6687 Bana Ebû Hazım, Sehl ibn Sa’d (radıyallahü anh)’dan şöyle tahdîs etti:
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yaptığı bir gazvede, Peygamber’in beraberinde müslümânlardan yana harbederek müslümânlara en büyük fayda veren bir adam vardı. Peygamber ona doğru baktı da:
— “Her kim ateş ehlinden olan bir kimseye bakmak arzu ederse, şu adama baksın!” buyurdu.
Bu söz üzerine oradaki topluluktan bir kimse, o adamın arkasından gitti. O adam hakîkaten müşrikler aleyhine insanların en şiddetli darbeler indirmekte olan bir halet üzerinde idi. Nihayet yaralandı da (acılara sabredemeyip) çabuk ölmek istedi. Ve hemen kılıcının sivri tarafını iki memesinin arasına koydu ve üzerine yüklendi. Nihayet kılıcın ucu iki küreğinin arasından dışarı çıktı (ve öldü). Onu ta’kîb edip gözetleyen zât -ki Huzâî Esüm’dür- sür’atle Peygamber’in yanına döndü ve:
— Ben şehâdet ediyorum ki, Sen Allah’ın Rasûlü’sün! dedi. Rasûlüllah:
— “Bu şehâdetin sebebi nedir?” diye sordu. Huzâî:
— Sen fulân kimse için “Ateş ehlinden olan bir kimseye bakmak arzu eden, şu adama baksın” demiştin. Halbuki o zât, bizim içimizde müslümânlara faydalı olmak yönünde, bizim en büyük olanımızdan biri idi. Bu sözünüzden, ben onun cihâd üzere ölmeyeceğini bilmiştim. Onu ta’kîb ettim, yaralanınca (acısına sabredemeyip) acele ölmek istedi de, kendini öldürdü, dedi.
O sahâbînin bu sözü üzerine Peygamber:
— “Şübhesiz bir kul, cennet ehlinden olduğu hâlde ateş ehlinin amelini işler, bir kul da ateş ehlinden olduğu hâlde cennet ehlinin amelini işler. Ameller ancak sonuncuları ile değerlendirilir” buyurdu.