"Enter"a basıp içeriğe geçin

Etiket: 96- el-Alâk Sûresi

Buhari 5005

5005 Ebû Salih Selmûye haber verip şöyle demiştir: Bana Abdullah ibnu’l-Mubârek tahdîs etti ki, Yûnus ibnu Yezîd şöyle demiştir: Bana İbnu Şihâb haber verdi. Ona da Peygamber’in zevcesi Âişe (r.anha) haber verip şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ilk vahy başlangıcı uykuda, doğru rü’yâ görmekle olmuştur. Hiçbir rü’yâ görmezdi ki, sabah aydınlığı gibi apaçık meydana çıkmasın (yânı her gördüğü rü’yâ muhakkak sabah aydınlığı gibi apaçık meydana gelirdi). Bundan sonra kendisine yalnızlık sevdirildi. Hıra mağarasına katılır, orada ailesinin yanına dönmeden, sayısı belli gecelerde tahannus ederdi -Râvî ez-Zuhrî: “Tahannus”, “Taabbud”,yani “İbâdet etmek” ma’nâsinadır, demiştir-. İşte bunun için yanına azık alır giderdi. Oradaki ibâdet gecelerinden sonra Hadîce’ye döner ve bir o kadar zaman için yine azık tedârik ederdi. Nihayet O Hıra mağarasında bulunduğu sırada ona ansızın Hakk (emri, yânı vahy) geldi. Şöyle ki: O’na Melek gelip:

— Oku! dedi. Rasûlüllah:

— Ben okuyucu değilim” diye cevâb verdi. Rasûlüllah buyurdu ki:

— “O zaman melek beni alıp takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine ‘Oku!’ dedi. Ben de ona: Ben okuyucu değilim, dedim. Yine beni alıp ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni salıverip yine ‘Oku!’ dedi. Ben de: Okuyucu değilim, dedim. Beni üçüncü kerre tuttu ve yine takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bıraktı da: ‘Yaratan Rabb ‘inin adiyle oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabb ‘in nihayetsiz kerem sahibidir. Ki o, kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti’ (Âyet; 1-5) âyetlerini söyledi.”

Bunun üzerine Rasûlüllah, bu âyetleri alarak, korkudan vücûdunun etleri titreye titreye döndü ve Hadîce’nin yanına girdi de:

— “Beni sarıp örtün, beni sarıp örtün” dedi.

Korkusu gidinceye kadar kendisini sarıp örttüler. Sonra Rasûlüllah, Hadîce’ye:

— “Ey Hadîcel Bana ne oluyor ki? And olsun ben kendimden korktum” dedi ve vukû’a gelen haberi Hadîce’ye haber verdi. Hadîce de ona:

— Öyle deme, sevin, Allah’a yemîn ederim ki, Allah Seni hiçbir vakit utandırmaz. Yine Allah’a yemîn ediyorum, çünkü Sen hısımlara iyilik ekler durursun, sözü dosdoğru söylersin, işini görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fakîre verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın, konuğa yemek yedirir ağırlarsın, hakk yolunda meydana gelen hâdiseler ve mühim işlerde halka yardım edersin, dedi.

Bundan sonra Hadîce, Rasûlüllah’ı birlikte alıp, O’nu babasının erkek kardeşinin, yani Hadîce’nin amcasının oğlu olan Varaka ibnu Nevfel’e götürdü. Bu zât Câhiliyet zamanında Hristiyan Dîni’ne girmiş bir kimse olup, Arabça yazı yazabilir ve İncil’den de Allah’ın yazmasını dilediği mikdârda bâzı şeyleri Arabça yazardı. Varaka gözleri görmez olmuş yaşlı büyük bir şeyh idi. Hadîce, Varaka’ya:

— Ey amca! Kardeşinin oğlundan dinle bak, ne söylüyor! dedi. Varaka:

— Ey kardeşimin oğlu! Ne görüyorsun? deyince, Peygamber gördüğü şeyleri kendisine haber verdi.

Bunun üzerine Varaka:

— Bu gördüğün, Mûsâ Peygamber üzerine indirilmiş olan Nâmûs’tur (yani vahy meleğidir). Âh keski Sen’in da’vet günlerinde genç olaydım. Kavmin Sen’i çıkaracakları zaman keski hayâtta olsaydım! Dedi ve bir cümle daha zikretti

Rasûlüllah:

— “Onlar beni çıkaracaklar mı ki?” diye sordu. Varaka da:

— Evet, (çünkü) Sen’in gibi birşey getirmiş (yani vahy tebliğ etmiş) bir kimse, muhakkak eziyete uğratılmıştır. Eğer Sen’in da’vet gününe diri olarak yetişirsem, Sana son derecede yardım ederim, cevâbını verdi.

Bundan sonra çok geçmedi, Varaka vefat etti. O esnada bir vahy fetreti oldu (yani bir müddet için vahy kesikliğe uğradı). Rasûlüllah bundan hüzünlendi