3424 Mesrûk şöyle demiştir: Ben Âişe’nin anası Ümmü Rûmân’a Âişe hakkında yapılan Ifk dedikodusunu sordum. O şöyle dedi: Ben Âişe’nin beraberinde idim, ikimiz oturuyorduk. Birden yanımıza Ensâr’dan bir kadın girdi. O:
— Allah fulan kimseye (yani Mıstah ibn Usâse’yle) lâyıkını yapsın ve yaptı, dedi.
Ümmü Rûmân dedi ki: Ben o Ensâriyye kadına:
— Sen niçin Allah fulana şöyle yapsın ve yaptı diyorsun? dedim. Ensâriyye kadın:
— Çünkü o, Ifk sözünün zikrini oradan oraya taşıyıp yaydı, dedi.
Bunun üzerine Âişe:
— Bu adam hangi sözü yaydı? dedi.
O kadın Ifk ehlinin sözlerini Âişe’ye haber verdi. Ümmü Rûmân dedi ki:
— O sözü Ebû Bekr ile Rasûlüllah işittiler mi? diye sordu. Ümmü Rûmân:
— Evet, o sözü bunların ikisi de işitti, dedi.
Bunun üzerine Âişe bayıldı. Âişe ancak üzerinde titreme ile beraber bir ateş olduğu hâlde ayıldı. Akabinde Peygamber geldi ve:
— “Âişe’nin nesi var?” diye sordu. Ümmü Rûmân dedi ki: Ben:
— Âişe’yi kendisi hakkında konuşulmakta olan bir sözden dolayı bir humma, yani ateşli hastalık yakaladı, dedim.
Bunun üzerine Âişe oturdu ve şöyle dedi:
— Eğer ben size bu söyleneni yapmadım diye yemîn etsem, sizler beni tasdîk etmezsiniz. Eğer özür ve bahane serdedip kusurumu dilesem, sizler benim özrümü kabul etmezsiniz. Artık bu vaziyette benim meselimle sizin meseliniz, Ya’kûb Peygamber ile oğullarının meseli gibidir. (Çünkü o güzel bir sabr etti ve şöyle dedi:) “Sizin şu anlatışınıza karşı yardımına sığınılacak, ancak Allah’tır” (Yûsuf: 18).
Akabinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) oradan ayrıldı, Allah da (Âişe’nin berâeti hakkında) indirdiğini indirdi. Peygamber bu berâet müjdesini Âişe’ye haber verdi. Bunun üzerine Âişe:
— Ben ancak Allah’a hamd ile meşgul olurum, başka bir kimseye hamd ile değil, demiştir.