7104 Bize Ma’mer ibn Râşid, ez-Zuhrî’den; o da Zeyd ibn Sâbit’in oğlu Hârice’den; o da Ensâr kadınlarından biri olup Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile bey’at eden Ümmü’l-Alâ’dan tahdîs etti. Ümmü’l-Alâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Muhâcirler’in (Mekke’den Medîne’ye geldiklerinde) ikaamet edecekleri yerleri tesbît etmek üzere Ensâr, kendi aralarında kur’a çektikleri zaman Usmân ibn Maz’ûn’un ikaameti bizim aileye düşmüştü. Usmân bizim evimizde bir müddet ikaametten sonra hastalandı. Bizler onun hastalığında işlerini görüp hastabakıcılığını yaptık, nihayet vefat etti. Sonra onu kendi elbisesi içinde kefenledik. Akabinde Rasûlüllah bizim yanımıza (cenazeye) geldi. Ben:
— Yâ Ebâ’s-Sâib! Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun! Benim senin hakkındaki şehâdetim şudur: Muhakkak Allah sana ikram etmiştir! dedim.
Bunun üzerine Rasûlüllah bana:
— ” (Allah’ın bu ölüye ikram ettiğini) sana bildiren nedir?” diye sordu.
Ben de:
— Vallahi bilmem! dedim. Rasûlüllah:
— “Amma Usmân ‘a gelince; muhakkak ki ona yakın gelmiştir (yani o ölmüştür). Ben de onun için Allah’tan hayır ve saadet umarım. Vallahi yine ben, Allah’ın Rasûlü iken,-bana ve size (Allah tarafından) ne muamele edileceğini bilemem” buyurdu.
Ümmü’l-Alâ: Vallahi ben bundan sonra kimseyi tezkiye etmeye cesaret edemedim, dedi.
Yine Ümmü’l-Alâ dedi ki: Ben ru’yâmda Usmân ibn Maz’ûn’un akan bir pınarı olduğunu gördüm. Akabinde Rasûlüllah’a gelip bu ru’yâmı kendisine zikrettim. Rasûlüllah:
— “Bu senin gördüğün pınar, kendisinden sonra onun için akmaya devam eden amelidir” buyurdu.