Ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in, vasiyyetten önce borcun ödenmesiyle hükmettiği rivayet olunuyor. Ve Yüce Allah’ın şu kavli: “Şübhesiz ki Allah, size emânetleri ehline vermenizi… emreder” (en-Nisâ: 58). İşte bu emirden dolayı emâneti yerine ödemek vucûbu gönüllü vasiyyetten daha haklıdır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: “Sadaka ancak bol maldan ayrılıp verilir’ buyurdu. İbn Abbâs da: Köle ancak efendisinin izni ile vasiyyet eder, demiştir.
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: “Köle, efendisinin malında bir çobandır” buyurdu .
2788 Hakîm ibn Hızâm (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah’tan (dünyalık) istedim, O bana verdi. Sonra kendisinden yine istedim, yine verdi. Sonra bana hitaben şöyle buyurdu:
— “Yâ Hakim! Şu mal yeşil, tatlı bir meyvedir. Her kim bu malı nefis cömertliği ile (hırs göstermeden) alırsa, o malda kendisi için bereket ve meymenet ihsân olunur. Kim de bu malı hırs ile alırsa, o malda alan için bereketlilik olmaz- O hırslı kimse dâima yiyen ve doymayan bir kimse olmuştur. (Veren) yüksek el, (alan) alçak elden hayırlıdır”.
Hakîm dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah! Seni hakk peygamber gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben şu dünyâdan ayrılıncaya kadar Sen’den başka hiçbir kimseye, hiçbir şey için elimi uzatmam, dedim. (Hakîkaten) Ebû Bekr (halifeliği zamanında) Beytu’l-mâl’deki hakkını vermek için Hakîm’i da’vet etmiş, fakat Hakîm, Ebû Bekr’in bu atıyyesini kabulden çekinmiştir. Sonra Omer de hakkını vermek için çağırmış; ondan da atıyye almaktan çekinmiştir. Bundan sonra Omer (sahâbîlerin toplantısında):
— Ey müslümânlar topluluğu! Ben harâc ve ganîmet malından Allah’ın kendisine taksim eylemiş olduğu hakkını kendisine vermek için arz ediyorum. O ise bunu almaktan çekiniyor! dedi. Ve (hakîkaten) Hakîm, Rasûlüllah’tan sonra, tâ ölünceye kadar hiç kimseden bir şey almamıştır.