“Onu duyduğunuz zaman ‘Bunu söylememiz bize yakışmaz- Hâşâ, seni tenzih ederiz. Bu, büyük bir iftiradır’ demeniz (lâzım) değil miydi?” (Âyet: 16).
4800 Abdullah ibnu Ebî Muleyke tahdîs edip şöyle demiştir: Âişe (ölüm sıkıntısından) mağlûb olmuş bir hâlde iken, ölümünden önce huzuruna girmek için İbn Abbâs izin istedi. Âişe:
— Bana sena edilmesinden endîşe ediyorum, dedi (de izin vermek istemedi).
Kendisine:
— İzin isteyen Rasûlüllah’ın amcasının oğlu ve müslümânların önde gelenlerindendir, denildi.
Bu sefer Âişe:
— Ona izin verin, girsin, dedi.
İbn Abbâs, Âişe’nin yanına girdikten sonra:
— Kendini nasıl hissediyorsun? Diye hâlini sordu.
Âişe:
— Eğer Allah’a takvâlı olursam hayırdayım, diye cevâb verdi. İbn Abbâs da:
— İnşâallah sen hayırla berabersin. Rasûlüllah’ın zevcesisin. Rasûlüllah senden başka bir bakire ile evlenmedi. (İftira kıssasından dolayı) senin hüccetin gökten indi, dedi.
İbn Abbâs ziyaretini bitirip dışarı çıkarken, içeriye Abdullah ibnu’z-Zubeyr girdi. Âişe ona:
— Yanıma Abdullah ibnu Abbâs girdi de beni sena edip övdü. Halbuki ben unutulmuş birşey olmamı (yani zikredilir birşey olmamamı) arzu etmişimdir, dedi