Abdullah ibn Yezîd ile Ebû Hureyre (radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: “Eğer hicret olmasaydı, muhakkak ben Ensâr’dan bir kişi olurdum” buyurduğunu söylemişlerdir.
Ebû Mûsâ da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den şunu söylemiştir: “Ben rüyamda kendimi Mekke’den hurmalıkları olan bir arza hicret ediyorum gördüm. Zannım o arzın Yemâme yahut Hecer olduğuna gitti. Bir de gördüm ki, o Medine’dir; Yesrib’dir”.
3945 el-A’meş tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Vâil’den işittim, şöyle diyordu: Biz (hastalığında) Habbâb’ı ziyaret ettik. O şöyle dedi: Biz, Peygamber’in izniyle Medine’ye, Allah’ın cihetini yâni rızâsını isteyerek hicret ettik. Artık ecrimiz Allah üzerine (va’di gereği) sabit oldu. Yoldaşlarımızdan bu hicretin ecir ve ni’metinden hiçbirşey almadan âhirete geçenler de vardır. Mus’ab ibn Umeyr bunlardan biridir. Mus’ab, Uhud günü şehîd edildi de geriye sâdece ak ve kara çubuklu bir ihram bıraktı. Biz onu bu ihramla kefenlemeğe çalışıyorduk. Onunla başını örttüğümüzde ayakları meydana çıkıyor; ayaklarını örttüğümüz zaman da başı açığa çıkıyordu. (Bu yoksulluk karşısında) Rasûlüllah bize şehidin başını örtmemizi ve ayaklarının üstüne de ızhır otundan bir mikdâr koymamızı emretti. Bizden kendisine hicretin meyvesi ulaşan ve bu meyveyi devşirenler de vardır.