Hüsniye Allahın peygamberi Muhammedin Ehl-i Beytinin iyilik ve temizliğini çok açık ve inandırıcı deliller eşliğinde ateşli bir çoşkuyla açıklıyor, öbür mezheplere inananların inançlarının sağlam temellere dayanmadığını gene net bir şekilde ortaya koyuyordu. Hüsniyenin bu konuşması, Harun Raşid ve yandaşları üzerinde çok etkili oldu. Halife ve ona bağlı olanlar, yolsuzluklarını hatırlayarak şaşkına döndüler. Huzurunda bulunan alimler de etkilenmişti bu durumdan; hiç birinde soru soracak ve söz söyleyecek takat kalmamıştı.
Sessizliği ilk bozan kişi İbrahim Halit oldu: Ey Hizmetçi! Saldırgan eşeğinin dizginlerini iyice elden bırakıp rezalet meydanına sürüyorsun. Peygamberin değerli ashabını ve onlara uyanları kötülüyor, kafir demeye getiriyorsun.Ehl-i Beyti sevmek tabiki bütün müslümanlara farzdır, buna kimse itiraz edemez. Fakat ashabı ve halifeleri sevmekte farzdır. Halifeler o makama müslümanların çoğunluğu tarafından seçilerek gelmişlerdir. Özelikle halife Ebu Bekirden söz etmek isterim: Yüce Allah Gar (mağara) ayetinde Ebu Bekiri „Peygamberin arkadaşı“ diye anar. Yanlızca bu ayeti bile onun faziletini göstermeye yeter.
Tam bu noktada Hüsniye yerinden kalkıp şöyle seslendi: Kudret ve kuvvet sahibi yüce Allah üzerine yemin ederim ki, Mağara ayetinde Ebu Bekirin imansızlığını, kötülüğünü ve korkaklığını gayet güzel açıklamaktadır. Ey İbrahim! Mağara ayetinde Ebu bekirin fazileti hakkında hiç bir şey yoktur. Tam tersine,. Bu ayette, Ebu Bekirin fazileti nasıl apaçık bir şekilde görülüyormuş? Açıkla bizde öğrenelim.
İbrahim Halit: Kuranı Kerim, Tövbe suresi, 40. ayette yüce Allah şöyle buyurmaktadır: „Siz ona yardım etmezseniz, hatırlayın ki, kafirler onu yurdundan çıkardıkları zaman yardım etmişti ona. O, iki kişinin ikincisiydi. Hani ikisi de mağarada idiler, arkadaşına, mahzun olma, demişti, şüphe yok ki Allah, ona manevi bir kuvvet ve huzur vermişti. Ve onu sizin görmediğiniz ordularla kuvvetlendirmişti.“
Birincisi, Peygamber mağaraya giderken Ebu Bekir yanındaydı. Eğer isteseydi, yanına başkasını alır, onu kendine dost ve arkadaş ederdi. Ikincisi, yüce ve aziz Allah Ebu Bekiri peygamberin arkadaşı olarak beyan etmiştir. Üçüncüsü, Allahtapeygamber de Ebu Bekirin üzülmesini istemiyorlardı, ona „korkma“ diye buyurdular. Dördüncüsü; Yüce Allahın pek çok buyruğu çoğul anlam taşır. Burada da, öyledir yani Allah, hem peygamber hem de Ebu Bekir ile beraber olduğunu beyan etmiştir. Ebu Bekir hakkında madem ki bu kadar çok fazilet zikredilmiştir, bu faziletleri inkar etmenin gereği var mıdır?
Hüsniye gülerek şöyle cevap verdi: Ey İbrahim! Işte sana cevabım. Anlattığın şeylere fazilet adı vererek birtakım insanları kandırıyorsun. Ama bil ki, görmesini ve düşünmesini bilen akıllı ve olgun insanlar bu gibi uydurma efsanelere kulak verip inançlarını değiştirmezler. Aktardığın olaylara inanıp birilerinin fazilet sahibi olduğuna ikna olmazlar, öyle insanları Peygamberin Ehl-i Beytinin önüne koymazlar.
Birincisi olarak; Peygamberin Ebu Bekiri bütün azhabdan üstün tuttuğu ve onu çok sevdiği için kendisiyle beraber beraber mağaraya götürdüğünü söyledin ve bunu Ebu Bekirin faziletinin bir kanaatı olarak gösterdin. Allah üzerine yemin ederim ki, sen olayın gerçeğini bilmediğin için böyle konuşuyorsun. Senin gibi düşünenlerde yanlış yola sapmışlardır.
Ey İbrahim Olay şöyledir; O gün Cebrail inip Peygambere şöyle dedi: “Kafirler seni bu gece öldürmeye karar verdiler. Ashabın tümüne evlerinden dışarı çıkmamalarını söyle. Ebu Talip oğlu Aliyi kendi yerine yatır. Senin yolunda canını feda edecek tek insanın Ali olduğunu bil. Sonra da yanlızca mağaraya git.”
Islam peygamberi Muhammed, Allahın bu emrine uydu. Güneş batmadan hemen önce müslümanları yanına çağırdı ve onlara şöyle buyurdu: Ey ashabım! Ey dostlarım! “Allahın emri gereği bu gece evlerinizden dışarı çıkmayınız. Izzet sahibi Allahın bu emrinin iyilik ve hikmetle dolu olduğunu biliniz.”
Müslümanların emre uyup evlerine gitmelerinden sonra, peygamber Aliye hitaben şöyle dedi; “Ya Ali! Allahın emri şudur ki, kafirlerin şerrinden emin olmak için bu gece sen benim yerimde yatacaksın. Ben de Mekkeden çıkıp mağaraya gideceğim.”
Bu ilahi emir Aliye hiç zor gelmedi. Yaşının küçüklüğüne rağmen bir an bile korkuya kapılmadı. Allahın emrini sevgi ve saygıyla yerine getireceğini şöyle bildirdi Muhammede: “Ya Resulullah! Benim bin canım olsa, hepsini Allahın emri uğruna feda ederim. Hele bu emir, Allahın peygamberi olan senin canının korunması için verilmişse ona kesinlikle boyun eğerim.”
Bu sözler üzerine peygamber efendimiz Aliyi kucaklayıp öptü, ağlayarak kendi yerine yatırdı. “Ya Ali, seni Allaha ısmarladım” diyerek mağaraya doğru yola koyuldu. Biraz gittikden sonra arkadan birisinin geldiğini gördü ve durdu. Yaklaşan kişinin Ebu Bekir olduğunu anlayınca, ona dönerek şöyle dedi: Ya Ebu Bekir! Allahın emrini hepinize anlatmış olduğum halde neden dinlemeyip arkamdan geldin?
Ebu Bekir: Ya Resulullah! Senin için korktumve üzüldüm. Evimde oturup seni yanlız bırakmaya gönlüm razı olmadı.
Peygamber efendimiz ne yapacağını düşünürken Cebrail geldi ve Muhammede şöyle dedi: “Ey Allahın Elçisi! Allahın adına yemin ederim ki, Ebu Bekiri geri dönmesi için bırakırsan kafirler onu yakalar ve iz sürüp seni katlederler.”
Hz.Peygamber efendimiz çaresiz kalıp Ebu Bekiri de yanında götürdü. Çaresizdi, çünkü ne kafirlere güveniyordu ne de Ebu Bekire.
Ayrıca şunu iyi bil ki, yüce Allah, Ebu Bekir ve yandaşlarının Peygamberin ölümünden sonra onun Ehl-i Beytine yapacakları haksızlık ve kötülüklerin Kuranı Kerim, Ali İmran suresi, 168. ayette şöyle aöıklamıştır: “Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanları söylüyorlardı.”
Ey İbrahim! Ebu Bekir ve yandaşlarının yapacağı fenalıkları öngören buna benzer pek çok ayet vardır.
Ayrıca, Ey ibrahim Halit! Allahın elçisi Muhammedin ne dosto nede arkadaşı vardır. Onun dostunun Allah, arkadaşı ise Cebrail olduğunu yüce Allah Kuranı Kerim, Tövbe suresi, 41. ayette şöyle açıklamaktadır: “… Ve onu sizin görmediğiniz ordularla kuvvetlendirmişti.”
Ebu Bekirin, Peygamberin dostu olduğunu ayetle ispat etmeye çalışıyorsun. Şunu bil ki, doğru asılsız iddialar insana şeref vermez.
Ebu Bekirin, Muhammede gelecek kötülükleri uzaklaştırmaya yetecek gücü yoktu. Ebu Bekir, din düşmanlarıyla asla savaşmamıştır. Islamın zaferi için yürütülen savaşların hiç birinde bulunmamış, kaçmıştır. Islam Tarihçilerinin beyanlarıyla da sabittir ki, Ebu Bekir hiç savaşmamış ve bütün savaşlardan kaçmıştır.
Ayrıca mümin ile kafirin arkadaş olabileceklerini, hatta bir kafirin bir mümine sahip çıkabileceğine ilişkin ayetlerde vardır. Sonuç olarak kafir ile müminin arkadaşlığını doğrulayan bir ayet. (Kuran Kerim, Kehf suresi, 37. ayet): Arkadaşı onunla konuşurken şöyle dedi: “Sen, seni topraktan sonra bir damla sudan yaratan, sonra seni tam bir insan haline getiren Allahı mı tanımıyorsun?”
Aynı konuda Kuranı Kerim, Sebe suresi, 46. ayette şöyle buyurmaktadır: “De ki: ben size yanlız bir öğüt ile nasihat ediyorum. Allah rızası için çift çift, teker teker kalkın ve sonra düşünün: Arkadaşınız cinnet getirmiş değildir. Bu, sizi önümüzdeki azaptan korumaya çalışın bir Peygamberden başka bir şey değildir.”
Yine bu konuya ilişkin olarak Kuranı Kerimin bir başka ayetinde şöyle buyrulmuştur: “Düşünmez misiniz, sahibiniz kimdir?”
Devam edelim Nuh ve Lut Peygamberin eşleri dahi kafirdiler. Eşek cinsinin Adem oğluyla arkadaş olduğuna dair Arapça da bir atasözü vardır. Ayrıca Ashab-ı Kehfin köpeğide mağarada onlarla arkadaştı. Bu bakımdan, Ebu bekirin mağarada Muhammede arkadaşlık etmeside hiçbir fazilet yoktur. Ebu Bekirin faziletini gösterdiğini iddia ettiğin ayetteki kelimelerden biri de “korkma” kelimesiydi. Sana göre Allahın elçisi Muhammed, Ebu Bekiri çok sevdiği için ona korkma diye buyurmuştur.
Ey İbrahim Halit! Ebu Bekirin mağarada iken mahzun olmasının nedeni korku muydu yoksa günah mıydı? Anlat dinleyelim.
İbrahim Halit bu soruya cevap vermeyince, Hüsniye sözlerini sürdürdü.
Eğer, Ebu Bekir, Allah rızası için mahzun olmuş ise, Peygamberin ona “Allah rızası için mahzun olma” diye buyurmaması gerekirdi. Çünkü böyle bir çağrı onu Allah rızasından uzaklaştırmaya çalışma manasına gelir ki, Peygamber hiç kimseye Allah rızası uğruna korkmaktan uzaklaştırmaya çalışmaz. Yok eğer, Ebu Bekirin üzüntüsü günahının çokluğundan, itikat ve inancının noksanlığından, Allahına ve Peygamberine tam manasıyla inanmamış olmasından kaynaklanıyor ise Ebu Bekir bu arkadaşlıktan hiç bir sevap elde edemez; “mahzun olma” buyruğu hiç bir şekilde ona fazilet sağlamaz.
Şunu iyi bilinki Allahın elçisi her zaman kulluğu teşvik, günahı men eder. Ebu Bekir, Peygamberin buyruklarına güvenip inanmadığı için ondan izinsiz hareket etti. Bunu nereden çıkardığımı sorarsanız: Peygamber mağaraya giderken Ebu Bekire şöyle buyurmuştu: “Ben Allahın emriyle gidiyorum. Allah, beni düşmanlardan gizleyecek ve koruyacak.”
Ey İbrahim! Gelelim, “Hz.Peygamber Ebu Bekiri çok sevdiği için kendisine dost ve arkadaş olarak onu da mağaraya götürdü” biçimindeki sözlerine…. Burada da yanılıyorsun. Ebu Bekir Peygamberin, Allahın emri gereğince kafirleri haberdar etmekti” denilse bile yeridir. Onun korkmasına ve telaşlanmasına hiç gerek yoktu, çünkü Resulullahınkorunacağını bizzat yüce Allah vaat etmiştir. Böyle ifade edilmiş ilahi bir emir olmasaydı bile yüce Allah Peygamberini korur, öldürülmesine izin vermezdi.
Ebu Bekirin imanı tam olsaydı, korkmasına gerek kalmazdı. Çünkü yüce Allah Peygamberini koruduğu gibi onu da korur ve yılanın sokmasına izin vermezdi. Kafirler, Peygamberin mübarek ayağının izleriyle mağaraya kadar geldiler ama, izzet ve kudret sahibi yüce Allah Peygamberini düşmanın şerinden korudu.
Sözünü ettiğiniz ayetteki “Allah bizimledir” sözleri, yüce Allahın peygamberini korumasına matuftur. Kaldı ki ayet Ebu Bekiri de kapsayacak biçimde yorumlansa bile, bunda Ebu Bekirin hannesine yazılacak bir fazilet unsuru yoktur. Kur2anı Kerimde yer alan ve benzeri bir konuda indirilmiş bir ayette (Mucadelet suresi, 7. ayet) şöyle denilmektedir:
“Üç kişi gizli konuşursa dördüncüsü Allahtır. Beş kişi gizli konuşursa altıncısı Allahtır. Bundan daha az yada daha çok olsun, nerede olursa olsunlar, Allah onların yanındadır.” Bu ayet hem kafirler, hem Yahudiler, hem Hırıstıyanlar, hem de müminler hakkındadır. Yani aynı ayet fazilet sahipleri için de geçerli olabilmektedir, sahibi olmayanlar içinde…. Buradan da anlaşılabileceği gibi, yukarıda aktardığın ayetin Ebu Bekirin fazilet sahibi olduğunu kanıtlama yönünde hiç bir yararı yoktur.
Mesela bir adamın, yanında at, katır, eşek yada benzeri hayvanlardan biri kaçı olduğu halde bir çölde yada bir kervanlardan bir kaçı olduğu halde bir çölde yada bir kervansarayda gecelediğini ve gece yatarken, “Yüce Allahım! Beni hayvanlarımla birlikte eşkiya ve hırsızlıktan koru” diye yalvardığını düşünelim, şimdi o hayvanların korunması, onların fazilet sahibi olduğunu mu kanıtlar?
Harun Raşid, her ne kadar Peygamberin Ehl-i Beytine karşı düşmanlık göstermiş bir halife olsada, imam Hüsniyenin bu sözleri karşısında kahkaha ile gülmekten kendini alamadı. Hüsniyeye o kadar iltifat gösterdi ki, halifeliği engel olmazsa belki de uzanıp elinden öpecekti.
Hüsniye sözlerini şöyle sürdürdü: Ey İbrahim! Ebu Bekirin faziletini gösteriyor diye andığın ayet, gördüğün gibi aslında onun korkaklığını ve imanının yetersiz olduğunu ispatlamaktadır. Çünkü yüce Allah, Kuranı Kerim, Tövbe suresi, 40. ayette şöyle buyuruyor: “Allah ona manevi bir kuvvet ve huzur vermişti.”
Görüldüğü gibi ayet yanlızca Muhammedi işaret etmektedir. Bir başka deyişli, Ebu Bekire huzur verildiği öne sürülemez. Huzur ve yardım yanlız Muhammed için değil, Ebu Bekir içinde geçerli olsaydı, o zaman “ona” yerine “onlara” denmesi gerekmez miydi? Allah üzerine yemin ederim ki, bu ayette Ebu Bekirin iman değil küfür sahibi olduğunu göstermektedir.
Yüce Allah, Kuran Kerimde iki yerde Peygamber için “huzur” ayeti indirmiştir. Bunların birincisi üzerinde biraz önce tartıştığımız mağara ayetidir. Öbürü ise Huneyn savaşında İslam ordusunun yenilmesinin ardından aralarında Ebu Bekir, Ömer ve Osmanın da bulunduğu pek çok sahabenin Muhammedin savaş meydanında yanlız bırakıp kaçmaları üzerine indirilmiştir.
Onların kaçmalarına karşılık, Ali ve yetmiş kişiden oluşan yandaşları Peygamberin yanında, başlarından ve canlarından geçerek sonuna kadar kahramanca savaştılar. Yüce Allah, Tövbe suresi, 25. ve 26. ayetlerde şöyle buyurmaktadır: „And olsun ki Allah size bir çok günde ve Huneyn gününde yardım etmişti; hani o gün sayınızın çokluğuna güvenip sevinmiştiniz de bu çokluğunuz hiç bir işinize yaramamıştı. Yeryüzü o kadar genişken daralmıştı size, sonra da geri dönüp çekilmiştiniz. Sonra, Allah Peygamberine ve inananlara manevi kuvvetini vermişti ve göremediğiniz orduları indirerek kafirleri azaba boğmuştu.“
Ey İbrahim! Huneyn savaşında yukarıda isimleri belirtilen Peygamberin yandaşları Peygamberi yanlız bırakıp kaçtılar.
Yüce Allah hem Peygamber hem de savaştan kaçmayıp onunla birlikte çarpışan imanlı kişiler için işte bu huzur ayetini indirdi.
Mağara ayetinde ise yukarıda belirttiğimiz gibi huzur yalnızca Muhammed için indirilmiştir. Eğer Ebu Bekirde Huneyn olayındaki müminler gibi imanlı olsaydı huzur tıpkı o müminlere verildiği gibi Ebu Bekire de verilirdi. Ayette bir kişi yerine iki kişiye hitap edilirdi ve biz o zaman Ebu Bekire de huzur verildiğini kabul ederdik.
Ey İbrahim! Ebu Bekirin mağarada ki üzüntülü, kederli halinin nedeni, onun günahlı olmasıdır. Huzurunun olmaması, yalnızca imansızlığına işarettir. Sende bu gibi küfre ilişkin hareketleri fazilet sayıyor. Bir takım uydurma hadislerle kendini avutuyor, insanları kandırıyorsun. Belki de kafirden bile daha alçak olan pek çok zalimi ve kötülük sahibini Muhammedin Ehl-i Beytine tercih edip, üstün tutuyorsun.
Hz.Alinin, kafirleri öldürmesinden korkmayarak canını feda etmek üzere Peygamberin yatağında yattığı mağara olayı gecesinde, yüce ve aziz Allah hem yeryüzünde hemde gökyüzü meleklerine hitap ederek şöyle dedi: „Ey meleklerim! Ben sizlerden ikinize kardeşlik versem, biriniz ötekinin yolunda canını feda eder mi?“
Melekler cevap vermeyince, yüce Allah şöyle buyurdu: „Ey melekler, yeryüzüne inin ve Ebu Talip oğlu Aliyi ziyarte edin. Edin ki, benim dostumun ve peygamberin yolunda canını nasıl feda ettiğini görün.“
Allahın emri üzerine melekler grup grup yeryüzüne indiler, Aliyi ziyaret edip dualar ettiler. Aynı gece Allah, Aliyi koruması için Cebraili görevlendirdi. Cebrail yeryüzüne indi ve Alinin başucunda durarak Aliyi korudu. Kuranı Kerim, Bakara suresi, 207. ayet bu olaya ilişkindir ve aynı gece inmiştir: „Öyle insanlar vardır ki, Allah rızasına ulaşmak için kendilerini feda ederler ve böylece Allahın rızasını kazanırlar.“ Allah, kullarını pek esirger.
Ey İbrahim! Bu ayet ve yorumu senin kitabında yazılıdır. Abbas oğlu Abdullahtan şöyle rivayet olunmuştur: Ismail Peygamber babası İbrahim Peygamberin kendisini kurban etme kararına boyun eğmiş, teslim olmuştu. Halbuki İsmailde Peygamber ve Allah dostuydu ve kendisinin ölümü hak edecek hiç bir fiil işlemediğini gayet iyi biliyordu. Alide aynı İsmail gibi ölüme razı oldu. Bir farkla ki, Onun canını alacak kişiler, Muhammedi öldürmeyi planlayan dinsiz kafirlerdi. O gece müşrikler oy birliğiyle Peygamberi öldürme kararı alınca, Ali kendi canını Peygamberin yoluna koyarak Peygamberin canını kurtarmıştır.
Ey İbrahim! Bunu ve Alinin şahsında var olan onca fazileti niçin açıklamıyorsun?
O gecenin sabahında Ali, Peygamberin ev halkını, hatta deve ve koyunlarını da yanına alarak Mekkeden Medineye doğru yola koyuldu. Kafirler, öldürme ve yağma maksadıyla grup grup gelip Alinin önünü kestilerse de, tek bir kişiye ve tek bir hayvana dahi dokunamadılar. Ali, hepsini sağlıklı olarak olarak Muhammede ulaştırıp teslim etti.
Ey İbrahim! Alinin Muhammedin yatağında yatması, Peygamberin ev halkını Medineye ulaştırması, tek başına Mekkeye gidip Tövbe ve Berat surelerini kafirlerin yüzüne okuması Bunların hepsinin yüce Allahın emri üzerine gerçekleştirildiği apaçık değil mi? öyleyse niçin Aliyi Muhammedin halifesi olarak kabul etmiyorsun? Ebu Bekire gelince… Peygamberle mağaradan Medineye gittiysede, onun Allah yolunda Hicret ettiği öne sürülemez. Çünkü yüce Allah, Kuranı Kerim, Nisa suresi, 100. ayette şöyle buyurmaktadır: Allah için yurdundan göçen yeryüzünde barınacak bir yer bulur ferahlığa erer, kim Allah ve Peygamber yolunda evinden çıkıp hicret ederde sonra ona ölüm gelirse onun sevabı Allaha aittir.
Hicretin manasına gelince Peygamber Allaha doğru, insanlardan da Peygambere doğru hicret eder. Bu nedenle, insanlar için hakiki manada hicret ancak Peygamberin hicretinin gerçekleşmesinden sonra olabilir. Bu durumda, söyle bakalım Peygamber Allaha doğru hicret ederken, onun yanında bulunan Ebu bekir, kime hicret etmektedir? Ebu Bekirin, Peygamberin Allaha doğru olan hicretine ortak olduğu öne sürülebilir mi? Sonuç olarak diyebiliriz ki, Ebu Bekirin bu hicrete en küçük bir ortaklığı bile yoktur. Peygamberin hiçreti için Cebrail emir getirmişti, oysa Ebu Bekirin hicreti için hiç bir emir bulunmamaktadır. Tekrar ediyorum: İnsanlar peygamberlerden önce yada Peygamberlerle birlikte hicret edemezler.
Hüsniyenin konuşmasını bitirmesinden sonra harun Raşid, veziri Yahya Bermekiye dönerek şöyle dedi: Ey Yahya! „Hüsniye, amcam oğlu Alinin imam ve halife olması gerektiğini hiç bir tartışmaya meydan bırakmayacak şekilde bütün delil ve belgeleriyle ortaya koydu. Doğrusu, aynı mezhepten olsaydık, onu kendime nikahlardım.“
Yahya Bermeki: Ey zamanın halifesi! Hüsniye ile sizin aynı mezhepten olmanız gerekmez. Her bakımdan mükkemel olduğundan dolayı ona değer vermek ve ikramda bulunmak gerekir.
Harun Raşid: Ey İbrahim! Kaza ve kader ile mağara Olayı tamamen açıklanmış oldu. Şimdi de Allahın kelamı olan Kurani Kadim mi („eski“) hadis mi („yeni“) olduğu tartışmanıza geçmenizi istiyorum. Söyle bakalım bu hususta ne dersin?