"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 2547

2547 Abâye tu’bnu Rifâa, dedesi Râfi1 ibn Hadîc (radıyallahü anh)’den; o şöyle demiştir: Biz (Huneyn dönüşünde) Tihâme’den sayılan Zu’l-Huleyfe’de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bulunduk. Birçok koyun ve deve ele geçirmiştik. (Acıktıkları için) topluluk (o hayvanların bâzısını kesip) etleri tencerelerde kaynattılar. Rasûlüllah geldi ve o tencerelerin devrilmesini emretti ve tencereler devrildi. Sonra (Rasûlüllah ganîmet mallarını taksim ederken) on koyunu bir deveye muâdil saydı. Sonra o ganimet develerinden biri kaçtı. Toplulukta da pek az at vardı. Bu sırada mücâhidlerden bir kimse onu ok atıp vurdu ve böylece Allah hayvanı durdurdu. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— “Şüphesiz vahşî hayvanların kaçıcıları gibi, bu hayvanların da kaçıcıları vardır. Bunlardan biri size galebe ederse, ona böyle muamele yapınız” buyurdu. Abâye dedi ki: Dedem şöyle dedi:

— Yâ Rasûlallah! Bizler yarın düşmanı ümîd ediyoruz, yahut yarın düşmana kavuşacağımızdan endîşe ediyoruz. Beraberimizde bıçaklar da yok. Bu takdirde kamışla hayvan boğazlayabilir miyiz?

Rasûlüllah:

— “Bol kan akıtan her şeyle boğazlamaya acele et! Üzerine Allah’ın ismi de zikrolunduysa, artık o hayvanın etini yiyiniz. Yalnız diş ile tırnak (kesme âleti) değildir. Ve bunun sebebini size söyleyeceğim: Dişe gelince, o bir kemiktir (kesmez). Tırnağa gelince, o da Habeşliler’in kesme âletleridir” buyurdu.