Kutbilarifin, Gavsülvasılin nitelemesiyle anılan Hünkar Bektaş Velinin yaşamı hakkında açık bilgiler yoksa da, bugün bazı genellemeler yapabilecek durumdayız.
Hünkar Bektaş Veli, 13. yüzyılda yaşamıştır. Bu tarih, eski bir Vilayetnameye eklenen notta 1209-1271 olarak saptanmıştır. Tarihsel gerçeklere uygun görünen bu tarihlerin doğruluğunu şu kanıtlar onaylar.
1- Hünkar Bektaş Veli, 1273 tarihinde öldüğü kesin olan Mevlana Celalettin-i Rumi ile çağdaştır. Bu çağdaşlığı, Mevlevi kaynakları ortaya koymaktadır. Bunlardan Ariflerin Menkıbeleri adlı Ahmet Eflakinin kitabı ilginç bilgiler verir. bu düşmanca tavır taşıyan kitaptaki bilgiler ile Bektaşilerin Vilayetnamesindeki bilgiler birbirlerini doğrular. Kısacası, Hünkar Bektaş Veli, Mevlana ile aynı dönemde yaşamıştır ve üç aşağı beş yukarı aynı yaştadırlar.
2- Hünkar Bektaş Veli, 1263-1264 tarihlerinde Anadoludan Kırıma geçen Alevi Türkmenlerinin başında bulunan Sarı Saltukun da mürşididir. Osmanlılar döneminde Sünni anlayışla yazılan Saru Saltuk Vilayetnamesinde bile Saru Saltukun Alevi inançları taşıdığı anlaşılıyor. (Yunus Emre ve Tasavvuf, s. 44). Bektaş Velinin, 1282den sonra ölen Saru Saltukdan daha büyük veya onunla yandaş olması (Yol gereği mürşit, küçük de olabilir….) normal sayılmalıdır.
Saru saltukun beline çelikten değil tahtadan kılıç takılır. Bununla da onun manevi gücü, aydınlatma yeteneği anlatılır. Tahta kılıçla ülkeler fethedilemez ama gönüller fethedilir.
Hıristiyanlar bile onu ermiş kabul etmelerinin nedeni, onun zor adamı değil, gönül adamı olmasından kaynaklanır.
Bugün, Anadolu Alevilerinin bir bölümü Sarı Saltuk Ocağına bağlıdır. Bu durum bile Sarı Saltukun Alevi dedesi olduğunu gösterir.
İbni Batuta da Saltukluların Sünniliğe aykırı davranışları olduğunu yazar.
3- Hacı Bektaş; Taptuk Emrenin; Taptuk Emre de Yunus Emrenin mürşiddidir. (Alevilerde şeyh diye bir olgu yoktur.) Bugün, Yunus Emrenin 1320 civarında Hakka yürüdüğünü (öldüğünü) biliyoruz. Yunus Emrenin manevi gıdasını veren de Hacı Bektaştır. Öyleyse, Büyük Pirin, Yunus Emreden önce Hakka yürüdüğünü söylemek yanlış olmaz.
4- Vilayetnamede, Hacı Bektaşa karşı çıkan ve onun duvarı yürüttüğünü görünce teslim olan Seyyid Mahmud-i Hayrani de 1267-1268 tarihlerinde ölmüştür. Nureddin bin Caca da yine bu yüzyılda yaşamış olup Vilayetnamede adı geçen önemli kişilerden birisidir.
5- Taptuk Emrenin mürşidi gibi görünen Barak Baba da Anadolu Batınilerindendir. Kendisi 1307-1308 tarihinde Giylanda katledilmiştir.
6- 1275 ile 1343 yılları arasında yaşayan Ebülfarac Vasıtinin Tiryakül Muhabbin adlı eserinde de adı geçen Hacı Bektaşın, 1343ten önce ölmüş ve oldukça şöhret kazanmış olduğu anlaşılıyor.
7- En önemli kanıtlardan birisi de; Kırşehirde bir Mevlevi tekkesi kurmuş olan Şeyh Süleyman bin Hüseyinin vakfiyyesinde geçen “fi nahiyetil-Hacı Bektaş kuddise sırruhu…” ibaresidir. 1297 tarihli bu ibareden, Hacı Bektaşın bu tarihte artık ölmüş olduğu anlaşılmaktadır. Kuddıse sırruhu ibaresinin, o tarihlerde sağ insanlar için kullanıldığı görüşü, belli bir kanıta dayanmaktadır…. (Bu bilgi için bak: John Kingsley Birge, Bektaşilik Tarihi, s.45. Birgein naklettiği bir başka bilgi de 1295 tarihli bir vakfiyede yer alıyor. Orada da Hacı Bektaş Veliden merhum diye söz edilmektedir.)
Gerek Aşıkpaşazadenin tarihinde, gerekse “Menakıbül Kudsiyyede; Hacı Bektaşın Baba Ilyası Horasaninin yolunda, onun ardası olduğu vurgulanır. 1240 yılında öldürülen Baba Ilyasın ardası olacak birisinin o dönemlerde en az 30 yaşlarında olması gerekir. Bu da Hacı Bektaş için saptanılan doğum tarihinin 1209 dolayları olduğunu gösterir.
8- Hacı Bektaş Veli hakkında Menakıbül Kudsiyede geçen şu beyitler önemlidir:
Hacı Bektaş şol sebebden hiç
Göze almadı tac-ı sultanı
Edebali vü bundağı huddam
Gördüler Hacıdan bu seyranı (s. 169).
Bu beyitler o dönemin gerçek bilgisini yansıtıyor. Ve anlaşılıyor ki Hacı Bektaş Veli ve yanındaki yoldaşları 1240 yılında çıkan isyana katılmışlardır.
9- Anadluda Hacı Bektaş gibi ünlü düşünürlerin yetişmesi 13. yüzyıldadır. Çünkü bu çağda gerek tasavvuf, gerek klasik Alevi düşüncesi, Anadoluda rahatça yayılma olanağına kavuşmuştur. Değişik Islam ülkelerinden gelen bilgiler Anadoluda yerleşerek görüşlerini yaymaya çalışmışlar, bu durum da Anadolu için bir kazanç olmuştur.
“Veli” Sıfatlı Pir….
Hacı Bektaş Velinin adındaki (Türkçe söylenişi; Veli Hacı Bektaş olmalıdır.) Veli unvanı önemlidir. Alevi felsefesindeki velayet yükünü taşımakla yükümlü en ulu kişiye verilen bu unvan, Anadoluda Aleviler arasında iki kişilik için kullanılmıştır. Birincisi Hacı Bektaş; ikincisi de safevi yolundan olan Şah Ibrahim… Velilik, Alevilere ve Alevi felsefesine özgü bir olgudur. Halk arasında bu olgunun gördüğü saygınlık nedeniyle Alevi olmayan bazı şeyhler de kendilerine veli dedirtmişler, ya da yandaşları onlara veli sıfatını yakıştırmıştır. Onlar kendi kendilerinin velileri olmaktan öteye gidememişlerdir.
Hacı Bektaş Velinin, ana baba tarafından Arap olmadığı ortadadır. Onun Türkler arasında, Türk kültürü ile yetiştiği, gerek yaşantısında, gerek düşüncelerinden anlaşılıyor. Buna karşın; Hacı Bektaşın soyunun İmam Aliye çıkartılması; gerçekte İmam Alinin manevi mirasına sahip çıkmaktan kaynaklanır. Hacı Bektaşa Veli unvanının verilmesi de işte bu yüzdendir. Hacı Bektaş, yaşadığı dönemde, Anadoluda “Serçeşme” pınarların başı (asıl kaynak) olarak görülmüştür. Bu da veliliktir.
Zaten daha 14. yüzyıl başlarında bile Hacı Bektaştan seyyid olarak bahsedilmesi, bu bağlantının boşuna olmadığını, sonradan uydurulmadığını gösterir. 1343 yılında ölen Vasıtinin, Hacı Bektaşiçin “seyyid” sıfatını kullanması, onun seyyidliğinin sonradan uydurulmadığını kanıtlamak açısından önemlidir.
Hacı Bektaş ile İmam Ali arasında kan bağı olmasa bile ilim (bilgi) bağı vardır ve çok güçlüdür. Bu bağ gerçektir. Bu nedenle, onun soyunu imamlara ulaştıran soy kütükleri doğru sayılabilir…. sıradan insanlar, işte bu manevi bağlantıyı bilmedikleri için, Hacı Bektaşı bir Arap gibi görme yanılgısına da düşmüşlerdir.
Ayrıca, Hacı Bektaşın ailesinin geldiği Horasan çevresi çok kuvvetli Alevi akımlarının bulunduğu bir bölgedir. Nişabur Kenti. Yönetimin Sünni karekterli olmasına karşin, fütüvvet ehlinin ve Melamilerin yoğun olduğu ve bu akımların filizlendiği bir yerdir. Gerek esnaf teşkilatı olan fütüvvet, gerekse Melamilik, Alevi düşüncesinden son derece etkilenmiştir.
Altıncı Imamdan sonra, Ali evlatları, genellikle Arap toplumunun dışına çıkmış, doğuya, Horasana yakın bölgelere kaymışlardır. Bunların düzinelerle çocukları olmuş, geniş bir soy ağacı oluşmuştur. Hacı Bektaşın baba yanından olmasa bile ana yanından bu soyla ilişkisi olabilir. Başlangıçta söylediğimiz gibi, ana yanından bağlantı kurma ve soy yürütme olgusu, ta Muhammed döneminde Fatıma ile başlamıştır.
Ayrıca, Hacı Bektaş gibi büyük bir insanın, imamlar soyu ile bağlantı kurması ve bunun da daha sonra hiç itiraz görmemesi, düşündürücüdür. Bu sessizlik bile, dolaylı da olsa, kendisinin imamlar soyu ile ilişkisi bulunabileceğini gösterir.
16. yüzyıldaki Osmanlı belgelerinde, Hacıbektaş ilçesinde, kendilerinin Hacı Bektaş Veli evladı olduğunu söyleyen bir kuşağın var olduğunu görüyoruz. Bu kuşaktan insanlar, kendilerini seyyid soyundan saymaktadırlar.
Bir başka kanıt da Pir Sultan Abdalın şiirleridir. Bu şiirler, sonradan Pir Sultan adına yazılmış değil iseler –ki, üslup özellikleri, Pir Sultana ait olduklarını gösteriyor.- Hacı Bektaş Velinin seyyid soyundan olduğunu dile getirmektedir.
Anadoluda Yetişti….
Hacı Bektaş Velinin tahminen 1240 yıllarında veya bu tarihin hemen öncesinde Moğol baskısından kaçan boylarla birlikte Anadoluya geldiği; Babailer ayaklanmasının lideri Baba Ishaka bağlandığı, onun halifesi olduğu; Baba Ishakın 1240 yılında öldürülmesinden sonra Sulucakarahöyük çevresine geldiği; hemen hemen bütün araştırmacılar tarafından kabul edilir. Bu görüşün bazı yönleri yanlıştır….
Çünkü:
1- Anadolu, o çağlarda büyük düşünürlerin harman olduğu bir yerdir. Öyle Horasandan gelen herkesin hemen kabul gördüğü, Veli sayıldığı gibi mantığı benimsemek olanaksızdır. O dönemi yansıtan menakıp kitaplarında, şeyhler ve babalar arasında kuvvetli bir varlık mücadelesinin olduğunu görüyoruz. Halkın, hiç tanımadığı birisini, gelir gelmez var olan babalara, dedelere, şeyhlere tercih ederek kendisine veli yapması akıl ve mantıkla bağdaşmaz. Bu nedenle, ailesi Horasanlı olmakla birlikte, Hacı Bektaş; babalılar arasında, Anadoluda yetişmiş ve kendisini, gerek eylemleri, gerek düşünceleri ile kabul ettirmiştir….
Horasanlı sıfatı; her zaman, bizzat Horasandan göç edenleri ifade etmez… Kaynağı Horasanlı olan aileleri de anlatır. Horasanlılık, genelde, Islamiyette Alevi düşüncenin kaynağını da ifade ettiğinden, Alevi büyüklerine Horasan Erenleri sıfatı verilmiştir…
2- Babalılar ayaklanmasının manevi lideri Baba Ilyas-ı Horasanidir. Baba Ishak, Baba Ilyasın öğrencisidir (halifesidir). İsyanı yöneten bir kumandan olan Baba Ishakın mürşit postuna oturarak Hacı Bektaşı irşat ettiğini söylemek Aleviliğin geleneklerini bilmemekten kaynaklanır. Mürşitler düşünce üretirler, ellerine silah almazlar… bu nedenle, Baba Ilyasiçin, Hacı Bektaşın mürşidi denebilir ama Baba Ishak için bu görev yakıştırılamaz. Çünkü, Baba Ishak, görev verilendir; görev veren değildir. Savaşta yönetici, lider olması da bunun en somut kanıtıdır.
3- Hacı Bektaş, 1240 dolaylarında Anadoluya gelmiş olsaydı, tamamen hareket içinde olan Türkmenlere söz dinletmesi olanaksız olurdu. Belli ki, o, Türkmenler arasında yaşıyordu… Başsız kalan önemli bir kitleyi, 1240 isyanından sonra almış, oldukça güvenli sayılabilecek Sulucakarahöyük çevresine götürmüştür.
Zaten, Moğol baskısından kaçış, 1220 yılında Cengiz Hanın Batı Türkistana saldırıp yakıp yıkması sıralarında olmalıdır. Özellikle Türkler üzerine yoğun kaskılar 1220-1225 arasındadır. Eğer, Hacı Bektaşın ailesi Moğol baskısından Anadoluya göçen Türklerden ise, bu göç olayının 1220 dolayında olması kuvvetle muhtemel. Hacı Bektaş Veli, bu sırada 11-12 yaşlarında bir çocuk olmalıdır.
Bizce, Hacı Bektaş Veli, Babalılar Ayaklanmasından ortalama 20 yıl önce Anadoluya gelmiş; ailesinin saygınlığı, kendisinin parlak zekası önemli bir kitle tarafından tanınıp tutulmasını sağlamıştır.
Gerek Aşıpaşazade Tarihinde, gerekse Menakıbül Kudsiyyede; Hacı Bektaşın, Babalılar ayaklanmasına katılmadığı vurgulanır. Bu durum da, Hacı Bektaşın, devletin takibinden kurtulmak isteyen kitleler için bir sığınak haline gelmesi sonucunu doğurduğunu söyliyebiliriz. Zaten, bir diplamat inceliğiyle Alevi kitleleri kendisine bağlaması; Hacı Bektaş Velinin yanlız bir düşünür değil politikacı olduğunu da ortaya koymaktadır.
Şimdiye değin kesin bir belgebulunmamasına karşin; Hacı Bektaş Velinin, karamanoğulları hareketinin bilgi dokusunu dokuduğunu söylemek yanlış olmasa gerekir. Özellikle, 1277 yılında, Karamanoğlu Mehmet Beyin “ayağı çarıklı, başı kızıl külahlı” Alevi Türkmenlerinin başında Konyayı ele geçirmesi ve burada yayınladığı ferman önemlidir. Bu fermanda, “Bundan sonra; devlet dairelerinde, evlerde, sokaklarda dinsel mekanlarda Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır. Aksi hareket edenler, idam olunacaktır.” Denilmesi çok anlamlıdır.
Selçuklu yönetiminin resmi dil olarak Farsçayı seçmesine bir tepki olan bu istek; Alevi kitlelerin tavrını yansıtıyordu. Yunus Emrenin, şiirlerini Mevlana gibi Farsça değil de Türkçe yazması, Alevi yaklaşımının sonucudur… Alevilikte Türkçenin eğemenliği, Aleviliği benimseyen başka ulusların da en azından ibadet dili olarak Türkçeyi kullanmalarını gündeme getirmiştir. Bunun en somut örneği Arnavut Bektaşilerinden ve Kürt Alevilerinde görülür.
4- Hacı Bektaş velinin, Hoca Ahmet Yesevi dervişi olduğu yaygın bir kanıdır. Buradan yola çıkılarak Hacı Bektaş Velinin Sünni olduğu kanıtlanmaya çalışılıyor. Hemen belirtelim ki, daha Hoca Ahmet Yesevinin Sünni olduğu iddiası doğru değildir.
a) Nakşibendi tarikatının bu yoldan çıkmış olması, Yeseviliğin Sünniliğini göstermez. Bazı kaynaklar; Hoca Ahmet Yesevinin, Alinin oğlu Muhammed Hanefi soyundan olduğunu yazarlar. Böylece, dolaylı olarak Ahmet Yesevinin Alevilikle bağlantısı kurulur. Bunun üzerinde önemle durmak gerekir. Hoca Ahmet Yeseviyi ana yönünden Ebu Bekire bağlamak da Sünnilik kanıtı değildir.
Anadolu Aleviliği geleneği ise Hoca Ahmed-i Yeseviyi İmam Bakırın soyundan geldiğini kabul eder. Bu geleneğin doğruluğu saptanabilmiş değilse de kitleler kabul etmiş bulunuyor.
b) Hoca Ahmet Yesevi adına görülen hikmet tarzı şiirlerin birçoğunun daha sonradan yazılmış olduğu bir gerçektir. Hoca Ahmet Yeseviyi Sünni bir Nakşibendi gibi gösteren bu şiirler, nakşibendiler tarafından biçimlendirilmiştir. Bu nedenle, sonradan değiştirilen metinlere bakarak Yeseviliği koyu Sünnilik olarak göstermek de doğru değildir.