814- Bize Ebu’l-Yemân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şuayb, ez-Zuhrî’den haber verdi. O şöyle demiştir: Bana Saîd İbnu’l-Müseyyeb ile Atâ ibn Yezîd el-Leysî haber verdiler. Onlara da Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle haber vermiştir: Bâzı insanlar:
—Yâ Rasûlallah, kıyâmet gününde biz Rabb’imizi görecek miyiz? Diye sordular.
Rasülullah:
— “Ayın ondördüncü gecesi görmeye mâni olucu hiç bir bulut yokken kamerde şekk ve ihtilâf eder misiniz?” dedi.
Sahâbîler:
— Hayır, yâ Rasûlallah, dediler. Rasülullah tekrar:
— “Ya görmeye mâni’ olucu hiçbir bulut yokken güneşi görmekte şekk ve ihtilâf eder misiniz?” dedi.
Yine:
— Hayır, yâ Rasûlallah, dediklerinde; Rasülullah şöyle buyurdu:
— “İşte O’nu siz böyle göreceksiniz. Kıyâmet gününde insanlar bir araya toplanacak da Allah: “Her kim her neye tapıyor idiyse, onun ardına düşsün” buyuracak (yahut: Allah’ın emriyle bu sözü diyen diyecek). Artık kimi güneşin, kimi kamerin, kimi tâgûtların ardına düşecek. Yalnız bu ümmet, içlerinde münafıkları da olduğu hâlde (yerinde durup) kalacak. Allah onlara (tanıdıklarından başka bir surette) gelecek de: Ben sizin Rabb’inizim, buyuracak. Onlar (Rabblerini o tecellî ile tamyamayacakları için: Senden Allah’a sığınırız) Rabb’imiz bize gelinceye kadar bizim yerimiz burasıdır. Rabbimiz bize geldiğinde biz O’nu tanırız, diyecekler. Allah onlara (bu defa tanıdıkları surette) gelecek de: Ben Rabb’inizim, buyuracak. Onlar da: Sen bizim Rabb’imizsin, diyecekler. Allah da onları da’vet buyuracak. Cehennemin ortasına sırat (yani köprü) kurulur. Ümmetini (onun üstünden) en evvel geçirecek, ben olacağım. O gün rasûllerden başka hiçbir kimse (korku ve dehşet dolayısiyle) kelâm edemez. Rasüllerin de o günkü kelâmı: Allâhumme sellim, sellim (Yâ Allah selâmet ver, selâmet ver) olacaktır.
Cehennemde sa’dân dikenlerine benzer çengeller vardır. Sa’dân dikenlerini gördünüz mü?” Sahâbîler:
— Evet, dediler. Rasülullah şöyle devam etti:
— “İşte bu çengeller sa’dân dikenlerine benzer. Ancak şu var ki, ne kadar büyük olduklarını ancak Allah bilir. İşte bunlar insanları (kötü) amellerinden dolayı kapıp alırlar. Kimi (kötü) ameli dolayısiyle helak olur. Kimi hardal gibi ezim ezim ezildikten sonra kurtulur. Nihayet Allah, ateş ehlinden kimlere rahmet buyurmayı dilemiş ise (onları çıkaracak. Dünyâda iken)Allah ‘a ibâdet etmiş olanları çıkarmalarını meleklere emredecek. Onlar da onları çıkaracaktır. Melekler onları sucûd izlerinden (yani secde uzuvlarmdaki izlerden) tanıyacaklardır. Ve işte onlar öylece çıkarılacaklardır. Allah secde izini yemeyi, ateşe haram kılmıştır. Binâenaleyh Âdem oğlu ‘nun bütününü ateş yer de, yalnız sucûd izini yiyemez.
Bunlar ateşten kavurulup kapkara olarak çıkarılacaklar. Üzerlerine hayât suyu dökülecek de, sel uğrağında biten reyhan tohumları nasıl çabuk biterse, yeniden öylece biteceklerdir. Sonra Allah, kulları arasında hüküm ve kazayı sona erdirir. Ancak cennet ile cehennem arasında yüzü ateşe dönük bir kimse kalır ki, o cennete girecek ateş ehlinin sonuncusu olacaktır. O kimse “Yâ Rabb, yüzümü şu ateşten döndür; kokusu beni zehirleyip duruyor; yalazı beni yakıp duruyor”, diyecek. Allah ona: “Bu senin dediğin yapılacak olursa, acaba başka şey istemeyecek misin?” buyuracak. O ise: “İzzetine yemin olsun ki hayır” diyecek ve Allah ‘a, ilâhî meşîetin ilgili bulunduğu ahd ve mîsâkı verecek. Ondan sonra Allah onun yüzünü cehennem cihetinden cennet tarafına çevirecek. Yüzünü cennete doğru döndürünce, cennetin güzelliğini görecek. Allah’ın dilediği kadar bir müddet sükût ettikten sonra: “Yâ Rabb! Beni cennetin kapısına yanaştır” diyecek. Allah ona: “Evvelce istediğinden başka hiçbir şey istemeyeceğine ahd ve mîsâk vermiş değil miydin?” diyecek. O da: “Yâ Rabb! Mahlûkaatının en bedbahtı ben olmayayım”diyecek. Bunun üzerine yine Allah: “Bunu da sana verirsem, başka bir şey istemeyecek misin?” diyecek. O da: “İzzetine yemîn olsun ki, hayır; bundan başka hiçbir şey isteyecek değilim” cevâbını verecek. Ve Rabb’ine dilediği ahd ve mîsâkı verdikten sonra, Rabb’i onu cennetin kapısına yanaştıracak. O kimse cennet kapısına varıp da ondaki revnak ve letafeti ve içindeki nadrat ve sevinci görünce, yine Allah ‘in dilediği kadar bir müddet sükût edecek. Sonra: “Yâ Rabb! Beni içeriye sok” diyecek. Allahü Taâlâ da: “Allah lâyıkını versin behey Adem oğlu, sen ne sözünde durmaz kimsesin! Sen verdiğimden başka birşey istemeyeceğine ahd ve mîsâk vermiş değilmiydin?” buyuracak. O da “Yâ Rabb! Beni mahlûkaatın en bedbahtı kılma” diyecek. Nihayet Azîz ve Celîl olan Allah ona gülecek ve cennete girmesine izin verecek. Oraya alırken de ona: “Temenni et” buyuracak. O da uzun temennilerde bulunacak. Nihayet dilekleri kesilince Azîz ve Celîl olan Allah: “Şunu da, şunu da, şunu da, bunu da iste” buyuracak ki, istenecek şeyleri Azîz ve Celîl olan Rabbi aklına getirecek. Nihâyet bu türlü dileklerinin hepsi de kesilince, Allah Taâlâ: “Bunların hepsi ve bir o kadar dahası hep senindir” buyuracaktır.”
(Hadîsi Ebû Hureyre’den rivayet edenlerden biri olan Atâ ibn Yezîd el-Leysî der ki: Ebû Hureyre bunu rivayet ederken Ebû Saîd Hudrî de oturuyor ve Ebû Hureyre’nin dediklerinden hiçbir şeyi değiştirmeyi lüzumlu görmüyordu. Tâ: “Bunların hepsi ve bir o kadar dahası hep senin” sözüne gelince) Ebû Saîd Hudrî, Ebû Hureyre’ye: “Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Azîz ve Celîl olan Allah: Bunlar ve daha on misli senindir buyuracaktır”, demişti dedi. Ebû Hureyre: Rasûlüllah’tan yalnız “leke zâlike ve maahu misluhu = bunların hepsi ve bir o kadar dahası hep senindir” buyurduğunu belledim, dedi. Ebû Saîd ise: “Bunların hepsi ve on misli de senindir” buyurduğunu ben işittim, dedi “.