"Enter"a basıp içeriğe geçin

Etiket: 3. Varolma savaşı

Üremeyi güçleştiren engellerin doğası – Darwin

Her türün üremeye olan doğal eğilimini engelleyen nedenler pek çapraşıktır. En dinç türlere bakınız: Sayıları ne denli artarsa, daha da çoğalmaya eğilimleri o denli artar. Bir tek durumda bile engellerin neler olduğunu tümüyle bilmiyoruz. Düşünen hiç kimse, bu konuda, herhangi bir hayvandan çok daha iyi tanınan insan bakımından bile, ne denli bilgisiz olduğumuza şaşmaz. Üremeyi önleyen engeller konusu birçok yazarca ustalıkla ele alınmıştır ve bir gelecek çalışmamda bu konuyu özellikle Güney Amerika’nın yabanıl hayvanları bakımından epey ayrıntılı olarak tartışmayı umuyorum. Burada önemli bazı noktaları okura anımsatmak için yalnız birkaç düşünce ileri süreceğim. Yumurtalar ve çok genç hayvanlar genellikle çok kırılıyor gibi görünür, oysa bu değişmez bir durum değildir. Bitkilerin tohumları büyük ölçüde yok olur, ama, yaptığım gözlemlere göre, bitki körpeleri, önceden başka bitkilerle kaplanmış topraklarda çimlenmekten pek çok zarar görmektedir. Tohumların birçoğunu da türlü düşmanları yok eder; örneğin, üç ayak boyunda ve iki ayak eninde, işlenmiş ve temizlenmiş, başka bitkilerin gelip barınmaya bırakılmadığı bir yerde yerli yabanıl otlarımızın çimlenip sürmesini gözledim. Sümüklü böceklerin ve böceklerin yok ettikleri, 357’de 295’ten az değildi. Birçok kez biçilmiş çim, (hayvanların sık ve çok otladığı çim de olsa durum değişmez) büyümeye bırakılırsa, çok gürbüz bitkiler, daha az gürbüz olanları –bunlar tam gelişmiş bitkiler de olsa– yavaş yavaş öldürür; böylelikle, çimle kaplı küçük bir alandaki (3×4 ayak) yirmi türden dokuzu yok oldu, öbürleri rahatça gelişti.

Besinin niceliği, her tür için o türün üreyebilmesinin son sınırını elbette belirler; ama çoğu zaman bir türün bireylerinin ortalama sayısını belirleyen, bulabildikleri besin değildir, tersine, başka hayvanlara yem olmalarıdır. Bundan dolayı kekliklerin, ormantavuklarının ve tavşanların varlığını özellikle yırtıcı hayvanların belirlediği pek de kuşkulu değildir. Önümüzdeki yirmi yıl içinde İngiltere’de bir tek av hayvanı vurulmasa, aynı zamanda hiçbir yırtıcı hayvan öldürülmese, büyük olasılıkla şimdikinden (bugün her yıl yüzlerce, binlerce av hayvanı vurulmakta ise de) daha az av hayvanı olur. Öte yandan, bazı durumlarda, fil için söz konusu olduğu gibi, bir tek birey bile yırtıcı hayvanlara av olmaz; çünkü Hindistan’da kaplan bile anasının koruduğu bir yavru file saldırmayı binde bir göze alır.

Bir türün ortalama sayısını belirlemede iklimin önemli bir yeri vardır ve belirli aralıklarla görülen aşırı soğuk ya da kurak mevsimler, bütün engellerin en etkilisidir. 1854-55 kışının, arazimdeki kuşların beşte dördünü kırdığını (özellikle ilkyazın büyük ölçüde azalmış yuvaların sayısına göre) hesapladım; bir salgın sırasında insanlar arasında yüzde on ölümün olağanüstü yüksek sayıldığını düşünürsek, bu, korkunç bir kırımdır. İklimin etkisi ilk bakışta varolma savaşından tümüyle bağımsız görünür; oysa iklim, besin darlığına yol açtığı ölçüde, gerek aynı ve gerek ayrı yiyeceklerle geçinen başka türlerin bireyleri arasında, varolma savaşının da en zorlusuna yol açar. İklim, örneğin aşırı soğuksa, etkisini doğrudan doğruya da gösterir ve cılız bireyler, ya da kış ilerledikçe en az beslenenler, en çok kırılır. Güneyden kuzeye, ya da yağışlı bir bölgeden kurak bir bölgeye doğru gidersek, bazı türlerin yavaş yavaş azaldığını ve sonunda yittiğini görürüz ve iklimin değişmesi pek belirgin olduğu için, bütün sonucu iklimin doğrudan etkisine yormaya yöneliriz. Oysa bu, yanlış bir görüştür; her türün, her zaman, ömrünün belirli bir döneminde, en kalabalık olduğu yerde bile, düşmanlarından ya da aynı yer ve besin için yarışanlardan aşırı zarar gördüğünü unutmaktayızdır; ve iklim bu düşmanları ya da yarışanları pek az bile kayırsa, onların sayısı hemen artar ve her alan canlılarla önceden tümüyle kaplanmış olduğu için, öbür türler azalmak zorunda kalır. Güneye doğru gidip bir türün sayıca azaldığını görünce, o türün zararına olan koşulun öbürlerinin tümüyle yararına olduğunu anlayabiliriz. Kuzeye doğru, ama daha az, gidince de böyledir, bütün türler azaldığı için birbiriyle yarışanlar da kuzeye doğru azalır; bundan ötürü, kuzeye doğru giderken, ya da bir dağa tırmanırken, iklimin doğrudan etkisi yüzünden bodurlaşmış biçimlere, güneye doğru ilerlerken ya da bir dağa tırmanırken rastladığımızdan çok daha sık rastlarız. Kuzey kutup bölgesine, ya da toktağan karlarla kaplı doruklara, ya da salt çöllere ulaşılınca, yaşama savaşı hemen hemen yalnız cansız öğelere karşıdır.

İklim, daha çok, başka türler için elverişli olarak, dolaylı etkide bulunur; bahçelerimizde yetişip iklimimize çok iyi dayanan, ama yerli bitkilerimizle yarışamadığı ve yerli hayvanlarımızın verdiği zarara karşı koyamadığı için asla yerlileşememiş pek çok bitki tanıyoruz.

Bir türün çok uygun koşullarda, dar bir alanda olağanüstü çoğalmasını sık sık salgınlar izler –bu, hiç değilse av hayvanları için genellikle böyle olur; burada da yaşama savaşından bağımsız bir engel vardır. Ama belki de kalabalık hayvanlar arasında yayılmaları biraz daha kolay olduğu için asalak solucanların yol açtığı salgınlar da böyle durumlarda görülür: ve burada, asalak ile tebelleş olduğu hayvan arasında bir çeşit savaş olur.

Öte yandan, birçok durumda, bir türün düşmanlarından korunması için o türün bireylerinin düşmanlarına oranla çok kalabalık olması kesinlikle gereklidir. Tarlalarımızda mısırı, kolzayı vb. buna dayanarak kolayca ve bol bol yetiştirebilmekteyiz, çünkü attığımız tohumlar, onlarla beslenen kuşların sayısına oranla çok daha fazladır; kuşlar bu bir mevsimde çok bol besin bulsa bile, besinin çokluğu ile doğru orantılı olarak çoğalamaz, çünkü kışın sayıları azalır; oysa bahçesindeki birkaç kök buğdaydan ya da başka bir bitkiden tohum almayı denemiş herkes, bunun ne denli güç olduğunu bilir: Böyle durumlarda bir tek tohum bile alamadım. Bir türün korunması için bireylerinin pek çok olması gerektiği görüşü, bence, doğadaki bazı özel durumları, örneğin pek seyrek rastlanan bitkilerin yetiştikleri dar alanlarda neden aşırı kalabalık olduğunu ve toplu yaşayan bitkilerin neden toplu yaşadığını, yani yayılma alanlarının sonlarında bile neden kalabalık kümeler halinde bulunduğunu açıklar. Böyle durumlarda şuna inanabiliriz: Bu bitkiler, ancak yaşam koşullarının birçok bireylerinin topluca yaşayabileceği kadar elverişli olduğu yerlerde varolabilir ve böylece türünü tümüyle yok olmaktan kurtarır. Birçok durumda, çaprazlanmanın olumlu etkileri ile yakın hısımlar arasında çaprazlanmanın olumsuz etkileri de elbette ortaya çıkar; ama bu konunun ayrıntılarına burada girmek istemiyorum.