7391 İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Mâlik ibn Evs en-Nasrî haber verdi. (İbn Şihâb dedi ki:) Muhammed ibn Cubeyr de bana bu gelecek hadîsten şöyle zikretti: Ben Mâlik ibn Evs’in yanına girdim de, ona bu hadîsi sordum. O şöyle dedi: Ben gittim, nihayet Omer’in yanına girdim. Ben onun yanında otururken, kapıcısı Yerfa, Omer’e geldi de:
— (Ey Mü’minlerin Emîri!) Usmân ibn Affân, Abdurrahmân ibn Avf, ez-Zubeyr ibnu’l-Avvâm, Sa’d ibn Ebî Vakkaas geldiler, senin huzuruna girmeye izin isterler, onlara iznin var mı? dedi.
Omer:
— Evet vardır, dedi.
Onlara izin verdi. Girdiler, selâm verip oturdular. Biraz sonra Yerfa yine geldi ve:
— Alî ile Abbâs da geldiler, izin isterler, müsâade var mı? dedi. Omer onlara da izin verdi. Bunlar da girdiler. Abbâs:
— Ey Mü’minlerin Emîri! Benimle (Alî’yi işaret ederek) şu zâlim arasında hükmet! dedi ve bu ikisi birbirine kaba ve sert sözler söylediler.
Orada bulunan topluluk, Usmân ve diğer arkadaşları:
— Ey Mü’minlerin Emîri, bunların aralarında hükmedip gönüllerine huzur ve sükûn ver! dediler. Bunun üzerine Omer:
— Sabrediniz, acele etmeyiniz! Gök ve Yer izni iradesiyle duran Allah hakkı için size sorarım: Siz bilirsiniz ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Biz peygamberler camiasının terîkesi vâris olunmaz. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır, vakıftır!” buyurdu. Ve bu sözüyle Rasûlüllah kendisini kasdediyordu, değil mi? dedi.
O topluluk, yânı Usmân ile arkadaşları:
— Evet, Rasûlüllah böyle buyurdu! diye tasdîk ettiler. Bunun üzerine Omer, Alî ile Abbâs’a dönüp:
— Allah hakkı için size de sorarım: Rasûlüllah’ın, kendisini kasdederek böyle buyurduğunu siz de bilirsiniz, değil mi? dedi.
Alî ile Abbâs da:
— Evet, diye tasdîk ettiler. Bunun üzerine Omer:
— Şimdi ben size bu malın hukukî vaziyetini söyleyip bildireyim! diye şöyle îzâh etti: Allahü Taâlâ bu fey’de tasarrufu Rasûlüllah’a tahsîs buyurdu. O’ndan başka kimseye bu hakkı vermedi. Çünkü şânı yüce olan Allah Kur’ân’da “Allah’ın onlardan Rasûlü’ne verdiği fey’e gelince; siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fakat Allah rasûllerini dileyeceği kimselere musallat eder. Allah herşeye hakkıyle kaadirdir… ” (el-Haşr 6-8) buyurmuştur.
Bundan dolayı bu malda tasarruf etme, sâde Rasûlüllah’ın hakkı idi. Sonra vallahi bu mala sizden başka kimse ortak olmadı. Ve sizin zararınıza kimse tasarruf da iddia eylemedi. Rasûlüllah bu fey’ malının nemasını size verdi ve onu aranızda taksim edip dağıttı. Nihayet fey’den o malın aslı mahfuz kaldı. Peygamber bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onları infâk ederdi. Sonra bundan arta kalanı alırdı. Onu Allah’ın malı (vakıf) kılardı. (Cihâd ve hayır yollarına harcardı.) Bu malı Peygamber sağlığında böyle kullandı. Ey cemâat! Size Allah adiyle soruyorum: Sizler de bunu böyle biliyor musunuz? dedi. Onlar da:
— Evet, dediler.
Sonra Omer, Alî ile Abbâs’a:
— Ben sizlere de Allah adiyle soruyorum: Siz ikiniz de bunun böyle olduğunu biliyor musunuz? dedi.
Onlar da:
— Evet biliyoruz, dediler. (Omer devamla:)
— Sonra Allah, Peygamber’ini vefat ettirdiğinde Ebû Bekr: Ben Rasûlüllah’ın vekîliyim! diye bu mallara el koydu ve Rasûlüllah’ın kullandığı gibi kullandı.
Sonra Omer Alî ile Abbâs’a doğru dönerek:
— Ebû Bekr’in bu suretle muamele ettiği zamanı siz de hatırlarsınız.
Omer dedi ki:
— Siz ikiniz o zaman Ebû Bekr’in o mal hakkında şöyle şöyle yaptığını söylüyordunuz. Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hareketinde doğru idi, lutufkârdı, akıl ve zekâ sahibi idi. Hakka uymuştu. Sonra Allah Ebû Bekr’i vefat ettirdi. Ben de: Rasûlüllah’ın ve Ebû Bekr’in halefiyim! dedim. Ve emaretimin ilk iki yılında bu mala el koydum. Ve Rasûlüllah ile Ebû Bekr’in kullandığı gibi idare ettim. Sonra ikiniz müştereken bir kelime üzerinde birleşip bana geldiniz. İşiniz toplu olup aranızda niza yoktu. (Sizinle görüştüm. Sonra ayrı ayrı geldiniz.) Yâ Abbâs, sen bana geldin. Benden kardeşinin oğlundan isabet eden hisseni istiyordun. (Alî’yi kasdederek:) Bu da eşinin babasından nasîbine düşen hissesini istiyordu. Bunun üzerine ben size: İsterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah’ın ahdi ve andı boynunuza olmak üzere siz bu malı Rasûlüllah’ın, Ebû Bekr’in ve emirliğim zamanında benim idare ettiğimiz gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz, artık bana birşey söylemeyiniz! dedim. Bu teklifim üzerine siz de: Peki, bu şartla bize ver! dediniz. Ben de ikinize teslîm ettim. Şimdi ey cemâat! Allah adına yemînle sizlere soruyorum: Ben bu malı bu şartla bu ikisine teslîm ettim mi? dedi.
Topluluk:
— Evet, teslîm ettin! dediler.
Sonra Omer Alî ile Abbâs’a döndü de:
— Sizlere de Allah’a yemînle soruyorum: Ben bu malı bu suretle sizlere teslîm ettim mi? dedi.
Onlar da:
— Evet, teslîm ettin! dediler. Omer onlara:
— (Aranızda çıkan ihtilâf üzerine) şimdi benden bunun hâricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve Yer kendi izniyle, iradesiyle ayakta duran Allah’a yemîn ederim ki, ben kıyâmet kopuncaya kadar bunun hâricinde bir hükümde bulunamam. Eğer siz idareden âciz iseniz bana geri veriniz. Ben onu sizin hesabınıza yeterlilikle idare ederim! dedi.