İslam düşüncesinin doruklarından biri olan Endülüslü fakih-metodolojist Ebu İshak eş-Şatıbı (Ölm. 790 / 1388) İslama uydurmalar, hurafeler sokan dinci iftiracılığı tanıtırken şöyle bir saptama yapıyor:
“Masıyet (günah) masıyet olarak kaldıkçaAllaha iftira seğildir: ama nasıyet dinde teşri (kral koyma yetkisi) aracı yapıldığında Allaha iftira olur.” (Şatıbı; el-Itısım, 2 / 41)
İnsan, insan olarak günah işler; bu normaldir. Günah işlemek insanı ne dinsiz ne de Allah düşmanı yapar; sadece günah işlemiş insan yapar. Ancak işlenen günah, Allahın yetkilerini kullanmak, dinde buyruk makamı gibi davranmak, dine hükümler eklemek, kısacası, dinde teşrii yetki kullanmaktan kaynaklanıyorsa bunun adı sadece günah değil, Allaha iftiradır ki zulün ve şirkin en lanetli türüdür. (Kuran, Enam, 93, 144).
Allahın en büyük öfkesine çarpılanlar, imanı olup da eksikleri, günahları olan insanlar değil, ibadet ve din savunuculuğunda kimseye söz bırakmadığı halde dine sürekli hüküm ekleyen, dini sürekli kendi güdümüne alan dincilerdir.
Dinde teşrii yetki kullanma suçu, İslam dünyasında tarikatlar ve mezhepler tarafından bilerek veya bilmeyerek asırlardır işleniyor. Son zamanlarda buna, din üzerinden siyaset yapanların ‘dini siyasal parti ile eşitleme zulümleri eklendi, bu zulüm, dini kendisi ve partisiyle eşitleme ve kendisini Allahın vekili, sözcüsü gibi ortaya sürme zulmüdür. Dinci terörün başlangıç noktası budur.
Tüm insanlığın ortak kurumu olan dini, kendi siyasal organizasyonunun başarı aracı yapan bu zalim mantık, daha doğrusu bu müşrik günah şöyle sergilendi.
Önce, dindarlık, birilerinin alameti farikası ilan edildi, ardından din baronlukları, din dükkanları, dokunmaz-eleştirilmez ‘efendiler, üstadlar, mücahitler (!) ve daha neler neler yaratıldı. Bunlara, sadece ve sadece peygamberlerin kullanabileceği bir yetki, dinde sözcülük hakkı verildi. Bunun ardından, bunların, halkı ‘iyi dindar, zayıf dindar, günahkar, dinsiz, din düşmanı, mürted gibi sınıflara ayırma hakkı kullanmalarına seyirci kalındı. Onların bu yaftaları yapıştırırken, hareket noktası olarak kendilerini, kendi ekollerini, tarikat, mezhep veya partileriniesas aldıklarını kimse fark edemedi.
Bunların din-iman-Allah-Peygamber diye bir kaygılarının olmadığı, insanları aldatmak için dini ve Allahı kullandıkları, kısacası Allah ile aldattıkları fark edildiğinde iş işten çoktan geçmişti.
Bu zihniyetin Allah ile aldatan tezgahı şöyle işletiliyordu:
“İslam demek dinde bizim anladığımız demektir. O halde bizim akdediğimize kara, iyi dediğimize kötü diyenler otomatik olarak İslam dışıdır. Karşı çıkış gerekçeleri, kanıtları ne olursa olsun, fark etmez. Biz Allahın askerleri, temsilcileriyiz. Allahın temsicilerine din ve Allah adına kanıt gösterilemez. Müslümanlık belgesi, bizim defterimize kayıtlı olmanın ta kendisidir. Öteki yollar, İslama ve cennete değil, patatese çıkarır.”
Bu talihsiz mantık, bir şer formülü olarak şöyle der:
“Müslüman vardır ve o biziz; kafir vardır ve o da bize karşı olanlardır. Ve biz, bize karşı olanlara her şeyi yapma hakkına sahibiz.”
Bu mantığın bağlı olduğu saltanat ve siyaset damarı, Muhammedin ‘konuşan Kuran unvanını verdiği Şah-ı velayet Aliyi secde halinde iken katletmiş ve gerekçe olarak da, “Kafir oldu da onun için öldürdük!” demiştir.
Gerçek müslümanlar dindarlar dinlerinintarihini ve kitabını gereğince okuyup anlasalardı bunu görürlerdi ve dinle kendi anlayışını eşitleyen zihniyetin Türkiyeyi nereye götüreceğini daha ilk adımda anlarlardı. Ne yazık ki bunu yapamadılar, anlıyamadılar. Daha acısı, anlamamaya ısrar ve iştahla devam ediyorlar. Hemde dünya ölçeğinde bir gafletele.
Bu namert oyunun nasıl yürütüldüğüne canlı bir örnek verelim: bunların gemiyi azıya aldıkları ve kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayanların erkeklerine piç, kadınlarına fahişe diye hitap edebildikleri günlerde ekranlara bir eş çinsellik olayı getirilmiştir: bir Kuran kursu hocasının erkek öğrencisiyle cinsel ilişkisi tespit edilmiş ve bu rezaletle ilgili yayınlar yapılmıştır.
Bize de sordular: “Kuran adının arkasında böyle bir rezilliğin işlenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?” doğal olarak bundan tiskinti duyduğumu, bu tip ruhsuz ve ahlaksızların Kurandan ve onun değerlerinden uzak kalmaları gerektiğini, İslamın bu tipler yüzünden ithama maruz kaldığını, vs. söyledim. Bunun üzerine, telefonler, fakslar, mektuplar işledi; bununla da yetinilmedi, yüz yüze sataşmalar sergilendi. Hepsinde ortak söylem şuydu:
“Müslümanlara hakaret edildi, siz de buna destek verdiniz.”
Mantığa bakın: Kuranın arkasına gizlenerek iğrençlik sergilemek İslama hakaret olmuyor da bunu tespit ve teşhir edip halkı uyarmak müslümanlara hakaret oluyor!
Dinle kendisini ve ekibini eşitlemenin en namert belirişi, ‘öteki ilan edilenlerin her türlü ithama maruz bırakılmalarıdır. Bu azmışlıktan insaf, acıma, insanlık bekleyemezsiniz. ‘Öteki ilan edilenler akıl almaz bir vicdansızlıkla itham edildiler! Afkanlı kadınların, hiç değilse uluslar arası yardım kuruluşlarında çalışmasını isteyen yabancılara karşı Talibanın cevabı şu olmuştur:
“Bu kadınlar, KGB tarafından eğitilmiş casuslardır. 35 bin Afganlı kadın KGB tarafından eğitilmiş bulunuyor. Bunun için bunların ev dışına çıkmasına, hele hele çalışmalarına izin vermeyiz.” (Milliyet Gazetesi, 14 Temmuz 2000)
Yıllardır evinden çıkmasına izin vermediğiniz bu mazlum kadınlar nasıl ve nerede KGB eğitimine tabi tutuldular?
Allah ile aldatan zihniyet hep böyledir ve hep böyle olacaktır. İkna ile yaptıramayınca tehditle, o da olmayınca tedhişle yaptırır. Hangi yöntemi esas alacağını, ayağını basışındaki ‘sağlam derecesi belirler. Ayağını basışı tam sağlam değilse, hurafa dininin temel iman esaslarından biri olan ‘takiyyeyi işleterek durumu idare eder.
Bu ıstırap verici olumsuzluğun ağır ve acı faturasını, ne yazık ki dünyanın her yerinde, yine masum dindarlar ödüyor.
Özetliyelim:
Hiçbir zulüm ideolojisinin vahşeti, Allah ile aldatmanınki kadar karanlık ve korkunç olamaz. Ve insanlığın hiçbir düşmanı Allah ile aldatanlar kadar yıkıcı olamaz!
Allah ile aldatmanın demokrasi vs. adına meydan açmak ise Allaha isyan etmek ve demokrasiyi intihara itmektir. İnsanlığın bunu daha fazla vakit geçirmeden anlamasını temenni ediyoruz.