Azîz Ve Celîl Allah’ın Şu Kavli Bâbı:
‘İnsanın cedeli (husûmeti) ise herşeyden fazladır (Âyet: 54)
4771 İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Hüseyin’in oğlu Alî haber verdi. Ona da Bâbası Hüseyin ibn Alî, Alî ibn Ebî Tâlib (radıyallahü anh)’den şöyle haber verdi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gece Alî ile (kendi kızı ve Alî’nin eşi olan) Fâtıma’yı ziyaret etti de, onlara: “Siz ikiniz namaz kılmaz mısınız?” (diye teheccüd namazına teşvik) buyurmuştur
“Recmen bil-gayb” (Âyet; 22), “Gayb taşlamak”: Apaçık belli olmadı, demektir. “Ve hâne emruhu furutan = Onun işi haddi aşmaktı” (Âyet: 28), “Pişman olmaktı” demektir. “Surâdikuhâ = Cehennemin duvarları- çepeçevre kendilerini kuşatmıştır” (Âyet: 29): Duvarlar ve büyük çadırlarla çevrilen hücre gibi. “Ve huve yuhâviruhu = Onunla konuşurken” (Âyet: 33, 37), bu, karşılıklı konuşmak, birbirine cevâb döndürmek ma’nâsına olan “Muhavere” masdarındandır.
“Ve lâkinnâ huve’llâhu Rabbî” (Âyet: 38), “Fakat ben (mü’minim), O Allah benim Rabb’imdir. Ben Rabb’ime hiçbir şeyi ortak koşmam” demektir. Sonra “Ene”den elifi hazfetti de iki nûn’dan birini diğerinin içine girdirdi, böylece kelime “Lâkinnâ” oldu.
“Ve ferrecnâ hılâlehumâ neheren – Biz o iki bağın arasından bir de nehir fışkırttık” (Âyet: 33) buyuruyor.
“Saîden zelekan” (Âyet: 40), “Üzerinde ayak sabit olmayan kaypak bir toprak”.
“İşte bu makaamda nusrat ve hâkimiyet, hakk olan Allah ‘ındır, O sevâbca da hayırlı, akıbetçe de hayırlıdır” (Âyet: 44), buradaki “Velayet”, “el-Velî”nin masdarıdır; “Ukuben”, “Akıbet”, “Ukbâ” ve “Ukbetun” hepsi birdir, “Âhiret ve “Son” ma’nâsınadır. “Kıbelen”, “Kubulen” ve “Kabelen”: Gözleri önünde ve açıktan karşılamak ma’nâsınadır.
“Biz peygamberleri müjde verici ve korkutucu kimseler olmaktan başka bir sıfatla göndermedik. Kâfir olanlar ise hakkı bâtıl ile yerinden kaydırmak için mücâdele ederler” (Âyet: 56). Buradaki “Li-yudhıdû”, “îzâle etmeleri için” demektir. “ed-Dahad”, “Üzerinde ayak sabit olmaz kaypak şey” demektir.