İşaret ettiği yerden çok uzak olmayan bir noktaya, Alalu tarafından dikilmişti sazdan bir kulübe. Sonra Anzu’ya seslendi: Işınlayarak ilet sözleri Nibiru’ya, babam kral Anu’ya başarıyla indiğimizi bildir. Çok geçmeden göğün rengi değişti; parlakta kırmızımsıya dönmekteydi. Gözlerinin önüne, hiç görmedikleri bir manzara seriliverdi: Güneş kırmızı bir top gibi ufukta gözden kayboluyordu. Korku sardı kahramanları, bir büyük afet geliyorsa, diye ürktüler. Alalu gülerek rahatlatan sözler söyledi.
Bu Güneş’in batışı, Dünya’da bir günün sona erişini işaret ediyor. Kısa bir dinlenme için yatıp uzanın;Dünya’da gece inanılmayacak kadar kısa. Çok geçmeden, bir anda Güneş tekrar görünecek, Dünya’da sabah olmuş olacak. Çabucak çöktü karanlık; Dünya’yı göklerden ayırdı. Karanlığı delip geçiyordu yıldırımlar, gökgürültülerini izledi yağmurlar. Rüzgarlarla uçuştu sular; yabancı bir tanrının fırtınalarıydı bunlar. Arabanın içinde çömelip kaldı kahramanlar; arabanın içinde birbirlerine sokuldular.
Dinlenmek ne kelime, çok huzursuzdular. Kalpleri hızla atarken beklediler Güneş’in dönüşünü. Onun ışınları tekrar göründüğünde gülüyorlar, neşeyle birbirlerinin sırtına şamar atıyorlardı. Akşam oldu, sabah oldu ve Dünya’da ilk gün oldu. Gün ağarınca Ea yapılacakları tasarladı; suları sulardan ayırmaya verdi dikkatini.Engur‘u tatlı su ustası atadı, içilecek suları o sağlayacaktı. Alalu ile yılan gölcüğüne gitti o; onun tatlı suları üstüne düşünecekti. Gölcükte kötü yılanlar kaynıyordu, dedi Engur, Ea’ya.