Halk tabakalarının Ali çevresinde toplanmalar; onun adaleti ve eşitliği temsil etmesinden kaynaklanmıştır.
Hz.ımam Ali halife olunca, hazineye atadığı Ammara, kimsenin başka bir kimseden üstün olmadığını bildirip herkese üç dinar vermesini emretti. “Bana bile üç dinargetir” dedi. Beytülmalde üçyüz bin dinar bulundu; yüz bin kişiye dağıtıldı. Hiçbir kimsenin öbüründen üstün tutulmaması, bazılarına ağır geldi.hatta Sehl bin Huneyf bile “Ya Emirülmüminin! Bu, dün benim kölemdi; bugün azzat ettim onu! Ona ne verdiysen bana da onu verdin” dedi. İmam Ali, “Evet sana ne kadar verdiysem, ona da o kadar verdim” dedi.
Talha, Zübeyr, Abdullah bin Ömer, Said bin AS ve Mervan, ayrıca Kureyşten bazı kimseler de buna razı olmadılar. Velit bin Utbe de bunlardandı. “Osmanın verdiği kadar vermezsen, seni bırakır, Şama gider Muaviyeye katılırım” dedi. Talha, Zübeyr ve Abdullah, memurlara, “Bunu, siz mi yapıyrsunuz, Emirülmüminin mi?” diye sordular. Memurlar dediler ki: “Biz onun emri olmadan bir şey yapamayız.”
Bunun üzerine, İmam Aliyi aradılar. İmam Alinin güneş altında, tuttuğu bir işçiyle çalışmakta olduğunu gördüler. “Hava çok sıcak, şuraya gidelim” dediler, bir gölgeliği gösterdiler, İmam Ali, “peki” dedi, gölgeliğe sığındılar, konuşmaya başladılar. “Bizim Resulullaha yakınlığımız var, savaşlarda bulunduk. Ne Ömer böyle verirdi, ne Osman. Sen bizi herkesle bir tutuyorsun” dediler.
Hz.Imam Ali, “Benden önce mi müslüman oldunuz?” diye sordu “Hayır” dediler. Daha sonra, “Peygambere siz mi yakınsınız, ben mi?” diye sordu. “Onun senden daha yakını yok; fakat biz de ona ayak uydurduk, müşriklerle savaştık” dediler. İmam Ali “Benim kadar mı savaştınız” dedi. “Hayır” dediler. “Senin gibi savaşan yoktur.”
Bunun üzerine, İmam Ali “Andolsun Allaha, benimle işçim arasında bile bir fark gözetmem ben” dedi.
Ertesi günü, Talhayla Zübeyrin oğlu Abdullah da geldi, İmam Aliyi kınamaya koyuldular. Bunlar, , kendilerine verilen parayı da almamışlardı.
Ammar, “Imam Aliye karşı bütün insanlar birleşseler, ben gene elimi ona veririm. Şehadet ederim ki, Peygamberin, Allahın emriyle gönderildiği günden beri, ondan üstün tuttuğu kimseyi bilmiyorum”dedi.
Bu hali duyan İmam Ali, Ammarla Zübeyri ve Tahayı çağırtı. Konuştular, her ikisi de, “Bizimle konuşmadan niçin bu işi yaptın?” deiler. Bunun üzerine İmam Ali onlara, “Yenbuda malım var, isterseniz size onları vereyim” dedi. Onlar da kabul etmediler. Kufe ve Basra valiliklerini istediler.
Imam Ali, “Oyunuza başvurmam gerekebilir, benimle kalmanız daha doğru” dedi. Bu sz üzerine Talha ve Zübeyr umre etmek üzere Mekkeye gideceklerini söylediler. İmam Ali, “Siz umre etmeyi değil , hıyanette bulunmayı koruyorsunuz. Beyatten dönmeyin, Müslümanların birliğini bozmayın” dedi. İkisi de dönmeyeceklerine dair söz verip onun yanından ayrıldılar. Fakat sözlerinde durmayıp isyan bayrağını çektiler.
Hz.Ali, bu çıkarcıları Cemel savaşı ile tepeledi. Fakat Şam Valisi Muaviyeyi ezmek için topladığı ordusu zayıfladı. Sıffında Muaviye ile giriştiği savaşı da kazanmak üzereyken Harici adı verilen ayrılıkçı anarşistlerin dayatması sonucu, hakeme başvuruldu. Muaviyenin hakemi Amr Ibnül As, Alinin hakemi Ebu Musa el Eşariyi kandırdı. Bu kandırma olayı şöyle oldu: Amr Ibnül As, hakemliklerini üstlendikleri her iki insanın da bu davranışlarıyla ortalığa zarar verdiklerini söyleyerek Musayı ikna etti…. Bu insanın Musa,parmağındaki yüzüğü çikararak, “Bu yüzüğün parmağından nasıl çıkarıyorsam, Aliyi de halifelikten öyle alıyorum” dedi ve yüzüğü yere koydu… O anda yüzüğü kaparak parmağına takıveren Amr, “Bu yüzüğü parmağıma nasıl geçiriyorsam Muaviyeyi de halifeliğe öyle geçiriyorum” dedi… Ve İmam Alinin halifeliği, bu hiç beklenmeyen aldatmacayla sona ermiş oluyordu. Hakeme baş vurulmasını isteyen Hariciler bu sonuçtan Aliyi sorumlu tutunca, İmam Ali, onlarla savaşa tutuştu. Nehrivanda 10 bin civarında Harici öldürüldü. Fakat, başkent Kufede 661 yılında bir Harici olan Abdurahman ibn-i Mülcem, İmam Aliyi zehirli kılıçla ibadette iken başından yaraladı ve şahadetine sebep oldu.