519 Bize İsrâîl, Ebû îshâk’tan; o da Amr ibn Meymûn’dan; o da Abdullah ibn Mes’ûd (radıyallahü anh)’dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ka’be’nin yanında kalkıp namaz kılmakta bulunduğu sırada, Kureyş’ten bir topluluk da kendi meclislerinde oturmaktalardı. Birdenbire onlardan bir sözcü: Şu (açıkça İnsanların içinde ibâdet eden) murâî kimseye bakmaz mısınız? Sizin hanginiz fulanca ailesinin yeni boğazlanan devesinin yanına kalkıp gider de, henüz işkenbesindeki tersini, kanını, döl yatağını kasdedip, onu buraya getirir; sonra onu şunun yanında bekletir de o secdeye vardığı zaman iki kürek kemiğinin arasına koyar? Dedi. Oradakilerin en şakisi seğirdip getirdi. Bekledi; nihayet Rasûlüllah secdeye varınca, onu iki küreği arasına koydu. Peygamber secde vaziyetinde başını kaldırmadan sabit durdu. Müşrikler gülmeye başladılar, hattâ gülmekten dolayı birbirlerine meylettiler. Bir kimse hemen Fâtıma aleyhi’s-selâma gidip haber verdi. Fâtıma o zaman küçük bir kızdı. Koşarak geldi. Peygamber hâlâ secde vaziyetinde sabit duruyordu. Nihayet Fâtıma o şeyi sırtından atıp uzaklaştırdı. Ve o herîflere karşı dönüp, onlara ağır sözler söyledi. Rasûlüllah namazı tamamladığı zaman üç defa:
“Yâ Allah, Kureyş’i Sana havale ediyorum. Yâ Allah, Kureyş’i Sana havale ediyorum. Yâ Allah, Kureyş’i Sana havale ediyorum ” dedi. Sonra da isimlerini söyleyerek: “Yâ Allah, Amr ibn Hişâm’ı, Utbe ibn Rabîa’yi, Şeybe ibn Rabîa’yı, Velîd ibn Utbe’yi, Ümeyye ibn Halefi, Ukbe ibn Ebî Muayl’ı ve Umâre ibnu’l-Velîd’i Sana havale ediyorum ” dedi.
Abdullah ibn Mes’ûd şöyle dedi: Allah’a yemîn ederim ki, bu isimleri sayılanları, Bedr gününde yıkılıp yere serilmişler gördüm. Sonra bunların cesedleri kuyuya, yani Bedr’deki çukura sürüklendiler. Bundan sonra Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
“Ashâbu Kalîb’in (yani bu kuyuya atılanların) hemen ardından la’net gönderildi” buyurdu.