1061 Esma bintu Ebî Bekr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Güneş tutulduğu vakitte ben, Peygamber’in zevcesi Âişe’nin yanına geldim. Bir de gördüm ki, insanlar hep ayaktalar; namaz kılıyorlar. Âişe de dikelmiş, namaz kılıyor. İnsanlara ne oluyor? Dedim. Âişe, eliyle gökyüzüne doğru işaret etti de: Subhânallâhi dedi. Ben “Bu bir âyet mi (yani azâb veya kıyâmet alâmeti mi)”? diye sordum. Âişe başıyle evet diye işaret etti. Esma dedi ki: Bunun üzerine ben de namaza durdum. (Kıraatin uzamasından dolayı) nihayet üzerime baygınlık geldi. Ben (yanımdaki kırbadan) başımın üstüne su dökmeğe başladım. Rasûlüllah namazdan çıkınca Allah’a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle buyurdu:
“Cennet ve cehenneme kadar evvelce bana gösterilmemiş hiçbir şey kalmadı ki, bu makaamımda görmüş olmayayım. Bana vahy olundu ki, sizler kabirlerde Mesih Deccâl (yüzünden çekilecek) fitnelere benzer, yahut ona yakın bir imtihana uğratılacaksınız”. Aradaki râvî: Esma bu ta’bîrlerin hangisini söyledi, bilmiyorum, dedi. ” (Kabre girdikten sonra) her birinize gelinecek de kendisine: Bu zât hakkındaki (yani Muhammed hakkındaki) bilgin nedir? Diye sorulacak. Mü’min yahut yakîn sahibi olan kimse -Râvî: Esmâ’nın hangi sözü söylediğini bilmiyorum, dedi-: O, Muhammed’dir. O, Allah’ın Rasûlü’dür. Bize beyyineler ile hidâyet getirdi. Biz de da’vetine icabet edip îmân getirdik ve (eserine) uyduk, diyecek. Bu cevâb üzerine o şahsa: Yat da iyice rahat et; biz senin kat’î inanıcı olduğunu bildik, denilecek. Kabirdeki kimse münafık yahut kalbinde şüphe olan biri ise -Râvî yine, Esmâ’nın bu sözlerden hangisini söylediğini bilmiyorum, dedi- o soruya karşılık: Ben bilmiyorum. İşittim. İnsanlar bir şeyler söylüyorlardı, ben de onu söyledim, diye cevâb verecektir”.