4083 ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Mâlik ibn Evs ibn el-Hadesân en-Nasrî haber verdi ki, kendisini Omer ibnu’l-Hattâb çağırmış. Omer’in yanında otururken, Omer’in kapıcısı Yerfâ geldi ve Omer’e:
— Usmân ibn Affân, Abdurrahmân ibn Avf, ez-Zubeyr ibnu’l-Avvâm, Sa’d ibn Ebî Vakkaas’ın senin yanına girmelerine rağbet ve iznin var mı? Bunlar geldiler, senin yanına girmeye izin isterler, dedi.
Bunun üzerine Omer:
— Evet, onları içeriye girdir, dedi.
Biraz eylendi. -Humus’da şu ziyâde var: Akabinde içeri girdiler, selâm verip oturdular. Sonra Yerfâ biraz oturdu.- Sonra Yerfâ yine geldi ve:
— Abbâs ve Alî’nin içeriye girmesi hususunda iznin var mı? Bunlar da senin yanına girmeğe izin isterler, dedi.
Omer:
— Evet, izin vardır, dedi.
Onlar içeri girip selâm verince, Abbâs şöyle hitâb etti:
— Ey Mü’minlerin Emîri! Benimle (Alî’yi işaret ederek) şunun arasında hükmet, dedi.
Abbâs ile Alî, Allah’ın fey’olarak Rasûlü’ne tahsîs buyurduğu Nadîr oğulları hurmalığından dolayı çekişiyorlardı. Alî ile Abbâs birbirlerine dil uzatmışlardı. O mecliste bulunanlar (Usmân ve arkadaşları):
— Ey Mü’minlerin Emîri, bunların arasında hükmet de bunların birini diğerinden huzur ve rahata kavuştur, dediler.
Bunun üzerine Omer:
— Yavaş olunuz, acele etmeyiniz! Gök ve yer, izni ve iradesiyle ayakta duran Allah hakkı için size sorarım: Sizler Rasûlüllah’ın: “Biz peygamberler camiasının terîkesi vâris olunmaz. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır, vakıftır” buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kasdettiğini bilir misiniz? Dedi.
Topluluk:
— Evet, Rasûlüllah böyle buyurdu, diye tasdik ettiler.
Bunun üzerine Omer, Alî ile Abbâs’a dönüp:
— Allah hakkı için size de sorarım: Rasûlüllah’ın kendisini kasdederek böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz? Dedi.
Alî ile Abbâs:
— Evet, diye tasdîk ettiler. Bunun üzerine Omer:
— Şimdi ben size bu malın hukukî vaziyetim anlatayım, diye şöyle îzâh etti:
— Münezzeh olan Allah bu fey’de tasarrufu Rasûlü’ne tahsîs etti, O’ndan başka kimseye bu hakkı vermedi. Zikri yüce Allah Kur’ân’da: “Allah’ın onlardan Peygamberine verdiği fey’e gelince, siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fakat Allah peygamberlerini dileyeceği kimselere musallat eder. Allah herşeye hakkıyle kaadirdir” (el-Haşr: 6) buyurmuştur.
Binâenaleyh bu malda tasarruf, yalnız Rasûlüllah’ın hakkı idi. Sonra vallahi bu mala sizden başka kimse iştirak etmedi. Ve sizin zararınıza kimse tasarruf da iddia eylemedi. Bu feyl malının nemasını size verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey’den o malın aslı mahfuz kaldı. Rasûlüllah bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onları infâk ederdi. Sonra bundan artakalanı alırdı. Onu Allah’ın malı yerine (vakıf) kılardı. -Cihâd ve hayır yollarına harcardı.- Bu malı Rasûlüllah sağlığında böyle kullandı. Sonra Peygamber vefat edince Ebû Bekr:
— Ben Rasûlüllah’ın velîsiyim! Diye el koydu ve Rasûlüllah’ın kullandığı gibi kullandı.
Sonra Ümer, Alî ile Abbâs’a dönerek:
— Ebû Bekr’in bu suretle muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz, dedi (ve devam edip): Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hareketinde doğru idi; lûtufkârdı, akıl ve zekâ sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebû Bekr’in vefatını diledi. Ben de: Rasûlüllah’ın ve Ebû Bekr’in velîsiyim! dedim. Ve emîrliğimin ilk iki yılında bu mala el koydum. Ve Rasûlüllah ile Ebû Bekr’in kullandığı gibi idare ettim. Allah bilir ki, ben bu hareketimde doğruyum, lütufkârım; akıl ve şuurumla hareket ettim, hakka uydum. Sonra her ikiniz müştereken bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve işiniz cem’iyyetli idi. Ey Abbâs! Sen bana geldin (Humus’ta şu ziyâde vardır: Benden kardeşinin oğlundan isabet eden hisseni istiyordun. -Alî’yi kasdederek:-Bu da eşinin babasından nasibine düşen hissesini istiyordu.) Bunun üzerine ben sizlere Rasûlüllah’ın: “Biz peygamberler vâris olunmayız, bizim bıraktığımız mal sadakadır” buyurduğu cevâbını verdim. Müteakiben bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi hatırladım. Ve:
— İsterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah’ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz bu malı Rasûlüllah’ın, Ebû Bekr’in ve velî kılındığım zamanımda benim idare ettiğimiz gibi idare ediniz; şayet kabul etmezseniz artık bana birşey söylemeyiniz, dedim. Bu teklifim üzerine siz de:
— Bu şartla bize ver! Dediniz.
Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilâf üzerine) şimdi benden bunun hâricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve yer izniyle ve iradesiyle ayakta duran Allah’a yemîn ederim ki, ben kıyâmet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresinden âciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin hesabınıza kifayetle idare ederim, dedi.