Kabirde, hem ruha, hem de bedene nimet ve azab vardır. Buna, böylece inanmak lazımdır. İmam-ı Muhammed bin Hasen Şeybani “Akaid-i Şeybaniyye” manzumesinde; “Kabir azabı vardır. Kabir azabı, hem ruha, hem de bedene olacaktır” buyurdu. Yani, kabirde nimetler ve azablar ruha ve cesede birlikte olacaktır. Diriler bunu görmezse de, inanmak lazımdır. Gaybe iman etmek lazımdır. Buna inanmamak, kıyamet günü olan bas yani, mezardan kalkmağa inanmamağa yol açar. Çünkü, ikisi de, Allahın kudreti ile olmaktadır. Birine inananın, ötekine de inanması akla uygundur. İnsan kabir azabını, diri iken anlayamıyor ise de, ayet-i kerimeler ve hadis-i şerifler ve bu ümmetin önce gelenleri, kabir azabı olacağını haber vermişlerdir.
Fakih Ebülleys Semerkandi hazretleri buyurdu ki: “Kabir azabından kurtulmak isteyenin, dört şeyi dikkatle yapması, dört şeyden de kesinlikle sakınması icab eder. Dikkatle yapması icabeden dört şey; beş vakit namazını, farzına, vacibine, sünnetine dikkat ederek devam üzere kılması, zekat ve sadakasını vermesi, Kuran-ı kerimi tecvid üzere devamlı okuması ve Allahı çok hatırlamasıdır. Bunları yapmak kabri nurlandırır ve genişletir.
Kaçınması icab edenler ise; yalan, hıyanet, söz taşıma, beden ve çamaşırına bevl sıçratmaktır. Resulallah efendimiz buyurdu ki; “Bevlden sakınınız. Muhakkak kabir azabının çoğu bundandır.”
Ebu Ümame şöyle rivayet etti: “Bir gün Resulallah Baki kabristanına geldi. İki kabrin yanında durdu. “Buraya falan erkekle, falan kadını mı defnettiniz?” buyurdu. Orada bulunanlar; “Evet, ya Resulallah!” dediler. Sonra Resulallah efendimiz, “Nefsim yed-i kudretinde olan Allaha yemin ederim. Falancaya öyle vuruldu ki, bütün uzuvları paramparça oldu. Öyle bağırdı ki, insan ve cinlerin dışındaki bütün mahluk sesini duydu. Eğer gizli tutabilseydiniz, kabir azabını benim işittiğim gibi, size de işittirmesi için Allaha dua ederdim. Şimdi şu anda dövülüyor” buyurdu. Orada bulunanlar; “Ya Resulallah! Onun günahı ne idi?” diye sordular. Resulallah efendimiz; “Falanca erkek, idrardan sakınmadığı için azaba düçar oldu. Falan kadın ise, insanlar hakkında gıybet ettiği için azaba düştü” buyurdu.
Ebu Said-i Hudrinin rivayet ettiği hadis-i şerifde ise, Resulallah; “Kafire kabrinde doksan dokuz yılan musallat kılınır. Bunlar, kafiri kıyamet kopuncaya kadar sokarlar. Eğer bu yılanlardan birisi, yeryüzüne üfürse idi, yeryüzünde yeşil bir şey bitmezdi” buyurdu.
Ubade bin Samitin rivayet ettiği hadis-i şerifde, Server-i alem; “Kim Allaha kavuşmak istese, Allah da ona kavuşmak ister. Kim bunu istemezse, Allah da onu istemez” buyurdu. Bunun üzerine biz; “Ya Resulallah! Hepimiz ölümü istemeyiz” dedik. Resulallah şöyle cevap verdi: “Bu, ölümü istememek değildir. Mümin dünyadan ayrılacağı zaman, akıbetinin iyi olacağına dair müjdeler kendisine verilir. Böylece Allaha kavuşmak ister. Bu kavuşma, onun en çok istediği şeydir. Fakat kafir ve facir, son nefesinde, sonunun iyi olmadığını görür ve cenab-ı Hakka kavuşmağı istemez. Allah da ona kavuşmayı istemez.”
Abdullah bin Ömer , babasının şöyle anlattığını bildirdi: “Müşrik kabirlerinden birisine uğramıştım. Bu sırada kabirden, ateşler içerisinde ve boynunda ateşten zincir bulunan bir kişinin çıktığını gördüm. Yanımda bir su kabı vardı. O kişi beni görünce: “Ne olur bana su ver, üzerime su dök” diyordu. Bu sırada kabirden bir kişi daha çıktı ve; “Ona su verme, çünkü o kafirdir” dedi. Boynundaki zinciri alıp, onu çekerek kabre götürdü. Süratle Resulallahın yanına geldim. Durumu kendilerine arzettim. Resulallah; “O gördüğün Ebu Cehldir. Kıyamete kadar böyle azab çeker” buyurdu.”
Amr bin Dinar şöyle anlatır: “Bir kişinin kız kardeşi vefat etmişti. Yıkanıp, namazı kılındıktan sonra, kabre götürülüp defnedildi. Vefat eden kadının erkek kardeşi eve gelince, para kesesini kabirde unuttuğunu hatırladı. Arkadaşlarından birisini alarak, kabrin yanına gitti. Biraz aradıktan sonra keseyi buldu. Bu sırada arkadaşına; “Sen biraz bana müsaade et, ötede beni biraz bekle. Ben, kızkardeşimin ne halde olduğuna, kabrinde herhangi bir şeyin olup olmadığına bir bakayım” dedi. Kabrinin üzerindeki toprağın bir kısmını aldı. Bir de ne görsün, kabir tutuşmuş yanmakta! Hemen üzerini tekrar kapatıp, düzeltti. Hemen annesinin yanına gitti. Kızkardeşinin, dünyada iken herhangi kötü bir halinin olup olmadığını sordu. Annesi ona şöyle dedi: “O, namazlarını hep sonraya bırakır, geciktirirdi. Belki de, abdestsiz olarak namaz kılardı.”
Abdullah bin Muhammed, bir arkadaşının şöyle anlattığını nakletti: “Kaybettiğim bir eşyamı aramaya çıkmıştım. Bir kabrin yanında iken, akşam namazı vakti girdi. O kabrin yakınında bir yerde akşam namazını kıldım. Namaz kıldıktan sonra, o kabirden bir inilti geldiğini duydum. Kabre yaklaştığımda, o iniltinin; “ah! Ne olaydı, dünyada iken orucumu tutup, namazımı kılaydım” dediğini duydum. Bu bana çok tesir etti. Orada bulunan birini çağırdığımda, o da benim duyduğum gibi duydu. Sonra evime gittim. Ertesi gün akşam vakti tekrar buraya geldiğimde, o kabirden aynı sözleri duydum. Evime dönünce, bu olayın tesirinden iki ay kadar hasta yattım.”
Allah, kabir ehlinin azabını ve onların gördükleri iyi durumları, kullarından dilediğine göstermektedir. Bu gibi hadiseler, hem Server-i alem zamanında, hem de Ondan sonra pekçok defa vaki olmuştur.
Kuran-ı kerimin, kendisini okuyana şefaat edeceğine, kabir azabını ondan def edeceğine dair haberler gelmiştir. İbn-i Mesud şöyle buyurdu: “Her kim, Mülk (Tebareke) suresini her gece okursa, Allah o kimseyi kabir azabından korur. Biz, Resulallah zamanında bu sureye mania (kabir azabından koruyan) derdik.”
İbn-i Abbas buyurdu ki: “Mülk suresini okuyun ve ezberleyin, Onu, ailenize, çoluk-çocuğunuza ve komşularınıza öğretin. O kendisini ezberleyen kimse için Allahtan, onu kabir azabından kurtarmasını diler. Allah, onun hürmetine, onu ezberlemiş olanı kabir azabından kurtarır.”
Muhammed bin Semmak şöyle anlatır: “Bir kimse kabre konulup azab edilmeye başlanınca, komşuları bağırıp; “Ey kötü kişi, sen bizden geç kaldın. Biz buraya daha önce geldik. Niçin bizden ibret almadın. Bizim gittiğimizi ve amellerimizin kesildiğini görmedin mi? Sen daha bir müddet yaşadın. Bizim kaçırdığımızı kendin için niye tedarik etmedin?” Bunun gibi, yeryüzünün her köşesindekiler feryad edip; “Ey dünyaya aldananlar! Niçin bizden önce gidenlerden ve sizin gibi dünyaya aldananlardan ibret almazsınız?” der.
Ebu Eyyub-i Ensarinin rivayet ettiği hadis-i şerifde, Resulallah; “Bir mümin vefat ederken, bir rahmet meleği bunun ruhunu alır. Meyyitler, dünyada müjde isteyenlerin toplandığı gibi bunun etrafında toplanırlar. Ona sormağa başlarlar, içlerinden birkaçı da, kardeşinizi bırakınız, dinlensin. Çok sıkıntılı yerden geliyor derler. Etrafına üşüşürler. Dünyadaki tanıdıklarını sorarlar, filan adam ne yapıyor? Filanca kadın evlendi mi? derler” buyurdu.