“Halbuki sizi de, yapageldiğiniz şeyleri de Allah yaratmıştır” (es-Sâffât: 96);
“Şübhesiz ki, biz herşeyi bir takdir ile yarattık” (el-Kamer: 49).
Suret yapıcı musavvirlere: Yaptığınız suretlere hayât verin! denilir.
“Şübhesiz ki, Rabb’iniz gökleri ve Yer’i altı günde yaratan, sonra (emri) Arş üzerinde hükümrân olan Allah’tır. Kendisini durmayıp kovalayan gündüze, geceyi O bürüyüp örter. Güneş’i, Ay’ı, yıldızları -hepsi de emrine râm olarak- yaratan O. Haberin olsun ki, yaratmak da, emretmek de O’na mahsûstur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şânı ne kadar yücedir” (el-A’râf: 54).
Sufyân ibn Uyeyne şöyle dedi: Allah, “Yaratma” nın “Emr”den ayrı olduğunu beyân etti. Yani geçen “Yaratmak da, emr de O’na mahsûstur” kavliyle bunların arasını ayırdı.
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de îmâna “Amel” ismi verdi.
Ebû Zerr ile Ebû Hureyre şöyle dediler: Peygamber’e: Amellerin hangisi en faziletlidir? diye soruldu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):
“Allah’a îmân ve Allah yolunda cihâd etmektir” buyurdu.
Yüce Allah da: “Artık onlar için yapmakta olduklarına bir mükâfat Olarak… ” (es-Secde: 17, el-Ahkaaf: 14, el-Vâkıa: 24) buyurmuştur.
Abdu’l-Kays hey’eti de Peygambere: Bizlere (tafsîlden müstağni kılacak) özetlenmiş küllî işlerden birtakım şeyler emret de bizler onları yaptığımızda cennete girelim, dediler.
Peygamber de onlara: îmân etmeyi, Allah’ın varlığı ve birliğine şehâdet etmeyi, farz namazları kılmayı, farz zekâtı vermeyi emretti de bunların hepsini amel kıldı.
7650 Bize Eyyûb, Ebû Kılâbe’den ve el-Kaasım et-Teymî’den tahdîs etti ki, Zehdem şöyle demiştir: Bu Cerm kabilesi ile Eş’arîler arasında bir sevgi ve bir kardeşlik vardı. Cerm kabilesinden olan bizler Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin yanında bulunuyorduk. O sırada ona içinde tavuk eti olan bir yemek yaklaştırıldı. Ebû Musa’nın yanında Teymullah oğulları’ndan, Arab’dan başka milletlerden gibi olan bir zât vardı. Ebû Mûsâ onu yemeğe çağırdı. O da:
— Ben tavuğu bir kerre tiksindiğim pis bir şeyi yerken gördüm de, onun etini yememeğe yemin ettim, dedi.
Ebû Mûsâ ona şöyle dedi:
— Gel de ben sana bu konuda bir hadîs tahdîs edeyim: Ben Eş’arîler’den bir topluluk içinde Peygamberin yanına gitmiş, kendisinden bizlere cihâda gitmek üzere binek ve yük taşıma hayvanları vermesini istiyorduk. Peygamber: “Vallahi ben sizleri develere yükleyemem, benim yanımda sizleri yükleyeceğim develer yoktur” diye yemîn etti. Bu arada Peygamber’e bir mikdâr ganimet develeri getirildi. Bunun üzerine Peygamber bizleri sorup: “O Eş’arîler topluluğu nerede?” dedi. Bizlere hörgüçleri beyaz birkaç tane deve verilmesini emretti. Bundan sonra gittik ve kendi aramızda: Biz ne yaptık? Rasûlüllah bizleri develere yüklemeyeceğine ve yanında bizi yükleyecek develer olmadığına yemin etti, sonra da bizleri develere yükledi. Bizler Resûlüllah’a yeminini unutturduk. Vallahi biz ebeden felah bulmayız! dedik. Ve akabinde Rasûlüllah’ın yanına döndük de O’na bu yeminini söyledik. Bunun üzerine O: “Sizleri develere yükleyen ben değilim. Lâkin sizleri Allah yüklemiştir. Bir de ben vallahi birşeye yemîn eder de sonra yemîn ettiğim şeyin zıddını daha hayırlı görürsem, muhakkak o hayırlı olan işi yaparım da yeminimden keffâretle çıkarım” buyurdu .