"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 4893

4893 Habîb ibnu Ebî Sabit şöyle demiştir: Ben Ebû Vâil Şakîk ibn Seleme’ye geldim ve ona (Alî’nin öldürdüğü Haricî topluluğunu) sordum. O şöyle dedi: Biz Siffîn mevkiinde idik. Bir adam:

— Allah’ın Kitabı’na çağrılanları görmedin mi? dedi.

Ali:

— Evet, (ben Allah’ın Kitâbı’yle amele çağrıldığım zaman icabet etmeye en lâyık kimseyim), dedi.

Bunun üzerine Sehl ibnu Huneyf şöyle dedi:

— Sizler (bu re’yde) kendinizi ittihâm ediniz. Yemîn olsun ki, bizler Hudeybiye gününde kendimizi şu hâlde görmüşüzdür -Sehl, Peygamber’le müşrikler arasında yapılan sulh anlaşmasını kasdediyor-: Eğer bizler o gün harb yapmayı re’y etmiş olaydık, elbette harbe girişirdik. O sırada Omer Peygamber’e geldi de:

— Biz müslümanlar hakk üzerinde, düşmanımız olan onlar ise bâtıl üzerinde değiller mi? Bizim ölülerimiz cennette, onların ölüleri ise ateşte değiller mi? dedi.

Peygamber:

— “Evet, Öyledir” buyurdu.

Omer:

— Öyleyse dînimiz uğrunda bu değersiz şeye (yani zayıflık ve acizliğe delâlet eden bu şartlar üzere sulha) niçin değer veriyor, kabul ediyoruz ve Allah henüz aramızda hükmetmemiş olduğu hâlde, niçin geri dönüyoruz? dedi.

Bunun üzerine Peygamber:

— “Ey Hattâb oğlu! Ben muhakkak surette Allah’ın rasûlüyüm. Allah beni ebediyyen zayi’ etmeyecektir” buyurdu. Akabinde Omer öfkeli olarak geri döndü ve sabredemedi de nihayet Ebû Bekr’e geldi ve ona:

— Yâ Ebâ Bekr! Biz hakk üzerinde, onlar da bâtıl üzerinde değiller mi? dedi. Ebû Bekr:

— Ey Hattâb oğlu! Şübhesiz bu zât, Allah’ın rasûlüdür ve Allah O’nu ebeden zayi’ etmeyecektir, dedi.

Müteakiben el-Feth Sûresi indi