Ve Yüce Allah’ın şu kavli:
“Hani sen, mü’minleri muharebeye elverişli yerlerde ta’biye etmek üzere erkenden ailenden (Medine’den) ayrılmıştın, Allah hakkiyle işitendi, kemâliyle bilendi” (Âlu İmrân: 121).
Ve zikri ulu olan Allah’ın şu kavli: ” (Ey mü’minler) gevşemeyin, mahzun olmayın. Siz eğer (gerçekten) mü ‘min iseniz (düşmanlarınızdan) çok üstünsünüzdür. Eğer size (Uhud’da) bir yara değmiş bulunuyorsa (Bedir’de) o kavme de o kadar yara değmiştir. O günler (öyle günlerdir ki) biz onları insanlar arasında (nevbetleşe nevbetleşe) döndürür dururuz. (Bu da) Allah’ın (ezeldeki) ilmini imân edenlere açıklaması, içinizden şehîdler edinmesi, mü’minleri tertemiz yapıp kâfirleri helak etmesi içindir. Allah zâlimleri sevmez. Yoksa siz, Allah içinizden savaşanları belli etmeden, sebat edenleri belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? And olsun ki, siz ölümle karşılaşmadan önce onu arzûlamıştınız. İşte onu gerçekten gördünüz de. Şimdi siz ona bakıp duruyorsunuz” (Âlu İmrân: 139-143).
Ve Allah’ın şu kavli:
“Andolsun ki, Allah’ın size olan va’di – O’nun izni ile onları öldüregeldiğiniz, hattâ sevmekte olduğunuz zaferi de size gösterdiği zamana kadar – yerine gelmişti. (Sonra) siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz, verilen emir hakkında çekiştiniz. İçinizden kimi dünyâyı istiyor, yine içinizden kimi âhireti diliyordu. Sonra Allah size ibtilâ vermek için sizi onlardan geri çevirdi. (Bununla beraber) sizi muhakkak bağışladı da. Zâten Allah mü’minlere bol lütuf ve inayet sahibidir” (Âlu İmrân: 152).
Ve Yüce Allah’ın şu kavli:
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar Rabbleri katında diridirler. (Allah’ın) lûtfu inayetinden, kendilerine verdiği (şehîdlik mertebesi) ile hepsi de şâd olarak (cennet ni’metleriyle) rızıklanırlar.
Arkalarından henüz onlara katılamayanlar hakkında da: Onlara hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir diye müjde vermek isterler” (Âlu İmrân: 169-170).
4091 Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud gününde: “İşte şu atının başını tutmuş (harekete hazır) bulunan Cibril’dir, üstünde de harb cihazı vardır” buyurdu.