3965 Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)’den işittim, tahdîs edip şöyle dedi: Ebû Bekr, babam Âzib’den bir binek devesi satın aldı. Ben o deveyi Ebû Bekr’le beraber onun evine taşıdım.
Râvî dedi ki: Bu sırada Âzib, Ebû Bekr’e, Rasûlüllah’ın hicret yürüyüşünü sordu. Ebû Bekr şöyle dedi:
Bizim üzerimize gözcüler tutuldu. Biz (üç gün sonra) geceleyin (mağaradan) yola çıktık. O gecemizi ve gündüzümüzü sür’atle yürüdük. Nihayet güneş gündüzün ortasına gelip dikildi. O sırada gözümüze büyük bir kaya göründü. Onun yanına geldik. Onun biraz gölgesi vardı.
Ebû Bekr dedi ki:
Ben Rasûlüllah için beraberimde bulunan bir postekiyi yere döşedim. Sonra Peygamber onun üzerine yattı. Ben de onun etrafında olan şeyleri bakıp araştırmak üzere gittim. Bu sırada bir çobanla karşılaştım ki, çoban küçük koyun sürüsü içinde bizim istediğimiz gibi o kayanın gölgesinden faydalanmak isteyerek, ona doğru gelmektedir. Ben çobana:
— Sen kimin çobanısın ey delikanlı? Diye sordum. O:
— Fulân kimsenin çobanıyım, dedi. Ben ona:
— Senin koyunlarında süt var mı? Dedim. O:
— Evet vardır, dedi. Ben ona:
— Süt sağar mısın? dedim. O:
— Evet sağarım, dedi ve sürüsünden bir koyun tuttu. Ben ona:
— Memesi üzerindeki kıl, toprak ve pislikleri silkele, dedim. Ebû Bekr dedi ki:
Çoban biraz süt sağdı. Benim yanımda da Rasûlüllah’a su içirdiğim deriden bir su kabı bulunuyordu ve ağzı üzerinde bir bez parçası vardı. Sütün üzerine biraz da su döktüm, hattâ kabın aşağısı biraz soğudu. Sonra bunu Peygamber’e getirdim de:
— Yâ Rasûlallah, bu sütü iç! Dedim.
Rasûlüllah içti, ben de bundan hoşnûd oldum. Sonra hareket ettik. Bizi arayıcılar izimiz üzerinde idiler.