“Onların diyeceklerine sabret. Kulumuzu; o kuvvet sahibi Davud’u hatırla. Çünkü o dâima (Allah’ın rızâsına) dönen bir zât idi. Gerçek biz dağları kendisine musahhar kıldık ki, bunlar akşamleyin ve kuşluk vakti onunla birlikte durmadan tesbih ederlerdi. Toplanıp gelen kuşları da (kendisine râm ettik); herbiri itaatle ona dönücü idi. Onun mülkünü de kuvvetlendirdik. Ona hikmet ve fasl-ı hitâb verdik” (Sâd: 17-20).
Mucâhid şöyle demiştir: ‘Faslu’l-hitâb”, “Hükümde ince anlayış”tır.
“Velâtuştıt”, “İsraf etme, bizi yolun doğrusuna hidâyet et”. “Şu benim kardeşim, onun doksan dokuz na’cesi var. Benim ise bir tek na’cem var”: “Na’cef kelimesi kadın için de, davar için de söylenir.
“Ekfilnihâ (Onu bana ver)”: “Meryem’e, Zekeriyyâ kefîl oldu” demek gibidir; yani onu kendisine aldı.
“Azzenî”, “Bana gâlib geldi”, yani benden daha azîz oldu. “A’zeztuhu”, “Ben onu hitâbda azîz kıldım”.
“Hitâb”, “Karşılıklı söz döndürme”dir deniliyor. ” (Dâvûd) dedi: “And olsun ki, o senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçi mallarını birbirine katıp karıştıran ortakların çoğu mutlakaa birbirine haksızlık eder… ”
İbn Abbâs: “Biz onu fitneye uğrattık”, “Biz onu denemeye tâbi’ tuttuk” demektir, demiştir. Omer bunu “Fettenâhu” diye tâ’nın şeddesiyle okumuştur. “Dâvûd bunun üzerine Rabb’inden mağfiret edilmesini istedi, rükû’ ile yere kapanıp Allah’a döndü”.
3458 Mucâhid şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs’a:
— Sâd Sûresi’nde secde ediyor muyuz? dedim. O:
— “Daha evvel de Nuh’u ve onun neslinden Davud’u, Süleyman ‘ı, Eyyûb’u, Yûsuf’u, Mûsâ ‘yı ve Hârûn’u (nübüvvetle) hidâyete kavuşturduk… İşte bunlar Allah’ın hidâyet ettiği kimselerdir. O hâlde sen de onların gittiği doğru yolu tutup ona uy… ” (el-En’âm: 84-90) âyetlerini okudu da:
— Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara uymakla emrolunanlardandır, dedi.