839 Abdullah ibn Mes’ûd (radıyallahü anh) şöyle dedi: Peygamber’in arkasında namaz kıldığımız vakitlerde es selâmu ala Cibrîle ve Mîkâîyle, es-Selâmu alâ fulânin ve fulânin {Cibrîl’e ve Mikâîl’e selâm olsun. Fulân ve fulân meleklere selâm olsun) derdik. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize döndü de şöyle buyurdu: “Selâm Allah’ın kendisidir. Herhanginiz namaz kıldığında et-Tahıyyâtu lillâhi ve’s-salâvâtu ve’t-tayyıbâtu. Es-Selâmu aleyke eyyuhen-nebiyyu ve rahmetullâhi ve berekâtuhu. Es-Selâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhis-sâlihıyn (Tahiyyetler Allah’a dönücü ve O’na mahsûstur. Salâvât Allah içindir; tayyibât da O’na mahsûstur. Ey Peygamber, selâm, Allah’ın rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun. Bize ve Allah’ın sâlih kullarına selâm olsun), desin. Zîrâ bu ibâdu’llâhis-sâlihıyni dediğinizde, gökte olan ve yerde olan her sâlih kula râci’ olmuş olur. (Bundan sonra da:) Eş-hedu en lâ ilahe ille’llâh ve eşhedu enne Muhammeden ahduhu ve rasûluhu (Şehâdet ederim ki, Allah’tan başka hakk ma’bûd yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve elçisidir), deyiniz” buyurdu.