Ve zikrolunur ki, Kaadı Şurayh, Omer ibn Abdilazîz, Tâvûs, Atâ ibn Ebî Rebâh, Basra Kaadısı Abdurrahmân ibn Uzeyne hastanın borç ikrar etmesini caiz kılmışlardır.
el-Hasenu’l-Basrî: Kişinin yaptığı sadakanın en haklısı, dünyâdan son günde ve âhiretten ilk günde yaptığıdır, demiştir. İbrahim en-Nahaî ve el-Hakem ibn Uyeyne: Hasta kişi mirasçıyı borçtan temize çıkardığında, mîrâsçı borçtan kurtulur, demişlerdir.
Râfi’ ibn Hadîc, karısı olan el-Fezâriyye kadının kapısı üzerine kapatılan evdeki mallardan ayrılmamasını vasiyyet etmiştir. el-Hasenu’l-Basrî: Bir şahıs ölümü sırasında kölesine: Ben seni âzâd etmiş idim, dediğinde, kölenin âzâd olması caizdir, demiştir.
eş-Şa’bî: Kadın, ölümü sırasında: Kocam benim hakkımı bana ödedi, ben de ondan bunu teslîm aldım, dediğinde, kadının bu ikrarı caiz olur, demiştir. Bâzı Ademoğlu da: Hastanın, vârislerin bâzısı lehine olan bu ikrarı, diğer vârisler için kötü zanna sebeb olacağından caiz olmaz, dedi de, sonra bu Ademoğlu, bunu güzel görüp hastanın vedîayı, ticâret malını ve ticâret malının kazancını ikrar ve i’tirâf etmesi caiz olur, dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):
“Sizleri zannetmekten sakındırırım. Çünkü zann (ile ittihâm) sözlerin yalanı çok olanıdır” buyurmuştur.
Peygamber’in “Münâfıkın alâmeti: Kendisine bir şey emânet edildiğinde ona hıyanet eder” sözünden dolayı, vârislerden olan müslümânların malı (ikrar edilse de) helâl olmaz. Ve Yüce Allah: “Şüphesiz ki, Allah size emânetleri ehline vermenizi… emreder” (en-Nisâ: 58) buyurdu da, hıyaneti terkte ve emâneti ehline verme vucûbunda mîrâsçı ile gayrisi arasında bir tahsis ve ayırma yapmadı. Bu münafık alâmeti hadîsi hakkında Abdullah ibn Amr’ın da Peygamber’den bir rivayeti vardır (Bu da îmân’da geçmişti).
2787 Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’den: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):
“Münafığın alâmeti üçtür:
Söz söylediği zaman yalan söyler;
Kendisine bir şey emânet edildiğinde hıyanet eder;
Va’d ettiği zaman va’dinden döner” buyurmuştur.