2728 Zuhrî şöyle demiştir: Bana Hârice ibn Zeyd el-Ensârî tahdîs etti ki: Ensâr kadınlarından ve Peygamber’e bey’at etmiş olan Ümmü’l-Alâ ona şöyle haber vermiştir: Ensâr, Muhacirleri evlere yerleştirme kur’ası çektikleri zaman, Usmân ibn Maz’ün’un yerleşme kur’ası bize düştü. Onun için Usmân ibn Maz’ûn bizde ikaamet etti. Fakat Usmân bir müddet sonra hastalandı. Biz ona evimizde hastabakıcılık yaptık. Nihayet öldü. (Yıkadıktan sonra) onu kendi elbisesi içine koyup kefenledik. Rasûlüllah yanımıza girdi. Ben (cenazeyi tezkiye olarak):
— Yâ Ebâ Saib! Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun! Senin hakkında bildiğim ve bu cemâate bildirmek istediğim şudur ki: Allah sana (âhirette) muhakkak ikram etmiştir, dedim.
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana hitaben:
— “Allah’ın bu ölüye ikram ettiğini sana bildiren nedir?” dedi. Ben de:
— Bâbam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah, ben bunu bilmiyorum, dedim.
Bunun üzerine Rasûlüllah:
— “Usmân ibn Maz’ûn’a gelince, vallahi şimdi ona yakîn, yani ölüm gelmiştir. Ben de onun için elbette hayır ve saadet umarım. Yine Allah’a yemîn ederim ki, ben Allah’ın Rasûlü iken, bana (yarın Allah tarafından) ne muamele edileceğini bilmem” buyurdu.
Ümmü’l-Alâ dedi ki: Vallahi ben bundan sonra ebediyyen hiçbir kimseyi tezkiye etmem. Rasûlüllah’ın bu sözü beni hüzünlendirdi. Yine Ümmü’İ-Alâ: Sonra ben uyudum. Ru’yâmda bana Usmân’a âid devamlı akan bir pınar gösterdiler. Akabinde ben Rasûrullah’a geldim ve bu rüyâmı kendisine haber verdim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
— “Bu pınar onun (kesilmeyen) amelidir” buyurdu.