3883 Bize Alî ibnu Mushir, Hişâm’dan; o da babası Urve’den haber verdi ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Arab kabilelerinin birine âid siyah bir kadın müslümân oldu. İşte o kadının Mescid’de küçük bir odacağı vardı. Âişe dedi ki: Bu kadın her vakit bize gelir ve yanımızda konuşurdu. Konuşmasını bitirdiği zaman:
— Ve yevmu’l-vuşâhı min teâcîbi Rabbinâ Ela innehû min beldeti’l-küfri encânî.
(= Vuşâh işinin olduğu gün Rabb’imizin yarattığı acîblerdendir. Şübhesiz ki O küfür beldesinden kurtarmıştır) der idi.
Kadın bu mısra’ı çok söyleyince Âişe ona:
— Vuşâh günü nedir? diye sordu Bunun üzerine o kadın şöyle anlattı:
— Ailemden birine âid bir kız çocuğu, üzerinde kırmızı tirşeler dizilmiş deriden bir kemer olduğu hâlde dışarı (yıkanmaya) çıkmıştı. O meşin kemer kendisinden düştü (yahut, onu kendisi üzerinden çıkardı). Hemen o kırmızı kemer üzerine bir çaylak indi, ve onu semiz bir et parçası sanarak kapıp gitti. (Kız dedi ki:) Ev halkı beni hırsızlıkla ittihâm ettiler ve o kemer yüzünden bana azab verdiler. Hattâ benim işim o dereceye ulaştı ki, onlar benim ön tarafımda bile o kemeri araştırdılar. Onlar bu vaziyette benim etrafımda bulundukları ve ben de kederim içinde bunaldığım bir sırada, birden o çaylak (tekrar) yönelip geldi ve tam başlarımız hizasına ulaştı. Sonra o kemeri aşağıya attı. Arayıcılar hemen onu aldılar. Bunun üzerine ben onlara:
— İşte beni ittihâm ettiğiniz şey! Halbuki ben hırsızlıktan berî bulunuyorum, dedim.