"Enter"a basıp içeriğe geçin

Etiket: 4. Doğal seçme; ya da en uygunların kalımı

Ortak bir atanın dölleri̇nde tükenme ve ıranın ıraksaması yoluyla doğal seçmenin olası etkileri – Darwin

Bu pek yoğun tartışmadan sonra şunu kabul edebiliriz: Herhangi bir türün değişiklik geçirmiş dölleri ne denli çok yapı farklılığı gösterirse, o denli çok başarılı olur ve böylece başka yaratıkların kapladığı yerlere sızabilir. Şimdi ıranın ıraksamasından çıkarılmış bu yararlılık ilkesinin doğal seçme ve tükenme ilkeleriyle birleşik olarak nasıl işlediğini görelim.

139. sayfadaki diyagram bu epey çetrefil konuyu anlamamıza yardım edecektir. A’dan L’ye dek, büyük harfler, büyük bir cinsin kendi anayurdundaki türlerini temsil etsin; doğada da sık sık görüldüğü gibi, bu türlerin birbirlerine eşit olmayan ölçüde benzedikleri varsayılmaktadır ve bu, diyagramda birbirlerine uzaklıkları eşit olmayan harflerle gösterilmiştir. Büyük bir cins dedim, çünkü, büyük bir cinste değişen türlerin küçük bir cinstekilerden, ortalama olarak, daha çok olduğunu ve büyük bir cinsin değişen türlerinin daha çok sayıda çeşit gösterdiğini, ikinci bölümde gördük. En çok rastlanan ve en yaygın türlerin, az rastlanan ve sınırlanmış türlerden daha çok değiştiğini de gördük. (A) kendi anayurdundaki büyük bir cinsten ve çok rastlanan, yaygın ve çeşitlenen bir tür olsun. (A)’dan dallanarak çıkan ve eşit uzunlukta olmayan noktalı çizgiler, onun değişen döllerini temsil edebilir. Değişimlerin pek hafif, ama pek çeşitli doğada olduğu varsayılmaktadır; hepsinin zamandaş olarak değil, tersine, uzun zaman aralıklarıyla ortaya çıktığı varsayılmaktadır; hepsinin kalım sürelerinin de eşit olmadığı varsayılmaktadır. Yalnız herhangi bir tarzda yararlı olan değişimler saklanacak ya da doğal olarak seçilecektir. Ve ıranın ıraksamasından çıkarılmış yararlılık ilkesi kendini burada gösterir; çünkü bu ilke, genellikle, doğal seçmeyle saklanan ve biriktirilen en farklı ya da ıraksamış değişimlere (dıştaki noktalı çizgilerle gösterilen değişimlere) yol açacaktır. Noktalı bir çizgi yatay çizgilerden birine ulaşınca ve oradaki kesişme noktası bir küçük harfle gösterilince, bir sistematik çalışmasında anılmaya değer, epey belirgin bir çeşit oluşturmak için yeter değişim birikimi olduğu varsayılmaktadır.

Yatay çizgiler arasındaki zaman aralıkları her bin ya da daha çok sayıda kuşağı temsil edebilir. Bin kuşak sonra, (A) türünün epeyce belirgin iki çeşit, a1 ile m1, türettiği varsayılmaktadır. Bu iki çeşit genellikle gene atalarını değişken kılmış koşulların etkisinde kalacaktır ve değişkenlik eğilimi kalıtsaldır; bundan ötürü onlar da, çoğunlukla, aşağı yukarı atalarının tarzında değişmeye eğilimli olacaktır. Bundan başka, bu iki çeşit, ancak hafifçe değişiklik geçirmiş biçimler olarak, ataları (A)’nın ülkedeki canlılardan daha kalabalık olmasını sağlayan üstünlükleri kazanmaya da eğilimli olacaktır; onlar, ata-türlerinin cinsini kendi ülkesinin büyük bir cinsi kılan üstünlükleri de paylaşacaktır. Ve bütün bu koşullar, yeni çeşitlerin türemesine elverişlidir.

Bundan ötürü, bu iki çeşit değişiklik geçirirse, onların en ıraksamış dölleri gelecek bin kuşak boyunca genellikle korunacaktır. Bu süreden sonra, a1 çeşidinin diyagramda ıraksama ilkesinden ötürü (A)’yı a1 çeşidinden daha çok ıraksamış a2 çeşidini türeteceği varsayılmaktadır, m1 çeşidinin de, birbirinden, daha çok da ortak ataları (A)’dan farklı iki çeşit, m2 ile s2, türettiği varsayılmaktadır. Bu işlemi, aynı tarzda, herhangi bir süre ilerletebiliriz; her bin kuşak sonra, ama gittikçe daha çok değişikliğe uğramış bir ölçüde, bazı çeşitler yalnız bir tek ve bazıları iki ya da üç çeşit türetecek ve bazıları ise hiç türetmeyecektir. Böylece ortak ata (A)’nın çeşitleri ya da değişiklik geçirmiş dölleri genellikle sayıca çoğalmayı ve ırayı ıraksamayı sürdürecektir. Bu süreç diyagramda on bininci kuşağa ve sonra kısa ve kolay bir yoldan ondört bininci kuşağa kadar gösterilmiştir.

Ama, diyagramda biraz düzensiz gösterilmişse de, bu sürecin hep diyagramdaki gibi düzenli bir ilerleme gösterdiğini ve kesiksiz olduğunu varsaymadığımı burada söylemeliyim; her biçimin uzun zaman değişmeden kalması ve ondan sonra gene değişikliğe uğraması çok daha olasıdır. En ıraksamış çeşitlerin her zaman korunduğunu da varsaymıyorum: Orta (medium) bir biçim çoğu zaman uzun süre dayanabilir ve değişiklik geçirmiş birden çok döl türetebilir ya da türetmeyebilir; çünkü doğal seçme, her zaman, öbür canlıların kaplamadığı ya da tümüyle kaplamadığı yerlerin doğasına göre işler; ve bu, pek karmaşık ilişkilere bağımlıdır. Ama, genel bir kural olarak, herhangi bir türün dölleri, yapıca ıraksadıkları oranda daha çok yeri ele geçirebilir, ve onların değişiklik geçirmiş soyu o denli çok ürer. Bizim diyagramımızda ardışım (succession) çizgisi epeyce farklı çeşit sayılabilecek ardışık (successive) biçimleri gösteren küçük harflerle, düzgün aralıklarla, kesilmektedir. Ama bu kesilmeler düşünseldir ve önemli ölçüde değişim birikimine yetecek kadar uzun aralıklardan sonra, herhangi bir yere konabilir.

Büyük bir cinsin çok rastlanan ve yaygın bir türünün değişiklik geçirmiş bireylerinin hepsi, atalarını yaşamda başarıya ulaştırmış aynı özellikleri paylaşacağı için, genellikle, ıradan saptığı kadar sayıca artmayı da sürdürecektir: Bu, diyagramda (A)’dan çıkarak uzaklaşan birkaç dalla gösterilmiştir. Döl çizgilerindeki son ve çok daha yükselmiş dalların, ilk ve daha az uzamış dalların yerini alması ve onları gidermesi olasıdır; bu, diyagramda üst yatay çizgiye ulaşmayan kısa bazı dallarla gösterilmiştir. Bazı durumlarda, ıraksamış değişikliklerin tutarı artabilir, ama değişiklik geçirme sürecinin bir tek döl çizgisinin dışına çıkmayacağı ve değişikliğe uğramış döllerin artmayacağı kuşkusuzdur. Bu durum, (A)’dan çıkan bütün çizgiler, a1’den a10’a dek olan ayrı tutularak silinirse, diyagramda gösterilir. İngiliz yarış atı ve İngiliz kopoyu, ikisi de, körpe herhangi bir dal ya da ırk vermeden, köken biçimlerinin ırasını yavaş yavaş ama açıkça, aynı tarzda ıraksayarak ortaya çıktı.

On bin kuşak sonra (A) türünün üç biçim, a10, f10 ve m10, türettiği varsayılmaktadır. Bunlar, ardışık kuşaklar boyunca ırayı ıraksadıkları için, birbirlerinden ve ortak atalarından büyük ölçüde, ama belki eşit olmayan ölçüde, sapmış olacaklardır. Diyagramımızdaki her yatay çizgi arasındaki değişme tutarının pek az olduğunu varsayarsak, bu üç biçim, gene de, yalnızca belirgin çeşitler olacaktır; ama bu üç biçimin kuşkulu ya da sonunda iyi belirlenmiş türlere dönüşmesi için, yalnızca değişiklik geçirme süreci basamaklarının sayıca daha çok ya da tutarca daha büyük olduğunu varsaymalıyız. Böylece diyagram, küçük farklarla ayırt edilen çeşitlerin büyük farklarla ayırt edilen türlere çıktığı basamakları gösterir. Aynı işlemi daha çok sayıda kuşak için uzatarak (diyagramda kısa ve kolay yoldan gösterildiği gibi) a14’ten m14’e kadarki harflerle gösterilen, hepsi de (A)’dan türemiş sekiz tür elde ederiz. Türlerin artması ve cinslerin oluşması, bence böyle olmaktadır.

Büyük bir cinste birden çok türün değişmesi olasıdır. Diyagramda, yatay çizgiler arasındaki değişme tutarına göre, ikinci bir türün, (İ), ya belirgin iki çeşit (w10 ile z10) ya da tür türettiğini varsaydım. Ondört bin kuşak sonra n14’ten z14’e kadarki harflerle gösterilen altı yeni türün türetildiği varsayılmaktadır. Her cinste, önceleri ıraca birbirlerinden çok farklı türler, genellikle, değişiklik geçirmiş pek çok sayıda döl türetmeye eğilimli olacaktır; çünkü onlar, doğa düzenindeki boş ve çok farklı yerleri en önce kapabilecektir: Bundan dolayı diyagramda kenardaki (A) türü ile epey kenardaki (İ) türünü büyük ölçüde değişmiş ve yeni çeşitler ve türler türetmiş olarak gösterdim. Köken cinsimizin öbür dokuz türü (büyük harflerle gösterilmiştir) uzun ama eşit olmayan süreler için değişmemiş döller vermeyi sürdürebilir; bu, diyagramda dikine, noktalı ve uzunlukları eşit olmayan çizgilerle gösterilmektedir.

Ama diyagramımızda gösterilen değişiklik geçirme süreci boyunca, ilkelerimizden bir başkası da (tükenme ilkesi) önemli bir rol oynayacaktır. Doğal seçme, canlılarla tümüyle dolu bir ülkede, yaşama savaşında başka biçimlere karşı bir üstünlüğü olan seçilmiş biçimlerle zorunlu olarak etkisini göstereceği için, herhangi bir türün gelişmiş biçimlerinde, her döl döneminde kendi öncellerinin ve ilk atalarının yerini kapmaya ve onları yok etmeye sürekli bir eğilim olacaktır. Çünkü en zorlu yarışın genellikle yapı, doğal özellik ve alışkanlıklar bakımından birbirlerine en yakın biçimler arasında olduğu unutulmamalıdır. Bu yüzden, ilk ata-tür gibi, daha önceki ve daha sonraki aşamalar arasındaki orta biçimlerin de hepsi genellikle tükenme eğilimi gösterecektir. Bu, belki daha sonraki gelişmiş döl sıralarının yan sıraların birçoğunu bastırmasıyla olacaktır. Bununla birlikte, bir türün değişiklik geçirmiş dölleri, ata ile döllerin yarışmak durumunda olmadığı başka bir ülkeye girerse, ya da tümüyle farklı yeni bir yere çabucak uyarlanırsa, ikisi birlikte varlıklarını sürdürebilir.

Bundan ötürü, diyagramımızın önemli ölçüde bir değişikliği gösterdiği varsayılırsa, (A) türü ve bütün ilk çeşitleri, yerlerini sekiz yeni türün (a14’ten m14’e dek olanlar) alması ile ortadan kalkacaktır; (İ) türünün yerine altı yeni tür (n14’ten z14’e dek olanlar) geçecektir.

Ama daha da ileri gidebiliriz. Cinsimizin ilk türlerinin, doğada da genellikle olduğu gibi, birbirlerine eşit olmayan ölçülerde benzediklerini varsaydık; (A) türünü B, C, ve D türleriyle öbür türlere olduğundan daha yakın ve (İ) türünü G, H, K, L ile öbürlerine olduğundan daha yakın hısım saydık. Bu iki türün, (A) ile (İ), çok rastlanan ve yaygın türler olduğu da varsayıldı, öyle ki onların cinsin öbür türlerine karşı kökenden gelen bir üstünlükleri olmak gerekti. Onların ondört bininci kuşaktaki değişiklik geçirmiş ondört numaralı dölleri, bu üstünlüğü soya çekimle belki kazanmış olacaktı; üstelik onlar her döl aşamasında başka bir tarzda değişiklik geçirdi ve gelişti, bundan ötürü kendi yurtlarının doğal ekonomisindeki uygun birçok yere uyarlandı. Bundan dolayı, yalnız ataları olan (A)’nın ve (İ)’nin değil, ataları ile en yakın hısım olan ilk türlerden bazılarının da yerlerini almaları ve onları yok etmeleri pek olası görünmektedir. Onun için, ilk türlerin pek azı, dölünü ondört bininci kuşağa vardırmış olacaktır. Başlangıçtaki öbür türlerle en az hısımlığı olan iki türden (E ile F) yalnız birinin, (F), dölünü ondört bininci kuşağa vardırdığını varsayabiliriz.

Böylece diyagramımızdaki ilk on türden türemiş türlerin sayısı onbeşi bulacaktır. Doğal seçme ve ıranın ıraksamasından ötürü, a14 ve z14 türleri arasındaki ıra farkı toplamı, ilk onbir türün en farklı olanları arasındakinden çok daha büyük olacaktır. Bundan başka, yeni türler birbirleriyle çok daha başka bir tarzda hısım olacaktır. (A)’nın sekiz dölünden üçü (a14, q14, p14) a10’dan son zamanlarda ayrıldığı için yakın hısımdır; b14, ve f14, a5’i gene son zamanlarda ıraksadığı için adı geçen ilk üç türden epeyce farklı olacaktır ve son olarak, o14, e14, ve m14 değişiklik geçirme sürecinin başlangıcında ıraksadıkları için, öbür türlerden çok farklı ama birbirleriyle yakın hısım olacak ve bir alt-cins ya da farklı bir cins oluşturabileceklerdir.

(İ)’nin altı dölü iki alt-cins ya da cins oluşturacaktır. Ama başlangıçtaki türlerden biri olan (İ) köken cinsin aşağı yukarı kenarında bulunduğu ve bundan ötürü (A)’dan büyük ölçüde farklı olduğu için, (İ)’nin altı dölü, yalnızca soyaçekim dolayısıyla, (A)’nın sekiz dölünden önemli ölçüde sapacaktır; bundan başka, iki grubun farklı yönlerde ıraksadığı varsayılmaktadır. Başlangıçtaki (A) ve (İ) türleriyle bağlantılı bütün ara türler de (bu çok önemlidir), (F) ayrı tutulursa, tükenmekte ve hiç döl bırakmamaktadır. Bundan ötürü (A)’nın sekiz yeni türü ile (İ)’nin altı türü, çok farklı cinsler ya da farklı altfamilyalar sayılmak gerekecektir.

Aynı cinsin iki ya da daha çok türünden döllerin değişiklik geçirmesi yolu ile, iki ya da daha çok cinsin böylelikle türediğine inanıyorum. Ve iki ya da daha çok ata-türün, eski bir cinsin herhangi bir türünden geldiği varsayılmaktadır. Bu diyagramımızda büyük harflerin altındaki belirli bir noktaya doğru yaklaşan kesik çizgilerle gösterilmiştir; o nokta, bizim birden çok yeni altcinsimizin ve cinsimizin varsayılı atası olan bir türü temsil etmektedir.

Irayı pek ıraksamadığı, tersine (F) biçimini ya değiştirmeden ya da ancak pek az değiştirerek alıkoyduğu varsayılan F14 yeni türünün ırası üzerinde biraz durmaya değer. Bu durumda, onun öbür ondört türle hısımlık ilgisi garip ve dolaşık bir özellikte olacaktır. (A) ile (İ) ata-türlerinin arasında artık tükendiği varsayılan bir biçimin soyu olduğu için, ıraca bu iki türden türemiş iki grubun arasında, ortada yer alacaktır. Ama bu iki grup, atalarının tipini ıraca ıraksadıkları için, (F14) yeni türü onların arasında tam ortada değil, onların tipleri arasında ortalarda yer alacaktır ve her doğa bilgini böyle örnekler anımsayabilir.

Şimdiye dek diyagramdaki her yatay çizginin bin kuşağı gösterdiği varsayıldı, ama her biri bir milyon ya da daha çok kuşağı temsil edebilir; her yatay çizgi, tükenmiş canlıların kalıntılarına rastlanan yerkabuğu katlarının ardışık bölümlerinden birini de temsil edebilir. Yerbilim bölümüne gelince, bu konuya yeniden dönmemiz gerekecek ve o zaman, diyagramımızın, bugün yaşamakta olan, ama çoğu zaman ıraca belirli bir ölçüde tükenmiş grupların arasında yer alan aynı takımlara, familyalara, ya da cinslere genellikle bağlı tükenmiş yaratıkların hısımlık ilgilerini aydınlattığını göreceğimize inanıyorum ve bu olguyu anlayabiliriz, çünkü tükenmiş türler, döllerin dallanan çizgilerinin daha az ıraksadığı farklı ve çok eski çağlarda yaşamıştır.

Şimdiye kadar açıklanan değişikliğe uğrama sürecini yalnızca cinslerin oluşumu ile sınırlandırmak için hiçbir gerekçe görmüyorum. Diyagramda, ıraksayan noktalı çizgilerle gösterilen ardışık grupların her birinin temsil ettiği değişme tutarının çok büyük olduğunu varsayarsak, a14’ten p14’e, b14’ten f14’e ve o14’ten m14’e dek olan biçimler, çok farklı üç cins oluşturacaktır. (İ)’den türemiş, (A)’nın döllerinden büyük ölçüde farklı iki başka cins de elde edeceğiz. Bu iki cins grubu, böylece diyagramda varsayılan ıraksamış değişiklik tutarına göre, farklı iki familya, ya da takım oluşturacaktır. Ve bu iki yeni familya, ya da takım, ilk cinsin iki türünün soyudur ve onların daha eski ve bilinmeyen bir biçiminden türediği varsayılmaktadır.

Her ülkede çoğu zaman çeşitler ya da başlangıç durumunda türler gösteren türlerin büyük bir cinsten olduğunu görmüştük. Gerçekten böyle olması da beklenebilir; çünkü, doğal seçme varolma savaşında öbür biçimlere bir üstünlüğü olan bir biçimle iş gördüğü için, önceden bir üstünlüğü olanları özellikle etkileyecektir; ve herhangi bir grubun büyüklüğü, onun türlerinin ortak bir atanın herhangi bir üstünlüğünü soyaçekimle ortaklaşa kazanmış olduğunu gösterir. Bundan dolayı, yeni ve değişik döller türetme savaşı, özellikle, hepsi de sayıca çoğalmaya çabalayan büyük gruplar arasında olacaktır. Büyük bir grup başka bir büyük grubu yavaş yavaş yenecek, onu sayıca azaltacak ve böylece onun ilerde değişmesi ve gelişmesi şansını azaltacaktır. Aynı büyük gruptaki yeni ve daha da yetkinleşmiş alt-gruplar, dallanarak ve doğa düzenindeki yeni birçok yeri ele geçirerek, eski ve daha az gelişmiş alt-grupların yerini hiç durmadan kapmaya ve onları yok etmeye çalışacaktır. Sonunda, küçük ve parçalanmış gruplar ve alt-gruplar ortadan kalkacaktır. Gelecekte ise, bugün üstün ve büyük ve en az parçalanmış organik grupların, yani şimdiye dek en az kırıma uğramış olanların, uzun zaman üreyegideceğini önceden bildirebiliriz. Ama en sonunda hangi grubun üstün geleceğini hiç kimse bilemez; çünkü eskiden en iyi gelişmiş olan bazı grupların bugün tükendiğini biliyoruz. Daha uzak bir gelecekte ise, daha büyük grupların sürekli ve değişmeyen çoğalmasının sonucu olarak, daha küçük bir sürü grubun tümüyle tükeneceğini ve değişiklik geçirmiş hiçbir döl bırakmayacağını önceden bildirebiliriz ve bundan ötürü, herhangi bir çağda yaşayan türlerin pek azı döllerini uzak bir geleceğe iletecektir. Sınıflama bölümünde bu konuya yeniden dönmem gerekecek, ama burada şunları ekleyebilirim: bu görüşe göre, daha eski türlerin pek azı döllerini günümüze iletmiştir ve aynı türün bütün dölleri bir sınıf oluşturduğu için, hayvan ve bitki âlemlerindeki her ana bölümde neden çok az sınıf bulunduğunu anlayabiliriz. En eski türlerin pek azı değişiklik geçirmiş döller bırakmış olmakla birlikte, çok eski yerbilimsel çağlarda, yeryüzü türlü cinslerin, familyaların, takımların ve sınıfların türleriyle aşağı yukarı bugünkü gibi dolu olmuş olabilir.