4453 Bize İbnu Şihâb, Âmir ibn Sa’d’dan tahdîs etti ki; babası Sa’d ibn Ebî Vakkaas (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Veda Haccı’nda ölmeye yüz tuttuğum bir hastalığımda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana hasta ziyaretine geldi. Ben:
— Yâ Rasûlallah! Bendeki hastalık görmekte olduğun şu müzmin hadde ulaşmıştır. Ben mal sahibiyim. Bir tek kızımdan başka bana vâris olacak kimsem yoktur. Ben bu durumda malımın üçte ikisini sadaka yapayım mı? diye sordum.
Rasûlüllah:
— “Hayır, (bu kadarını sadaka yapma)” buyurdu. Ben:
— Yarısını sadaka yapayım mı? dedim. Rasûlüllah yine:
— “Hayır!” diye cevâb verdi. Ben:
— Üçte birini sadaka yapayım mı? dedim. Rasûlüllah:
— “Üçte bir (kâfidir). Üçte bir de (aşağısına nisbetle yahut sadaka yapmakta) çoktur. Çünkü ey Sa’d! Senin vârislerini zengin bırakman, insanlara el açacak derecede fakir bırakmandan daha hayırlıdır. Ey Sa’d! Allah rızâsı için harcayacağın her harcamaya karşılık muhakkak sana ecir verilecektir. Hattâ (yemek yerken) kadınının ağzının içine koyacağın lokmaya karşılık da sana ecir verilecektir” buyurdu.
Yine ben:
— Yâ Rasûlallah! (Siz Medine’ye dönerken) ben arkadaşlarımın ardında geride mi bırakılacağım? Dedim. Rasûlüllah:
— ” (Hayır) sen asla geri bırakılmayacaksın. (Şayet burada kalır da) Allah rızâsını arayarak herhangi bir iş yaparsan, muhakkak o iş sebebiyle senin derecen ve yüksekliğin artacaktır. Öyle ümîd ediyorum ki, sen uzun yıllar hayâtta bırakılacaksın da senden birtakım topluluklar yararlanacak, diğer birtakımları da zarar göreceklerdir. Yâ Allah! Sahabîlerimin Mekke’den Medine’ye olan hicretlerini tamamla! Onları topukları üzerinde gerisin geriye (tekrar Câhiliyet hâline) döndürme!” diye duâ etti.
(Râvî ez-Zuhrî dedi ki:) Lâkin muhtâc ve çaresiz olan Sa’d ibnu Havle’dir. O, kendisinden hicret etmiş olduğu toprakta; Mekke’de öldüğünde, Rasûlüllah onun için üzülüp kederlenmiştir.