"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 3959

3959 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Allah’ın Peygamberi Mekke’den Medine’ye, Ebû Bekr’i bineğinin arkasına bindirmiş olarak geldi. Ebû Bekr, (saç ve sakalı ağardığından) ihtiyar (görünüyor, ticâret için gelip gittiğinden de) tanınıyordu. Allah’ın Peygamberi ise (saçı ağarmadığından) genç görünüyor, tanınmıyordu.

Râvî dedi ki: Herhangi bir kimse Ebû Bekr’le karşılaşır da:

— Yâ Ebâ Bekr! Şu önündeki adam kimdir? diye sorar, O da:

— Bu adam beni doğru yola hidâyet eden kimsedir, diye cevâb verirdi.

Zanneden kimse, Ebû Bekr’in bu sözle ancak maddî olan yolu kasdettiğini sanır. Halbuki Ebû Bekr bu sözündeki yol ile ancak hayır yolunu kasdediyordu. Ebû Bekr bir ara arkasına döndü ve birden kendilerine yetişmiş olan bir süvariyi (yani Surâka’yı) gördü. Bunun üzerine:

— Yâ Rasûlallah, işte bir süvari bize yetişti, dedi. Allah’ın Peygamberi geriye döndü de:

— “Yâ Allah! Onu düşür” dedi.

Bu duâ üzerine at onu yere attı. Sonra at homurdanarak ayağa kalktı. Bu düşme ardından Surâka:

— Ey Allah’ın Peygamberi, ne dilersen emret, dedi. Peygamber ona:

— “Sen yerinde dur, arkamızdan bize yetişecek hiçbir kimseyi bırakma” buyurdu.

Râvî Enes dedi ki: (Ne garîbdir ki) Surâka bir gündüzün evvelinde Allah’ın Peygamberi aleyhine çalışan, O’nun canına kasdeden bir kimse iken, o gündüzün sonunda O’nun hayâtını müdâfaa eden bir silâh mesabesinde olmuştur!

Nihayet Rasûlüllah Harre tarafında konak etti. Oradaki ikaametinden sonra Ensâr’a (yânı dayıları olan Neccâr oğulları’na) haber gönderdi. Onlar silâhlanarak Allah’ın Peygamber’ine ve Ebû Bekr’e geldiler de, bunlar selâm verdiler ve:

— (Buyurunuz!) Düşmanlarınızdan emîn, dostlarınız tarafından itaat edilmiş iki kimse olarak develerinize bininiz, dediler.

Bunun üzerine Allah’ın Peygamberi devesine bindi. Ebû Bekr de arkasında, deve üstünde vaziyet aldı. Bu silâhlı kuvvetler, Peygamber’le Ebû Bekr’in develeri çevresini kuşattılar. (Bu suretle düzülen kaafile Medine’ye doğru yollandı.) Bu sırada Medine’de:

— Allah’ın Peygamberi geldi, Allah’ın Peygamberi geldi! denildi.

Artık herkes yükseklere çıkıp O’na bakıyor ve:

— Allah’ın Peygamberi geldi, Allah’ın Peygamberi geldi! Diyorlar ve sevinç gösterileri yapıyorlardı.

Bu sevinç içinde ilerleyip gelen Peygamber, nihayet Ebû Eyyûb’un evinin yanına indi. Şu muhakkak ki, Peygamber orada kendi ailesi ferdlerine bâzı sözler söylüyordu. Tam bu esnada O’nun konuşmasını Abdullah ibn Selâm işitti. Kendisi, ailesine âid olan bir hurmalıkta onlara hurma topluyor hâldeydi. Hemen onlar için toplamakta olduğu hurmaları orada bırakıvermeye acele etti de topladığı hurmalar beraberinde olarak Peygamber’in yanına geldi. Allah’ın Peygamberi’nden ilk defa olarak konuşmasını işitti. Sonra tekrar kendi ailesinin yanına döndü.

Allah’ın Peygamberi devesinden indikten sonra (Abdulmuttalib’in anası Selmâ kadın yönünden hısımlarını kasdederek):

— “Hısımlarımız evlerinden hangisinin evi daha yıkındır?” diye sordu.

Neccâr oğullarından Ebû Eyyûb:

— Ey Allah’ın Peygamberi, benim evim yakındır! İşte şu, evimdir, şu da kapısıdır, diye gösterdi.

Peygamber:

— “Öyle ise haydi git de bizim için yatıp istirahat edecek bir yer hazırla!” buyurdu.

Ebû Eyyûb hemen gidip geldi de Peygamber’le Ebû Bekr’e hitaben:

— Yüce Allah’ın bereketi üzerine ikiniz de kalkıp buyurunuz! dedi.

Allah’ın Peygamberi Ebû Eyyûb’un evine gelince, Abdullah ibn Selâm da geldi ve şunları söyledi:

— Şehâdet ederim ki, sen Allah’ın Rasûlü’sün ve sen hiç şübhesiz hakkı getirdin. Yahudiler benim kendilerinin seyyidi ve seyyidlerinin oğlu olduğumu, onların en bilgilisi ve en bilginlerinin oğlu olduğumu bilmişlerdir. Onları çağır da, onlar benim müslümân olduğumu bilmeden önce, beni onlardan sor (mevki’imi tezkiye ve tasdîk ettir). Çünkü Yahudiler eğer benim müslümân olduğumu bilirlerse, benim hakkımda bende bulunmayan şeyler söyleyip bana iftira ederler, dedi.

Bunun üzerine Allah’ın Peygamberi (Abdullah ibn Selâm’ı bir tarafa gizledikten sonra) Yahûdîler’e haber gönderip çağırdı. Yahudiler gelip huzuruna girdiklerinde, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— “Ey Yahûdî cemâati, size veyl olsun, Allah’a ittıkaa ediniz. Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a yemîn ederim ki, sizler benim Allah’ın hakk rasûlü olduğumu ve benim hakk dîni getirmiş olduğumu muhakkak pekiyi bilmektesinizdir. Onun için müslümân olunuz” buyurdu.

Yahudiler:

— Biz senin peygamber olduğunu bilmiyoruz, dediler.

Bu sözü Peygamber’e üç defa söylediler. Sonra Peygamber onlara:

—“Sizin içinizde Abdullah ibn Selâm var, o nasıl adamdır?” diye sordu. Yahudiler:

— O bizim seyyidimiz ve seyyidimizin oğludur; en bilgilimiz ve en bilgilimizin oğludur, dediler. Peygamber:

— “Abdullah ibn Selâm müslümân olursa sizler ne dersiniz?” diye sordu. Yahudiler:

— Hâşâ Allah’a! Abdullah ibn Selâm hiçbir vakit müslümân olmaz! dediler. Peygamber yine:

— “Abdullah ibn Selâm müslümân olursa sizler ne dersiniz?” buyurdu. Yahudiler:

— Hâşâ Allah’a! Abdullah hiçbir vakit müslümân olmaz! dediler.

Peygamber üçüncü defa:

— “Abdullah ibn Selâm müslümân olursa sizler ne dersiniz?” diye sordu. Yahudiler de üçüncü defa:

— “Hâşâ Allah’a! Abdullah ibn Selâm hiçbir vakit müslümân olacak değildir, dediler. Bu sefer Peygamber, Abdullah ibn Selâm’a hitaben:

— “Yâ İbne Selâm, bulunduğun yerden bunların önüne çık!” buyurdu. Abdullah, saklı bulunduğu yerden çıkarak:

— Ey Yahûdî cemâati! Allah’tan ittikaa edip korkun! Kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’a yeminle söylüyorum ki, sizler O’nun Allah’ın Rasûlü olduğunu ve O’nun hakk dîn getirdiğini muhakkak iyi bilmektesiniz, dedi. Yahudiler de ona karşı:

— Sen yalan söyledin, dediler.

Bu çelişkili sözleri üzerine Rasûlüllah, Yahûdîler’i huzurundan dışarı çıkardı.