2316 Zuhrî şöyle dedi: Bana Abdullah’ın oğlu Salim tahdîs etti ki, (Bâbası) Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’tan işittim, şöyle diyordu:
“Sizden evvelki milletlerden üç kişilik bir cemâat sefere gittiler, nihayet gecelemek için dağda bir mağaraya sığındılar. Mağaraya girdiklerinde dağdan bir kaya parçası aşağıya düştü ve bunların üzerine mağarayı kapadı. Bunlar kendi kendilerine: Şu muhakkak ki bizleri bu kayadan, amellerimizin iyisi ile Allah’a dua etmemizden başka hiçbir şey kurtarmaz, dediler. Bunun üzerine onlardan biri şu duayı söyledi:
— Yâ Allah! Benim yaşlı ihtiyar Bâbamla anam vardı. Ben (her gün) bunların akşam sütünü içirmeden evvel aileme ve hizmetçilerime süt içirmezdim. Günlerden bir gün bir şey aramaktaki çalışmam beni uzaklaştırmıştı da ebeveynim uyuyuncaya kadar dönüp gelememiştim. Bu ihtiyarların akşam sütünü sağıp geldiğimde, ikisini de uyuyor buldum. Bunlara sütlerini içirmeden evvel aileme ve hizmetçime süt vermeyi çirkin gördüm. İki elimde süt bardağı olduğu hâlde, bunların uyanmalarını bekleyerek tâ şafak parlayıncaya kadar dikilip durdum. O zaman uyandılar ve sütlerini içtiler.
Ey Allahım, eğer ben ebeveynime karşı bu saygımı senin rızânı istemek için yapmış isem, içinde bunaldığımız şu kaya beliyyesini bizden aç!
Bu duâ akabinde kaya biraz açıldı, fakat çıkmaya muktedir olamadılar”.
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
“Bu defa da bir başkası:
— Yâ Allah! Benim amucamın bir kızı vardı. O bana insanların en sevimlisi idi. Ben ondan emelime nail olmak istedim, fakat o benden sakındı. Nihayet ona yıllardan bir kıtlık yılı erişti. Amucamın kızı bana geldi, (ihtiyâcını söyledi). Ben de ona, benimle kendisi arasındaki engelleri boşaltması şartıyle yüz yirmi dinar verdim. O, va’dini yaptı. Nihayet ben onun ismeti üzerine çıkmağa kaadir olduğum zaman, o bana: (Yaratıcı kudretin bu bekârlık) mührünü senin, nikâh hakkın olmak müstesna, hiçbir sebebte açmanı halâl etmem, dedi. Artık ben de onun üzerine düşme günâhından çekindim de, insanların bana en sevimlisi olan o kızın yanından ayrıldım. Ve ona verdiğim altınları da bıraktım.
Ey Allahım! Eğer ben bu günâhtan yalnız senin rızâ ve sevgini kazanmak için çekindiysem, içinde kapandığımız şu kayadan bizi kurtar! Diye duâ etti.
Kaya (biraz daha) açıldı, fakat bunlar yine oradan çıkmaya muktedir olamadılar.”
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devamla dedi ki:
“Üçüncü yolcu da:
— Ey Allahım! Ben bir kerre bir takım işçileri ücretle ırgat tuttum. İçlerinden bir işçi müstesna olmak üzere, bunların ücretlerini verdim. Fakat o bir işçi, ücretini bırakıp gitti. Ben onun ücretini ticâretle artırdım. Nihayet bunun bu ücretinden bir hayli mallar çoğaldı, servet meydana geldi. Bir zaman sonra bu işçi bana geldi ve: Ey Allah’ın kulu, ücretimi bana öde, dedi. Ben de ona: Şu gördüğün deve, sığır, koyun (ve bunlara bakan) köle nev’inin hepsi senin o ücretinden meydana gelmiş bir servettir, dedim. Bu işçi: Ey Allah’ın kulu, benimle alay etme, dedi. Ben de ona: Ben seninle alay etmiyorum (bu, hakikattir; malını al, götür), dedim. O da bunların hepsini aldı ve sürüp götürdü. Bunlardan hiçbir şey bırakmadı.
Ey Allahım, ben bu hayır ve doğruluğumu senin rızân ve sevgini istemek için yaptıysam, şu kaya parçasıyla bunaldığımız şu darlıktan bizi kurtar! Diye duâ etti. Kaya tamamen açıldı. Bunlar da mağaradan çıkıp gittiler”.