Ve zikri ulu Allah’ın şu kavli: “Eğer mü’minlerden iki zümre birbiriyle döğüşürlerse, aralarını bulup barıştırın” (el-Hucurât: 9).
2744 Bize Sufyân ibn Uyeyne, Ebû Mûsâ İsrail’den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben el-Hasen el-Basrî’den işittim. O Allah’a yemîn ederek şöyle diyordu: Vallahi Alî’nin oğlu Hasen, Muâviye’yi (Medâin’de) dağlar misâli ordu birlikleriyle karşılamıştı. Amr ibn Âs, Muâviye’yi harbe teşvîk ederek:
— Ben (karşımızda) öyle ordu birlikleri görüyorum ki, onlar karşılarındaki (sayıca ve keyfiyetçe) akranı olan orduyu kesin surette boğup öldürmedikçe, geri dönmeyecektir, dedi.
Muâviye de Amr ibn Âs’a -ki vallahi Muâviye bu iki adamın hayırlısıdır-:
— Ey Amr! Eğer muhaliflerimiz askerlerimizi veya askerlerimiz muhaliflerimizi öldürürlerse (Allah’ın ifâsını emrettiği) insanların işlerini benim adıma yerine getirmeyi kim üzerine alır? Bana bu öldürülenlerin kadınlarına, yetîm ve dullarına bakmayı kim tekeffül eder? dedi. Ve (barış için) Hz. Hasen’e, Kureyş’ten ve Abdu Şems oğulları’ndan iki kişiyi: Abdurrahmân ibn Semure ile Abdullah ibn Âmir ibn Kurayz’ı gönderdi. Ve bunlara hitaben:
— Haydi şu adama (Alî’nin oğlu Hasen’e) gidiniz. Ona barışı arz ediniz. Ona (barış istediğimi) söyleyiniz. Ne arzu ederse onları öğrenip geliniz! Dedi.
Bunlar Hz. Hasen’e gittiler, huzuruna girip konuştular. Ve (Muâviye’nin teklifini) söylediler. İsteklerini sordular. Hasen ibn Alî bunlara cevaben:
— Bizler Abdulmuttalib oğullarıyız. (Kerem ve cömertliğe alışmışız. Halifelik adına) Beytu’l-mâl’den bize düşen hisse nedir ki? (Onunla etrafımızdaki muhtaçları infâk edeceğiz.) Şübhesiz bu ümmet (görüyorsunuz, ihtiyâçtan) kendi kanı içinde şaşırmış birbirini kırıyor, dedi.
Onlar cevaben:
— Muâviye size şöyle şöyle (mal, elbise, erzak) arz ediyor; (bunları dağıtırsınız) ve daha neye ihtiyâcınız varsa onu sormanızı ve sizin bildirmenizi istiyor, dediler.
Hz. Hasen:
— Bu söylediğiniz şeyleri bana karşı kim tekeffül edip üzerine alır? Dedi.
Muâviye’nin elçileri:
— Biz bunları senin için üzerimize alırız! dediler.
Ve Hasen ibn Alî her ne istediyse, onlar “Biz te’min ederiz” diye karşıladılar, Hasen bu suretle (yani vâki’ olan şartlar üzerine dînî maslahatı ve ümmetin maslahatını gözeterek) Muâviye ile sulh andlaşması yaptı.
el-Hasen el-Basrî şöyle dedi: Ben Ebû Bekre (Nufey’ ibn Haris -radıyallahü anh)’den işittim; o şöyle diyordu: Ben Rasûlüllah’ı minber üzerinde torunu Hasen ibn Alî yanı başında olduğu hâlde gördüm. Kendisi bir kerre cemâate, diğer bir defa da Hasen ibn Alî’ye dönüp, ona işaret ederek şöyle buyuruyordu: “Şübhesiz bu benim oğlumdur, bir seyyiddir (şeref sahibi efendidir). Allah’ın bu oğlum sebebiyle müslümânlardan iki büyük fırkanın arasını düzeltmesini umarım.”
Ebû Abdillah Buhârî dedi ki: Alî ibn Abdillah bana şöyle dedi: el-Hasen el-Basrî’nin Ebû Bekre’den işitmesi, bize ancak bu hadîs ile sabit olmuştur.