“Onlara İbrahim’in konuklarını da haber ver: Hani bunlar onun huzuruna girip ‘Selâm’ demişlerdi. O da: ‘Biz sizden endişe edicileriz’ demişti.
Dediler ki: ‘Korkma, hakikat biz sana çok bilgin bir oğul müjde ediyoruz’.
‘Bana’ dedi, ‘İhtiyarlık çökmüşken (nasıl olup da) müjde verdiniz? Bu tebşiri neye dayanarak yapıyorsunuz?’
Dediler: ‘Seni hakk olarak muştuluyoruz. O hâlde sakın ümidini kesenlerden olma’. (İbrahim:) ‘Rabb’imin rahmetinden sapıklardan başka kim ümidini keser?’ dedi. ‘Ey elçiler, daha işiniz nedir?’ dedi.
Dediler: ‘Gerçek biz günahkârlar güruhuna gönderildik. Şu kadar ki, Lût ailesi bunların dışındadır.
Biz onların hepsini muhakkak kurtarıcılarız. Karısı başka. Biz onun mutlakaa geride kalanlar arasında bulunmasını takdir ettik… ” (el-Hıcr: 51-60).
“Lâ tevcel” Lâ tahaf (yânı, korkma) demektir.
“Hani İbrahim: ‘Ey Rabb’im, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster’ demiş: (Allah buna) ‘İnanmadın mı yoksa?’ demiş, O da: ‘İnandım; fakat kalbimin (gözümle de görerek) yatışması için’ (istedim diye) söylemişti.
Allah dedi ki: ”’Dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları (kesip) her parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Koşarak sana geleceklerdir. Bil ki şübhesiz Allah bir kaadiri mutlaktır, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir” (el-Bakara: 260).
3407- Bize Ahmed ibn Salih tahdîs etti: Bize Abdullah ibnu Vehb el-Mısrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Yûnus ibn Yezîd, İbn Şihâb’dan; o da Ebû Seleme ibn Abdirrahmân ve Saîd ibnu’l-Müseyyeb’den; onlar da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’den haber verdi ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Biz İbrahim’den daha haklıyız: İbrâhîm: ‘Ey Rabb’im, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster” dediği zaman Rabb’i: ‘İnanmadın mı yoksa?’ dedi. O da: ‘İnandım, fakat kalbimin (gözümle de görerek) yatışması için (istedim’ diye) söylemişti” (el-Bakara: 260).
Allah Lût Peygamber’e de rahmet etsin, O da yemin olsun çok sağlam bir rükne, Allah’a dayanıp dururken: ” (Âh) size yetecek bir kuvvetim olsaydı yahut sarp bir kal’aya sığınabilseydim” (Hûd: 80) dedi”.
Sonra Rasûlüllah: “Eğer ben zindanda Yûsuf’un kaldığı gibi uzun zaman mahbûs kalsaydım, onu hapisten çıkarmağa gelen kişinin da’vetine hemen icabet ederdim (haydi efendine git de tahkikat yapsın demezdim)” buyurmuştur.