3788 İbrâhîm en-Nahâî şöyle demiştir: Alkame Şam’a gitti. Şâm mescidine girince:
— Yâ Allah! Bana iyi bir meclis arkadaşı müyesser kıl! Diye duâ etti.
Akabinde Ebu’d-Derdâ’nın yanına oturdu. Ebu’d-Derdâ ona:
— Sen kimlerdensin? diye sordu. Alkame:
— Küfe ahâlîsindenim, dedi. Ebu’d-Derdâ, Ebû Huzeyfe’yi kasdederek:
— Kendisinden başka kimsenin bilmez olduğu o sırrın (gizli haberlerin) sahibi sizin içinizde yahut sizden değil mi? dedi.
Alkame dedi ki: Ben:
— Evet, (Küfe’de, aramızdadır), dedim. Ebû’d-Derdâ:
— Peygamberinin dili ile (yani O’nun duası üzerine) Allah’ın kurtardığı kimse (Ammar’ın şeytândan kurtarılmasını kasdediyor) sizin içinizde yahut sizden değil mi? dedi.
Ben:
— Evet (bizdedir), dedim. Ebu’d-Derdâ:
— Peygamberin o misvakını veya sırârını (yani sırrını) taşıyan kimse sizin içinizde veya sizden değil mi? dedi.
Ben:
— Evet bizdedir, dedim. Ebu’d-Derdâ:
— Abdullah ibn Mes’ûd “Ve’l-leyli izâ yağşâ ve’n-nehâri izâ tecellâ” âyetinden sonrasını nasıl okuyordu? dedi.
Ben:
— “Ve’z-zekeri vel-ünsâ” diye okuyor, dedim. Ebu’d-Derdâ:
— Şu Şamlılar bana karşı “ve mâ halaka’z-zekerâ vel-ünsâ” kıraatinde ısrar ediyorlar da, en sonu beni Rasûlüllah’tan işittiğim kıraatten caydırmak istiyorlar! dedi.