"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 3113

3113 Râfi’ ibn Hadîc (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz (Huneyn dönüşünde Tıhâme) Zu’l-Huleyfe’sinde Peygamber’in beraberinde bulunduk. İnsanlara bir açlık isabet etmişti. Biz (Huneyn’de) birçok deve ve koyun ele geçirmiştik. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) insanların arkalarında kalmıştı. Sahâbîler acele edip (ganimet develerinden ve koyunlarından kesmişler) tencerelere yerleştirerek pişirmek üzere tencereleri dikmişlerdi. Peygamber gelince emretti ve tencereler devrildi. Sonra Peygamber, ganimet mallarını taksim etti. (Develerin koyunların taksîminde) on koyunu bir deveye denk saydı. Bu arada develerden biri kaçmıştı, Ordu içinde (kovalamaya elverişli) atlar da azdı. O kaçak deveyi yakalamaya çalıştılar, fakat deve onları âciz bıraktı. Bu sırada mücâhidlerden bir kimse oku ile bu hayvanı ta’kîb edip, onu vurdu da bu sebeble Allah o hayvanı habsedip durdurdu. Bunun üzerine Peygamber:

— “Bu evcil hayvanların da vahşî hayvanlar gibi insanlardan kaçanları vardır. Bunlardan biri size karşı böyle kaçarsa, onu bu şekilde vahşî hayvanı vurur gibi vurunuz” buyurdu.

Râvî Abâye dedi ki: Dedem Râfi’ şöyle dedi:

— Bizler yarın düşmanla karşılaşmayı ümîd ediyor, yahut endîşe ediyoruz. Beraberimizde bıçaklar da bulunmaz (kılıçları köreltmek istemeyiz). Bu hâlde kamışla hayvan kesebilir miyiz? Diye sordu.

Peygamber:

— “Bol kan akıtan herşeyle kesilir, üzerine Allah adı anılırsa o kesilen hayvanı ye; yalnız diş ile tırnak müstesnadır. Bunun sebebini de sizlere söyleyeceğim: Dişe gelince, bir kemiktir (kesmez); tırnağa gelince, o Habeşliler’in bıçaklarıdır” buyurdu.