3131 (ez-Zuhrî şöyle dedi:) Muhammed ibn Cubeyr ibn Mut’im, şu gelecek olan hadîsinden bana bir kısım zikredip şöyle dedi: Ben Mâlik ibn Evs’in yanına girinceye kadar gittim ve kendisinden bu hadîsi sordum. Mâlik şöyle dedi: Güneş yükseldiği zaman ben ailem içinde oturduğum sırada gördüm ki, Omer ibnu’l-Hattâb’ın elçisi bana geliyor. Gelince:
— Mü’minlerin Emîri’nin da’vetine icabet et, dedi.
Akabinde elçinin beraberinde tâ Omer’in huzuruna girinceye kadar yürüdüm. Omer’i hurma dalları veya yapraklarından yapılmış bir dîvânın şerît örgüleri üzerinde oturuyor buldum. Kendisiyle dîvân arasında bir yaygı ve döşek yoktu. Omer deriden yapılmış bir yastığa dayanmıştı. Kendisine selâm verdikten sonra oturdum. Omer:
— Yâ Mâlik, senin kavminden birtakım evler ahâlîsi bize gelmişlerdir. Ben de onlar hakkında kendilerine az miktar atıyye verilmesini emrettim. Sen bu malı teslim al da, onu aralarında taksim et, dedi.
Ben de:
— Ey Mü’minlerin Emîri! Sen bunu benden başka birine emretseydin, dedim,
O:
– Bu malı teslim al, ey adam! dedi.
Ben onun yanında oturmakta iken yanıma kapıcısı Yerfa’ geldi de: Usmân ibn Affân, Abdurrahmân ibn Avf, ez-Zubeyr, Sa’d ibn Ebî Vakkaas’la görüşme arzun var mı; onlar senin yanına girmek için izin istiyorlar, dedi.
Omer:
— Evet, dedi ve onlara izin verdi.
Akabinde onlar içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Sonra Yerfa’ da biraz oturdu. Sonra:
— Alî ve Abbâs’la konuşmaya arzun var mı? dedi.
Omer:
— Evet, dedi ve onlara da izin verdi.
Akabinde ikisi de içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Akabinde Abbâs, Omer’e:
— Ey Mü’minlerin Emîri, benimle şu Alî arasında bir hüküm ver, dedi.
Alî ile Abbâs, Allah’ın, Rasûlü’ne Benu’n-Nadîr’den fey’ olarak verdiği mallar hususunda çekişiyor ve mücâdele ediyorlardı. Abbâs’ın bu sözü üzerine oradaki topluluk, yâni Usmân ve arkadaşları:
— Ey Mü’minlerin Emîri, bu ikisi arasında hükmet ve bunların birini diğerinden rahat ettir, dediler.
Omer:
— Yavaş ve sabırlı olun! Gök ve yer izniyle duran Allah hakkı için size sorarım. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın: “Bizler mîrâs olunmayız, biz ne bırakmışsak sadakadır” buyurduğunu biliyor musunuz? Rasülullah “Bizler” sözüyle kendisim kasdediyordu değil mi? dedi.
Topluluk:
— Rasülullah bunu söylemiştir, dediler.
Bu cevâb ve tasdîk üzerine Omer, Alî ile Abbâs’a yöneldi de:
— Allah hakkı için ikinize soruyorum: Rasûlüllah’ın bu sözü söylemiş olduğunu biliyor musunuz? Dedi.
Onlar:
— Rasülullah bu sözü söylemiştir, dediler. Omer:
— Ben size bu işten tahdîs ediyorum: Muhakkak ki Allah bu fey’ malı hakkında başka hiçbir kimseye vermediği bir şeyi kendi Rasûlü’ne tahsis etmiştir, dedi. Sonra: “Allah’ın onlardan Rasûlü’ne verdiği fey’ (ganimetlere) gelince siz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürmediniz. Fakat Allah peygamberlerini, dilediği kimselerin üzerine salar (onlara üstün getirir). Allah her şeye kaadirdir” (el-Haşr:59/6) âyetini okudu. İşte bu (yani Nadîr oğulları, Hayber ve Fedek) Allah’ın Rasûlü’ne hâss oldu. Allah’a yeminle söylüyorum ki, Rasülullah bu malları sizleri dışarıda bırakarak alıp toplamadı ve onu sırf kendisine tahsîs etmedi, muhakkak bu fey’ mallarını sizlere vermiş ve onu size dağıtmıştır. Nihayet o fey’lerden şu mal arta kalmıştır. Rasülullah bu fey’ malından kendi ailesinin bir senelik nafakasını ayırıp verirdi. Sonra geri kalanını alır ve onu Allah’ın malı (bir vakıf) kılar (müslümânların işlerine tahsîs eder) idi.
İşte Rasülullah kendi hayâtında bu malları böyle kullandı. Allah hakkı için size soruyorum: Siz bunu biliyor musunuz? dedi. Onlar:
— Evet böyle biliyoruz, dediler.
Sonra Alî ile Abbâs’a döndü ve:
— Sizlere Allah hakkı için soruyorum: Siz de bunu böyle biliyor musunuz? diye sordu.
(Ukayl, İbn Şihâb’dan şunu ziyâde etti: Onlar da evet dediler.) Omer şöyle dedi:
— Sonra Allah, Peygamberi’ni vefat ettirdi. Ebû Bekr: Ben Rasulullahın velîsiyim, dedi ve Ebû Bekr bu malları teslim aldı ve o mallarda Rasûlüllah’ın yaptığı gibi tasarruf etti. Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hususta doğru sözlüdür, itaatlidir, doğru yoldadır, hakka uyucudur. Sonra Allah, Ebû Bekr’i vefat ettirdi. Bu sefer ben Ebû Bekr’in velîsi oldum. Ve o malları teslim aldım, emirliğimin iki senesinde o mallarda Rasûlüllah’ın ve Ebû Bekr’in yaptığı gibi tasarruf ediyordum. Allah biliyor ki, ben de bu tasarruf hususunda doğru sözlü, itaatli, doğru yolda yürüyen ve hakka uyucu idim. Sonra siz ikiniz bana geldiniz, benimle konuştunuz. Sözünüz bir, işiniz birdir. Yâ Abbâs, sen bana geldin, kardeşinin oğlu tarafından mîrâs hisseni istiyordun. Ve bana şu da, yani Alî de geldi; o da karısı Fâtima’nın babasının mîrâsından olan payını istiyordu. Ben de sizlere: Rasûlüllah “Biz peygamberler topluluğu vâris olunmayız. Biz ne bırakırsak sadakadır (mülkiyeti Beytü’l-mâle âiddir)” buyurdu dedim. Müteakiben o malı size aynı şartla (yani mülkiyeti Beytü’l-mâl’e, tasarrufu da Rasûlüllah ve Ebû Bekr devrindeki gibi olmak şartıyle) teslîm etmek fikri bana zahir olunca: İsterseniz Rasûlüllah’ın tasarrufu, Ebû Bekr’in tasarrufu ve mallara velî olduğum zamandan beri benim tasarruf edegeldiğim gibi tasarruf edeceğinize dâir Allah’ın ahdi ve mîsâkı üzerinize olmak şartıyle o malları size teslîm edeyim, dedim. Sizler: Bu şart ile onları bize teslîm et, dediniz. Ben de malları size teslîm ettim. Şimdi Allah hakkı için (ey topluluk) sizlere soruyorum: Ben bu malları bu şartla Alî ile Abbâs’a teslîm ettim mi? dedi.
Topluluk:
— Evet teslîm ettin, dediler.
Sonra Omer, Alî ile Abbâs’a yöneldi ve:
— Allah adına yeminle size soruyorum: Ben o malları bu şartla sizlere teslîm ettim mi? dedi.
Onlar da:
— Evet, diye cevâb verdiler.
Omer:
— Öyleyken, benden bundan başka bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve yer, izni ve emriyle durmakta olan Allah’a yemîn ediyorum ki, ben o mallar hakkında bundan başka bir hüküm vermem. Bu şartlar içinde bu malları kullanmaktan ileride acze düşerseniz, onları bana geri veriniz; ben onları sizin yerinize (velayet yolu üzere) tasarruf ederim, dedi.