ebül-Ferec ibni Cevzi anlattı: “Şerif Ebu Cafer bin Ebu Musa, İmam-ı Ahmed bin Hanbelin kabrinin bitişiğine defnediliyordu. Bu sırada Ahmed bin Hanbelin kefeni görüldü. Halbuki, Ahmed bin Hanbel yüz sene önce vefat etmişti.”
Allah, bazı salih kimselere lütuf ve ihsan ederek, onlara, civarlarında bulunan mevtalara şefaat ettirir. Civarında bulunanlar, o salih kişi ile komşuluklarından dolayı fayda görürler.
Abdullah bin Nafi Medini şöyle anlatır: “Medineli bir kişi vefat etti ve defnedildi. Birisi onu rüyasında gördü. Sanki onun, Cehennem ehlinden imiş gibi bir hali vardı. Bu sebeple, onu rüyasında gören şahıs çok üzüldü. Aradan yedi veya sekiz gün geçince, onu rüyasında tekrar gördü. Bu sefer Cennet ehlinden olduğu anlaşılan bir hali vardı. Ona şimdiki bu iyi hale nasıl kavuştuğu sorulunca, vefat etmiş olan şahıs ona şöyle cevap verdi: Yanımıza salihlerden bir zat defnedildi. Civarında bulunan komşularından kırk kişiye şefaatçi oldu. Ben de onların arasında idim.”
Ebül-Ferec ibni Cevzi anlatır; “Birisi rüyasında Maruf-i Kerhinin kabrini ve etrafını gördü. Maruf-i Kerhinin, defnedildikten sonra, etrafındaki kırkbin kişiye şefaat edip, onların ateşten kurtulmalarını sağladığını anladı.”
Mevtaların, dirilerin sözlerini işitmeleri, kendilerine selam veren ve ziyaret edenleri tanımaları: Büyük İslam alimi İbn-i Receb, “Ehval-ül-kubur” kitabında buyuruyor ki: Ölülerin işitmelerine ve görmelerine gelince; şehidlerin, kabirlerinde diri oldukları, Kuran-ı kerimde açıkça bildirilmiştir. Veliler, Allahın keramet olarak ihsan etmesi ile işitir ve görürler. Allah, sevdiği kulları için, adetinin, kanunlarının dışında şeyler yaratır. Önce peygamberlerin ve hele bunların en yükseği olan Muhammed ın, şehidlerin ve velilerin, mezarlarında işittiklerine ve gördüklerine inanmayan cahilleri susturmak için, kafirlerin bile mezarda duyduklarını ve işittiklerini bildireceğiz. Buharinin bildirdiği hadis-i şerifde; “Meyyit mezara konulup, mezar başındakiler dağılırken, onların ayak seslerini işitir.” buyruldu. “Buhari” ve “Müslim” de yazılı olan hadis-i şerifde, Bedrde öldürülen kafirlerin, birkaç gün sonra, bir çukura konulması emr olundu. Bundan birkaç gün sonra, Resulallah çukurun başına gelip durdu. Çukurdakilere, isimlerini ve babalarının isimlerini birer birer söyleyerek; “Rabbinizin, size söz verdiğine kavuştunuz mu? Ben, Rabbimin söz verdiği zafere kavuştum.” buyurdu. Ömer bunu işitince; “Ya Resulallah! Leş olmuş kimselere mi söylüyorsun?” deyince, Resulallah; “Beni hak peygamber olarak gönderen Rabbim hakkı için söylüyorum ki, siz beni onlardan daha çok işitmiyorsunuz. Fakat cevap veremezler” buyurdu. “Buhari” ve “Müslimin bildirdikleri hadis-i şerifde; “Meyyit, yakınlarının kendisine bağırarak ağlamasından azab duyar” buyuruldu. Diğer bir hadis-i şerifde ise; “Ey Müslümanlar! Mezardaki kardeşlerinize yüksek sesle ağlıyarak onları incitmeyiniz.” buyuruldu.
Ebu Hüreyrenin bildirdiği hadis-i şerifde; “Bir kimse, tanıdığının mezarı başına gidip, selam verince meyyit onu tanır ve selamına cevap verir. Tanımadığı kimsenin kabrine gidip, selam verince, meyyit selamına cevap verir.” buyruldu.
Kabir hayatı, ölünün kabre konulmasından başlar, kıyamete kadar devam eder. Kıyametin kopması ile kabir hayatı son bulur.