“Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: ‘Ey kavmim, Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Size Rabb’inizden apaçık bir mu’cize gelmiştir. İşte size bir alâmet olmak üzere Allah’ın şu dişi devesi! Onu bırakın, Allah’ın arzında otlasın. Ona bir fenalıkla dokunmayın. Sonra sizi acıklı bir azâb yakalar. Düşünün ki, Allah sizi Âd’ den sonra hükümdarlar yaptı. Yeryüzünde sizi yerleştirdi. Ovalarından köşkler yapıyor, dağlarından evler yontuyorsunuz. Artık hepiniz Allah’ın lutuflarını anın, yeryüzünde fesâdçılar olup taşkınlık yapmayın!’ Onun kavminden büyüklenen ileri gelenleri de kendilerince hor görülenlere, onların içinden îmân edenlere şöyle dediler:
‘Siz Salih’in gerçekten Rabb’i katından gönderilmiş bir peygamber olduğunu biliyor musunuz?’ Onlar da: ‘Biz’ dediler, ‘Doğrusu onunla ne gönderildiyse ona îmân edicileriz’. (Yine) o kibirlenen kimseler: ‘Biz, doğrusu o sizin îmân ettiğinizi inkâr ile kâfir olanlarız’ dediler. Derken o dişi deveyi, ayaklarını keserek öldürdüler, Rabb’lerinin emrinden uzaklaşıp isyan ettiler ve: ‘Salih, eğer sen gönderilmiş peygamberlerden isen, bizi tehdîd edip durduğun azâbı getir bize’ dediler. Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı tutuverdi de yurtlarında dizüstü çöken kimseler oldular. O da onlardan yüz çevirdi ve (kendi kendine) şöyle dedi: ‘Ey kavmim, and usun ki, ben size Rabb’imin elçiliğini tebliğ etmişimdir. Size nasihat etmişimdir. Fakat siz nasîhatçileri sevmezsiniz ki” (el-A’raf: 73-79)
el-Hıcr Sûresi’nde de bu vakıa özetlenerek verilmiştir: “And olsun ki, Ashabu Hıcr da peygamberleri tekzîb etmişlerdir. Biz onlara âyetlerimizi vermiştik de bunlardan yüz çevirici idiler. Onlar dağlardan emîn evler yontup oyarlardı. Derken onları dahî sabaha girdikleri sırada o (korkunç) ses yakalayıverdi. Binâenaleyh kazanageldikleri o şeyler kendilerinden (hiçbir azâbı) def edemedi” (el-Hıcr 80-84).
“el-Hıcr”, Semûd kavminin oturduğu yerdir. Amma “Harsun hıcrun” (el-En’âm: 138) ta’bîrine gelince, bu “Haram ekin” demektir. Men’ edilmiş herşey “Hıcrun mahcürun”dur (el-Furkaan: 22,53). “Ve’l-Hacru”, kurduğun her binadır ve Arz’dan onun üzerine men’ ettiğin şey de “Hıcr”dır.
İşte Ka’be’nin Hatîm’i, bu kabilden “Hıcr” diye isimlendirildi. Sanki o “Mahtûm”dan, yani “Kesilmiş” ta’bîrinden türemiştir; “Katîl”in “Maktûl”den olması gibi. Ve atların dişisine de “Hıcr” denilir; “Akl”a da “Hıcr” ve “Hıcen” denilir (el-Fecr: 5). Amma Yemâme’nin “Hacr”ine gelince, o bir menzildir.
3412 Abdullah ibn Zem’a (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim, kendisi Salih Peygamber’in dişi devesini öldüreni zikretti de: “Salih ‘in dişi devesini, kuvvette Ebû Zem’a gibi kavmi arasında izzet ve şevket sahibi birisi öldürme da’vetine icabet etti” buyurdu.