"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 4339

4339 İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Omer beni kendi meclisine Bedir ihtiyârlarıyle beraber girdirirdi. Bundan ötürü bâzıları:

— Bu genci niçin bizimle beraber meclisine girdiriyorsun? Halbuki bizim bunun yaşında oğullarımız var? dediler.

Omer de:

— Muhakkak ki, o sizin bildiğiniz ilim sahibi kimselerdendir,

dedi.

İbn Abbâs dedi ki: Günün birinde Omer yine Bedir ihtiyarlarını da’vet etti; beni de onların beraberinde çağırdı.

İbn Abbâs dedi ki: Ben o gün Omer’in kendisinin bende bilmekte olduğu ilmi muhakkak onlara da göstermek için çağırdığını düşündüm. Omer onlara:

— “Allah’ın nusratı ve fethi gelince, sen de insanların fevc fevc Allah’ın dînine gireceklerini görünce hemen Rabb’ini hamd ile tesbîh et. O’nun mağfiretini iste. Şübhesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir” (en-Nasr: 1-2) sûresi hakkında ne dersiniz? diye sordu. Bâzıları:

— Bize nusrat ve fetih verildiğinde Allah’a hamd ve istiğfar etmemiz emrolunmuştur, dediler.

Bâzıları:

— Biz bilmiyoruz, dediler.

Bâzıları da hiçbirşey söylemediler. Omer bana:

— Yâ Abbâs oğlu! Sen de mi böyle söylersin? diye sordu. Ben de:

— Hayır! dedim Omer:

— Ne diyorsun? dedi. Ben de:

— O, Rasûlüllah’ın ecelidir. Allah O’na ecelini bildirdi. “Allah tarafından Rasûlüllah’a nusrat ve feth gelince”, yani Mekke fethi gelince, Allah: işte bu senin ecelinin alâmetidir. “Artık Rabb’ine hamd ederek Subhânallah de ve Rabb’inden mağfiret dile! Şübhe yok ki, O, tevbeleri çok kabul edendir!” (en-Nasr- 3) buyurmuştur, dedim.

Omer:

— Ben de bu sûreden ancak senin bilmekte olduğun şeyi biliyorum, dedi.