Oğlum, bilgeliğime dikkat et,
Akıllıca sözlerime kulak ver.
Böylelikle her zaman sağgörülü olur,
Dudaklarınla bilgiyi korursun.
Zina eden kadının bal damlar dudaklarından,
Ağzı daha yumuşaktır zeytinyağından.
Ama sonu pelinotu kadar acı,
İki ağızlı kılıç kadar keskindir.
Ayakları ölüme gider,
Adımları ölüler diyarına ulaşır.
Yaşama giden yolu hiç düşünmez,
Yolları dolaşıktır, ama farkında değil.
Oğlum, şimdi beni dinle,
Ağzımdan çıkan sözlerden ayrılma.
Öyle kadınlardan uzak dur,
Yaklaşma evinin kapısına.
Yoksa onurunu başkalarına,
Yıllarını bir gaddara kaptırırsın.
Varını yoğunu yer bitirir yabancılar,
Emeğin başka birinin evini bayındır kılar.
Ah çekip inlersin ömrünün son günlerinde,
Etin, bedenin tükendiğinde.
“Eğitilmekten neden bu kadar nefret ettim,
Yüreğim uyarıları neden önemsemedi?” dersin.
“Öğretmenlerimin sözünü dinlemedim,
Beni eğitenlere kulak vermedim.
Halkın ve topluluğun arasında
Tam bir yıkımın eşiğine gelmişim.”
Suyu kendi sarnıcından,
Kendi kuyunun kaynağından iç.
Pınarların sokakları,
Akarsuların meydanları mı sulamalı?
Yalnız senin olsun onlar,
Paylaşma yabancılarla.
Çeşmen bereketli olsun
Ve gençken evlendiğin karınla mutlu ol.
Sevimli bir geyik, zarif bir ceylan gibi,
Hep seni doyursun memeleri.
Aşkıyla sürekli coş.
Oğlum, neden ahlaksız bir kadınla coşasın,
Neden başka birinin karısını koynuna alasın?
RAB insanın tuttuğu yolu gözler,
Attığı her adımı denetler.
Kötü kişiyi kendi suçları ele verecek,
Günahının kemendi kıskıvrak bağlayacak onu.
Aşırı ahmaklığı onu yoldan çıkaracak,
Terbiyeyi umursamadığı için ölecek.