"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Otman Baba Ocağı

Gerçek ismi Hüssam Şahtır. “Otman Baba” ünvanını sonradan almıştır. Doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. Ölüm tarihi, türbesinin üstünde H. 888 (M. 1478) yazılmaktadır.
Kimi kaynaklar Otman Babanın Horasandan gelip Bozok Sancağı (Yozgat) dolayında 1203 yılında bir teke kurduğunu yazmaktadır.
Araştırmacı yazar Haydar teberoğlu ise, onun Hoca Ahmet Yesevi soyundan geldiğini, asıl adının Seyyid Ali Otman Baba olduğunu; 5. veya 6. kuşaktan Malatyada bulunan Şeyh Ahmet Dedenin torunu olduğunu iddia eder. Ayrıca onun Seyyid Sücaattin Velinin müsahibi olduğunu söyler.
Heriki iddia da doğru değildir. Eğer Otman Baba, Ahmet Yesevi soyundan gelseydi, “Seyyid” diye anılmazdı.çünkü; iyi biliyoruz ki, Hoca Ahmet Yesevi, Alinin oğlu Muhammed Hanifi soyundan geliyor. oysa imam Hüseyin soyundan gelenlere “Seyyid”; imam Hasan soyundan gelenlere de “Şerif” deniyor.
Otman Babanın babası Seyyid Ali Sultan, 1402 yılında Timurla birlikte Anadoluya geldi. Otman Baba bu tarihlerde küçük bir çocuktu.
Fatih Sultan Mehmet Manisa Valisi iken Otman Baba ile tanıştı. Fatih Sultan Mehmet, Padişah oluncaya dek, Germiyan, Bursa ve İznik yörelerini dolaştı. Babası Seyyid Alinin vefatından sonra Otman Baba Rumeline geçti. Bulgaristan Hasan Köyde bir Dergah kurdu. Onun bu Dergahı, Balkanların en büyük Dergahı oldu. Bu Dergahtan yüzlerce derviş yetşti.
Onun öğretisini devam ettiren dervişlerden Küçük Abdal, otman Baba için bir “Velayetname” yazmıştır.
Otman Baba Velayetnamesine göre: “Otman Baba, Fatih Sultan Mehmete Padişah olacağını ve İstanbulu alacağını” müjdelemiş.
Yine Velayetnameye göre Otman Baba: “Bir Cuma günü sabahın erken saatlerinde Tırnova Köprüsü başındaki kayanın üzerine çıkarak, (Allah-u ekber! İstanbulu aldık) diye bağırmış.” Bu da gösteriyor ki, Otman Baba, 1450lerde Rumeli ‘ndedir.
Velayetnamesine göre bir gün İstanbula gelip, kenti dolaşmış. Harap yerleri görünce, kentin yöneticilerine: “Harap yerlere evler yapmalarını, surları onarmalarını” söylemiş ve “Bu kent İmam Hasan ve imam Hüseyin kentidir. O Hüseyin dedikleri benim ki, kanımı dava etmeye geldim” demiş.
Molla Kırımı ve Mola Güraninin ihbarları üzerine Fatih Sultan Mehmet, şeriata aykırı davranan Otman Babayı ortadan kaldırmak ister. İstanbula gelişinin dördüncü gününde veziri Sinan Paşayı Otman Babanın yanına gönderir. Baba gün ağarırken Abdallarına: “Hemen şu meydanı silip süpürün. Bugün bize bir konuk gelecek” demiş.
Sinan Paşa ile birlikte gelen Kazasker Otman Babaya sorar: “Babacığım ne yandan geldiniz? Nasılsınız, haliniz hoşmu?”
Otman Baba: “Bin yıl var ki, yukarıda gökte idim, şimdi yere indim ve bir çok yer dolaştım. Şu anda burda bulunuyorum. Bize Horasan miskinleri derler. İyiyiz, hoşuz”.
Kazasker: “Babacığım Tanrıyı tanırmısın?” deyince,
Otman baba: “Evet tanırım. Biraz önce kendisiyle konuştum da geldim” der.
Kazasker: “Öyleyse bu tanıştığın Tanrıyı bize göster” der.
Otman baba: “Ya bu konuştuğun kim?” yanıtını verir.”
Sinan Paşa, Babanın zararsızlığına ve ermişliğine inanır ve ona dokunmaz.
Otman Babanın Dergahında yetişen Ozan yemini onun için şu dörtlüğü yazar:
Sekizyüz seksen sekiz olunca hiçret,
Demi faniden o Şah etti rıhlet.
Hüssam Şah idi ismiyle o Sultan,
Gani baba der idi bazı insan.
Bu dörtlüktende anlaşıldığı gibi asıl adı Hüssam Şah”tır. Bazıları da ona Gani Baba derlermiş.
Velayetname şöyle devam ediyor: “Otman Baba hastalandı. Son günlerinin geldiğini anlamıştı. Gözleri artık görmüyordu. Onun özel hizmetini yürüten Derviş Çakıla sordu: “O ulu dağlar halen görünür mü?”
Derviş Çakıl: “Görünür babacığım” dedi.
Otman baba emir verdi: “Tekkede ne kadar derviş varsa toplansın” dedi. Dile geldi herkes helallaştı. “Esen kalın ey yüce dağlar. Esen kalın ey yüce dağlardan akan sular. Esen kalın ey dört iklimin Oğuz oğulları!”
Akpınarın batısında “Hızırilyas” adıyla bir tepe vardır. Kıble tarafından da iki tepe vardır. Büyüğüne “Tanrı Tepe”, küçüğüne “Evliya Tepe” denir. Otman Baba, Hızırilyas tepesine çekilip buyurdu ki: “Ben, Uluderede ziyaret olunurum. Sizin burda değirmenleriniz vardır. Şu koz ağaçlarını kesip buraları bahçe yapın. Buralarda çoğalın. Allahın yolundan ayrılmayın. Geldiğiniz yüc diyarları dilinizi ve özünüzü unutmayın. Din açılmak içindir. Dil ise kitap okumak içindir. Asıl kitap, insanın kendisidir, insanın yaşamıdır. Güzel şeyler düşünün, güzel şeyler konuşun”.
1942 yılında Sultan II.Beyazıta başarısız bir suikast yapılması üzerine, Edirne Kadısı İsa Fakih, Otman Babanın bir çok dervişini astı.
Araştırmacı yazar İrena Melinkoffun derlediği küçük abdalın yazdığı Velayetnamede Otman baba: “Kızıl benizli, heybetli, ibretli, zahiri kuvvetli idi” şeklinde tanımlanıyor.
Yine Küçük abdalın Velayetnamesine göre; “Oğuz dilini severdi. Gayri dil konuşanı görmez, “Bre Yörük oğlu kendi öz dilini bırakıp gayrı dil kullanmak ayıbı neden?” diye azarladı. “oğuz dilin öğren, nasıl ki Horasan Erenleri cümle alemin baş tacı ise, Oğuz dili de cümle dillerin atasıdır. Bizim desteğimiz Oğuz dili konuşanadır. Yad illerde yitmemek için tek dayanağımız Oğuz dilidir.”
Yukarıdaki son cümleden de anlaşılıyor ki, Rumelinde azınlıkta bulunan Türkmenlerin eriyip yok olmamaları için Bektaşi Babalar, yaygın bir şekilde tarikat okulları açarak, dil ve kültürün korunmasında büyük katkıda bulunmuşlar. Bu gün dahi Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Kosova, Makedonya yöresinde hala Türklükünü yaşatanlar, Otman baba, Seyyid ismail saltuk, Kızıl Deli gibi Erenlerin izledikleri yola borçludurlar.
OtmanBabadan sonra onun Dergahının başına onun yol evladı olan ve asıl adı İbrahim Baba olan Akyazılı Sultan Baba geçmiştir.
Otman Babanın dergahı ve mezarı, Bulgaristan Hasköyde dir. 1826 yılında Alevi Bektaşi dergah ve tekkeleri kapatılıp, Nakşibendi tarikatına verdikten sonra, bir daha o Posta Dedebaba oturmamıştır.
Araştırmacı yazar Nejat Birdoğan, Otman Babanın yedi imamlı olduğunu söyler. Yani “İsmaili” olduğunu iddia eder. Bu doğru ise, Haydar Temberoğlunun iddiası yanlıştır. Haydar Temberoğluna göre: o, Seyyid Sücaattin Veli ile müsahiptir. Oysa yedi imamlılarda “Müsahiplik” yoktur.
Kaynaklar:
Nejat Birdoğan-Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kurultayına sunulan bildirge ve Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi;
Prof.İrena Melikoff- Uyur idik Uyardılar;
Gülağ Öz-Aleviliğin tarihi Kökleri ve Anadolu Erenleri,
Haydar Teberoğlu-Seyyid kalender Veli velayetnamesi.